Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mayıs '13

 
Kategori
Deneme
 

İnsan ve hayat

Akıl edip okuyan, öğrenip düşündüğünde dünyayı tanıyan, hayatın eğrisini doğrusunu anlayıp kavrayan, görüp duyduklarını hafızasında kayıt altına alıp onlardandan hayat boyu faydalanıp yaşabilen tek varlık, insandır.

Okuyup öğrendiğinde aklı büyüyüp gelişen tek varlık insandır. Bu vasfıyla da yaratılmışlar içinde, Allah’tan sonra gelen yine en önemli varlık insandır.

Akıl, bilgi ve doğru yaşantısyla melekten üstün olabilen, cehalatiyle de şeytandan bile alçak olabilen yine tek varlık insandır.  

Hayatı okuduğunda insan olabilen, okumayıp cahil kaldığında şeytana bile taş çıkartabilecek kadar yoldan çıkıp hayvandan bile aşağıda olan tek varlık, yine insandır.

Okuyup öğrenince akıllı, okumayıp öğrenmeyince de akılsız ve aptal olan tek varlık yine insandır.

Okuyup öğrenen aklınca insanlaşma yolunda yol alırken, okuyup öğrenmeyen ise ilerleyen hayatıın her anında insanıktan uzaklaşmakla birlikte kayıptadır.

Okuyup öğrenen her geçen gün aklını büyültüp düşünçesini zenginleştirerek daha insalcıl yaşayıp Hak yolunda giderken, okumayıp aklını küçültüp, düşüncesini körelten ise her geçen gün önce insanlıktan çıkar. Sonra da ister istemez hem halktan hem de Hak’tan uzaklaşır.

Demek ki; Allah bize boşuna okuyun, dememiş. Çünkü okumak ve bir şekilde dünyayı öğrenmek insanı akıllı yapar.

Akıllı bir insanda her şeyden önce sürekli aklını kullanıp düşünmek zorundadır. Çünkü düşünmeyenin ne düşü ne de hayali olur.  Düşü ve hayali olmayan ölüdür. Ölünün de yaşayan bir dünyada yeri yoktur.

Demekki, dünya düş ve hayallerle yaşanılan bilen bir hayat yeridir. İnsanda bu yerde yaratılıp var edildiğine göre düş ve hayallerini de arzu ve istekle bu yerde gerçekleştirmek zorundadır.  

Bunun içinde hayal edip düş kurmak gerekir. Düş kurup hayal etmek için de okumak gerekir. Yoksa bu dünyada gerçek anlam ve manada insan olup yaşanmaz.

Okumak en büyük ibadettir. Hem de beşikten mezara kadar. Çünkü bize verilen aklın en büyük görevi, dünyayı doğru öğrenip doğru algılayarak bize güzel bir hayat yaşatmak olmalıdır. Onun için aklın en büyük eseri yaşanılan hayat olacağından ona yeterince değer verip, yükseltip yücelterek onu kolaylaştırıp güzelleştirmekte aklımızın en büyük görevlerinden biri olmalıdır.

Yaşanılan hayat sonunda keşkesi az olup doğru ve güzel yaşanılan bir hayat şekli; bir insan aklının en büyük eseri olacaktır k; bununda huzur ve mutluluğuna erişilmez. 

Aksi takdirde içinde yaşadığımız dünyayı vaktinde doğru anlayıp, doğru kavramayarak bize doğru dürüst bir hayat düşünüp sunup yaşatmayıp pür perişan bir hayat yaşatan akıl da, akıl değildir.

İnsan akılsız olunca kendini beğenmişliği de artar. Çünkü çamurdan ve eksik yaratıldığını unutup daha çok çamurlaşır. Çamurlaştıkça zavallılaşır. Zavallılaştıkça da mağrurluğu artar.

Pis kokulu meniden oluşup, kirli kanda gelişip doğduğunu unutan insanoğlu dünya denilen çamurlu mekânda aklıyla kendini arıtıp temizleyerek yaşaması gerekirken aşırı heva, heves ve hırsa kapılıp bütün insanlığını unutarak dünyanın pisliğinde akılsızça gezip dolaşıp yaşarken kendini hâlâ temiz görüp, aklı bir karış havada yaşamasını anlamak mümkün değil.

Bilinen bütün bu gerçekliğe rağmen, hâlâ insanoğlunun aklı gökyüzündeki yıldızların üstünde gezerken gönlündeki düşü ve hayali ise hep kendi kendine herkesten üstün olmak için hiçbir zaman ulaşamayacağı tanrılaşma duygusuyla yaşama arzusunun olmasıdır.

Hep bu düş ve hayalle yatıp, kalkarak yaşamasının sebebi, hep herkese ve herşeye kendi aklınca bir değer verip ölçüp biçerek kendince herkesi ve herşeyi şekillendirip biçimlendireceğini sanarak yaşamasındandır.

Halbu ki yeryüzünde yaşayan herkesin kendileri gibi aynı doğa kanunuyla doğup büyüyüp yaşayıp öldüklerini ve yaşayıp var oldukları doğal hayatın verilen aklın kullanılması dışında hiç kimseye iltimas etmeyip herkese eşit mesafede durduğunu öğrenip bilmeyen tüm zavallı insancıklar bu hayatın acımaszlığı içinde hep birilerine muhtaç yaşayacaklarını bilmeden yaşayıp ölürler.

Akılsız yaşayıp ölen insanların hepsinin eğitimi, kültürü iklimi birdir. O nedenlede hepsinin hayat hikâyeleri hep birbirine benzer ve renksizdir. Dolayısıyla da kaderleri kendi elleriyle tek renkle, tek düze yazılıp çizilerek yaşanmış bir hayat şeklidir.


Onun için hepsinin yaşamına ait, hayat hikâyeleri birbirinden farklı olsa da. Yine de hepsi birbirinin aynısıdır. Hepsinin hayatı yaşanmamışlık hikâyelerle doludur.


Onun için dünyada hayat, sadece var olup yaşamak değil, var olup yaşarken yaşayıp yaşatmayı da bilmektir. Yani doğduğun günden ölümüne kadar seni, sen yapacak olan tüm insani değerlerin de benliğinde biriktirilip toplanarak kültürel bazda geleceğe taşınmasıdır.

İşte akıllı bir insan için asıl yaşanacak olan iyi bir hayat şekli bu olsa gerek.

 

07.05.2013
Cahit KARAÇ

 
Toplam blog
: 124
: 519
Kayıt tarihi
: 27.09.11
 
 

1953 yılında Kahramanmaraş İli, Elbistan İlçesi, Akveren Köyü doğumluyum. Ankara Kimya Meslek Lis..