Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Mustafa Çifci Aşk Yazarı

http://blog.milliyet.com.tr/mustafacifci

24 Eylül '13

 
Kategori
İlişkiler
 

İnsan sevdiğinden ayrılınca ölür mü?

İnsan sevdiğinden ayrılınca ölür mü?
 

İnsan sevdiğinden ayrılınca ölür mü?


İnsan en çok nerelere sığınabilir gecenin ortasında?

Yalnız kaldığında en çok neleri, kimleri özler ki…

Şimdi seni özlüyorum…

Oysa sen çok uzaklarda, uzak kentlerin odalarındasın.

Yine sana yazıyorum.

Yine sana sığınıyorum.

Eskiden olduğu gibi, yine hep sana yazıyorum.

Mektuplarını özlüyorum…

Birde sözlerini…

İnsanın kendisini bilmeden anlattığı, hiç çekinmeden ortaya koyduğu hiç şüphesiz kendi yazmış olduğu şiirler ve mektuplardır bilirsin.  Hani gecenin bir yerlerinde yazılan ve sadece yazılan kişinin okumasını istediğimiz özel mektuplar gibi.  Kimi geceler mektuplarını tekrar tekrar okuyorum.

Uzakları yakın kılan, karanlığın ortasında yüzlerce kilometre uzaklarda olmuş olsan da,  seni düşününce, sana yazınca elinin sıcaklığını avucumda hissediyorum.

Yaşamak ve mutlu olmakta zor geliyor senden uzakta. Çünkü mutluluk,  birçok parçanın bir araya gelmesiyle kurulabilen yapı taşları gibi. Bu taşlardan birisi eksik oldu mu, hayatın bir yanı da eksik kalıyor. Ve kimi zaman aşk bile satılıyor. Satılan bir şeyin aşk olmadığını avunsam dahi bunlar yaşanıyor. Tıpkı sevişmelerin satıldığı gibi.

Kimi gerçeklerin ancak yaşandıktan sonra bilinebildiğini şimdi daha iyi anlıyorum. Bazen sevginin yetmediğini, arabaların, katların ve bolca paranın gerektiğini de…

 Biliyor musun sevgili, yine de bu kocaman ve yalnızlık dolu dünyamın karanlık odalarına seni düşününce güneş girebiliyor. Eğer sen yoksan,  eğer aşkım yoksa eğer beni anlayan dostlarım yoksa vay halime. Yaşamak ne kadar ağır olurdu. İşte o zaman,  hep karanlık odalarda kalmaya mecburum demekti. İşte o zaman gün ışığını unutup, gecenin alacakaranlığını veren ay ışığını güneş sanmamla başlardı aldanışım. Oysa gece, ne kadar çok aydınlık olursa olsun gün gibi aydınlık olabilir mi hiç? Elbette olamaz. Aydınlık dünyada bulamadığımı karanlık dünyada zaten bulamam ki.. Ve üstelik karanlığın ve sessizliğin o güzel, o muhteşem, o kendine has havasının mutluluk vermesinden çok uzak sadece korku ve endişe verirdi.

Hepimiz korkarız yalnız kalmaktan. Hepimiz aranmak ve sorulmak isteriz. Ama ne gariptir ki, gönlümüz hoş olunca, işimiz iyi ve zamanımız hoş geçiyorsa uzak ya da yakın dostlarımızı çok az ararız. Birçoğunu da unuturuz. Farkına varmadan öyle bir dünyanın içine gireriz ki, günler ve aylar hatta yıllar biz bilmeden su gibi akıp gider. Geçmiş günlerimize dönüp de bakmadığımız için zamanın ne kadar çabuk ve hızlı geçtiğini anlayamayız. İşte bu yolculuk hali tehlikeli bir yolculuktur. Bu yolculuk hali dostlukları öldüren bir durumdur. Bu yolculuk hali, insanı olduğundan daha da bencil yapan bir süreçtir. Bu yolculuk hali, yaşamın hep aynı çizgide devam edeceğini gösteren, yüzlerin içtenlik ve samimiden uzak bir maskeyle gülümsediği sahte tebessümlerdir. Hatta yıllar önce çok sevdiğimiz, hoşlandığımız, yanındayken sık sık ziyaretine geleceğimizi, arayacağımızı söylemiş olsak ta verdiğimiz sözleri çoktan unutmuş oluruz. Unuttuğumuz sözleri ve zamanı ise onu kaybettiğimizde, bir daha göremeyeceğimizi anladığımızda hatırlarız. Pişman oluruz ama fayda etmez. Keşkelerimiz çoğalır ama faydasızdır. Çünkü hayat bu deriz, her şey gelip geçer. Oysa bu bir yalandır. Yalandan da öte kendi kendimizi kandırmamız, kendi kendimizi avutmamızdır. Çünkü hayat bu değildir! Hayat bu demek,  gerçeklerden en kolay kaçmanın bir yoludur. Çünkü hayat bu kadar basit olamaz. Öyle söyleriz,  çünkü hayatın ve insanlığın en büyük boşluğudur bu durum.

