Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ocak '13

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

İnsan Ruhu üzerinden Meleğin ve Şeytanın savaşı

İnsan Ruhu üzerinden Meleğin ve Şeytanın savaşı
 

Köhne karanlıkta bir yürek evladını aramaya başlar. Tehlikeli orman misali şehir en korkunç yanlarıyla tuzaklarını sinsice kurmuştur masumiyetinin üzerine. Ürkütücülük veren binaları bir bir yükselir ağaç misali yolunun üzerinde. O soğuk kurum kokan sisin arasında bir başına yapayalnız olduğunu anlar. En tehlikeli şeytanın, beyaz ölümün karşısında nasıl duracaktı? Evladı şeytanın esiriydi. Onun her gün şeytanın elinde çektiği işkence de biraz daha tükendiğini görmek.

O da her gün evladıyla tükeniyordu için için, sessizce, süzülen gözyaşlarının ve feryatlarının yankıların da.

Kendi karanlığın da kaybolan insanların yarattığı, kendi tarzlarını insanlara pazarlama şeklinin, en tehlikeli yanıdır beyaz ölüm aslın da.

Kendi acılarında, yalnızlıklarında, boşluklarında kaybolan korkak insanların sığındığı bir acizliktir.

Sonrada o acizliklerini bir tarz olarak başlarlar başka insanlara pazarlamaya. Uyuşturucu batağında kararan ruhları artık kirlenmiştir, diğer masum ruhlara karanlıklarını bir virüs gibi bulaştırmaya başlarlar.

Cehennem ateşi gibi düşerler masumiyetin üzerine. Güzelliğin üzerine.

Mutluluğun, evlerin…. Ama en önce bir annenin yüreğine düşer.

O nasıl bir cayır cayır yanıştır! Alev alev…

Ruhunun her zerresi savrulur evrene feryat olarak. Çaresizlikte defalarca kayboluşlar….

En tehlikeli uçurumda bile yüreğiyle evladını yakalamaya çalışır.

Yüreğinde büyüttüğü o ruha sevgisiyle son bir defa ışık tutmaya çalışır.

Çünkü anneydi o. Anne evladının ruhundaki karanlıklarda gizli bir kılavuzdur.

Şehir hayatının bizlere getirdiği, en büyük tehlikelerden biri de maalesef uyuşturucu sorunu. Zaman ilerledikçe uyuşturucu kullanan insanlarla gündelik yaşamımız içerisinde iç içe yaşamaya başladık. Ailelerin bir an dalgınlığı, gençlerimizin hayatında geri dönüşü olmayan hazin bir sona doğru gizlice ilerlemesini sağlıyor.

Bunların en başında gözlerini para hırsı bürümüş yüreğinde vurdumduymazlığın arsızlığı içerisinde bu işi ticarete dökmüş dünya çapında gelişen ve işleyen bir ticaret ağı var. Önceleri sadece belirli kulvar da ilerleyen bu ölüm simsarları şimdilerde en küçük ücra yerlere inmiş durumdalar. Okul önlerinde, yaşı küçük olan çocuklara satılmaya başlandı. Tanınmış birçok insanın bu batağa düşüp nasıl hazin ve bir ibretlik bir sonla öldüklerini de bildiğimiz halde. Yapılan operasyonlara rağmen 11 yaşındaki bir çocuğa uyuşturucu satılmasını önleyemedik. İnsanların kendilerine zorbalıklarıyla açtığı bir ticaret alanı üzerinden devam etmek de. Para karşılığın da ölüm satıyorlar.

Yüreğe düşen ölüm acısı!

“Ölümün ticareti olur mu?” derdi insanlık kendine yılların içerisinde.

“Kim ölümün ticaretini yapmaya cüret edebilir?” soruları zaman zaman sorulmadı mı?

Tarih içerisinde çok soruldu bu soru. Yasakların en büyüğüydü, insanlığa aykırı bir yasaktı. Fakat şeytanın Havva annemizi kandırmasıyla başlamadı mı dünya yaşamı?

Şeytan bizlerleydi yaşam boyunca tarihin her anında. İnsan yaşamı da şeytan ve meleğin savaşıydı aslında bir nevi. Yaşam, İnsan ruhu üzerinden melek ve şeytanın mı kazanacağına dair ayarlanmış bir kronometre idi.

Şeytana hizmet eden ruhlar karşısında meleğin hizmetkâr ruhlarıydı evrende işlenen kader altında yazgı.Kazananın sadece yaşamın son bulacağı kıyamet denen noktada belli olacağı bir savaştı.

İnsanların üzerine giderken, onların canını acıtırken, ben hep şunu düşünürüm: “ya bir derdi varsa, bir dertte ben olmayayım yüreğine, ruhuna” derim kendime hep. Ve susarım, iyi niyetimin belki de tavan yaptığı tek yerdir. Ama öfkemle de bir insanın ölümünün tetiğine basmam. Çünkü O ölmeden ben ölürüm o noktada, sebebiyet verdiğim için.

Bir birimize karşı daha duyarlı davrandığımız insanı yaklaşımların çoğunlukta olduğu güzelliğin ağırlığı altında mutlu anlar olsun insanlıkta.

Bir anneden nefesini çalmaktır, evladını çalmak.

Kim bir annenin katili olmak ister?

İşte bu soruyu sorun bugün kendinize. Ve sonra usulca kendinizle baş başa kalın, biraz düşünün. Değiştireceğim neler var hayatımda diye. Mutlaka vardır bir şeyler. Ve bu soru size değiştirmeniz gerekenleri değiştirme gücü verecektir. Öfkelendiğinizde bu soruyu hatırlayın. O zaman öfkenizin karşısında daha güçlü durmaya başlayacaksınız.

Melekler kazansın insanlık savaşını.

Öfkenizle şeytana prim vermeyin.

Aklınıza hep bir anne gelsin. Annenizin gözünde bir damla gözyaşına tahammülünüz var mı?

Annelerin ağlamadığı bir dünya istemez misiniz?

YAZAR: GÜLHAN CEYLAN

 

 
Toplam blog
: 21
: 605
Kayıt tarihi
: 30.04.12
 
 

Yazar, köşe yazarı, gazeteci  ..