Oysa bu güzelim dünyayı daha da kirleten, olduğundan daha da güzelleştirecek imkâna sadece insan sahiptir. Ama bizim kavgamız bitmez. Bizim kıskançlıklarımız, bizim cimriliklerimiz, bizim kendi halinde dönen dünyamızın sorunları hiç bitmez.

Bitmez,  çünkü gerçekten de çok büyük sandığımız kendi dünyamız gerçekte büyük değildir. 

Bitmez,  çünkü sadece kendi yaşantımızın güzel olduğunu sanırız. Oysa bizden daha büyük düşünen güzel insanlarda vardır. Birilerinin hep üstünden bakmak isteriz. Hep biz aranmak sorulmak isteriz. Hep biz en önde olmak isteriz. Hep en iyi şiiri  biz yazarız. En güzel türküleri hep biz söyleriz. Hep biz örnek bir kişiliği sergileriz. Hep böyle düşünür ama hep yanılırız.

Yalnızlığı çok sevmeme rağmen hep korkmuşumdur yalnız kalmaktan. Bir gün aranmamanın vereceği o derin, o kör uçurumlara düşmekten.

“İnsan sevdiğinden ayrılınca gerçekten ölür mü?”, demiştin. “Her gece senden ayrılırken bu duyguyu yaşıyorum.”

Evet, ölür!, demiştim. İnsan sevdiğinden ayrılınca ölür!

Çünkü yaşam,  kimi zaman yalnızlık ve bunalımlı günler olmuş olsa da, acı ve hüzünlerin içinde boğulsa da, yaşamak yine de sadece ve sadece sevdiklerimizle güzelleşir. Ne kadar zengin, ne kadar varlıklı olursak olalım eğer yanımızda bir sevdiğimiz, zaman gözetmeksizin arayabildiğimiz dostlarımız yoksa çirkindir hayatımız.

Yalnızlık ise bir çok sorunun içinde boğulmak ve paylaşmanın sevincini yaşayamamaktır.

Evet, ölür!, demiştim.

İnsan sevdiklerinden ayrılınca ölür. Çünkü yaşamın o büyülü ve doyum olmaz güzelliğini ancak sevdiğimiz insanlarla farkına varabiliriz.

Eğer uğrunda can verecek sevdalarımız varsa görebiliriz bu ayrıntıları.

Eğer yoksa böyle bir dünyamız, böyle bir yaşamı kurmaya başaramamışsak elbette kim ölürse ölsün bizim için değişmez.

Çünkü bilmeyiz o duyguları, yaşayamayız.

Çünkü biz bu dünyayı düşünebildiğimiz kadar algılarız.

Düşünemediğimiz ve hissedemediğimiz hiç bir şeyi tanımaz ve bilemeyiz.

Oysa insan düşünmelidir.

Kimi zaman da biraz farklı olabilmelidir. Biraz da çılgın kimi zaman.

İnsan düşünmelidir.

Çünkü bir daha ne gidenler geri dönecektir, ne de kaybettiklerimiz geri gelecektir.

Ben de seni çok özledim. Seni bekliyorum.

Çünkü seni öpüşmelerin o ince çizgisinde kaybettim. Dudaklarım tam değecekken dudağına, araya bir şeylerin girmesiyle başka zamanlara savruldu o haz. Teninin sıcaklığında erimeden kendiliğinden ertelendi o muhteşem yolculuk. 

Seni doyasıya öpemedim bile. Kana kana içemedim dudaklarındaki alevi.

Boş ver ama biliyordun, yanımda olman bile yeterdi.

Çırılçıplak olmaktan utanırdın zaten…

Hiç bir şeyin sonsuz olmadığını unutmamak gerekiyor. Belki o zaman farkına varırız yine bir şeylerin.  Seni sonsuzluğun yolculuğunda kaybetmeden bulmak istiyorum.

Seni özlüyorum…

Gelecek misin?

Belki de hiç gelmeyeceksin, değil mi?

Belki de hiç aramayacaksın.

Çünkü benden ayrılırken ölmedin ki sen…

Yalan söyledin…

 Yazar:  Mustafa Çifci- www.mustafacifci.com

 Not: Bu eser Mustafa Çifci’nin kitabından alınmıştır. Telif hakkı yazarına ait olup, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası kapsamında her hakkı saklıdır. Yazarın yazılı izni alınmadan kopya edilmesi, çoğaltılması, dağıtılması, özet olarak belli bir bölümün başka yerlerde yayınlanması yasaktır.

 

 
Toplam blog
: 297
: 523
Kayıt tarihi
: 16.04.13
 
 

Yazılarında insanı derinden etkileyen yoğun bir duygusallık, hüzün, karamsarlık ve yalnızlık vard..