Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ocak '21

 
Kategori
Edebiyat
 

İnsan Yüzü

 
İnsan anlama ve anlatmanın yaratıcısı, taşıyıcısı. Anlamı ala vere ötekini tanır, çoğalır insanlık. İç varsıllığı genişler, birbiriyle elleşir kaynaşır. İşte o birleşimin gücüyle kendisini kuşatan çemberi kırar; özdeksel, tinsel genlik edinir de esen yaşar.
Böylesi insanların yüzü dümdüz değildir: Bir coğrafyası vardır; deresi tepesi, doruğu enginiyle; mevsimlerine göre çiçek açan, yaprak döken; üşüten ısıtan iklimiyle.
Bu görünüm ve değişimleri, olumlu olumsuz anlamlarıyla insanın yüzüne yazılır, gözünde parlar söner, elinde ayağında devinim, kıvranım, tutukluk yaratır.
Okursunuz: Bir anlam haritasıdır insan, özellikle de yüzü: Apaçık, kısık, saklanmış biçimde, o kişinin iç izini bulursunuz yüzünde. Yüzler anlamın topografyası, anlam alışverişinin pazarı...
O topografyayı tanımadan, o pazardan alışveriş etmeden, insan birbirini anlamlandıramaz.
Öyle yüzler görüyorum ki, yumurtadan yuvarlak; sekilenilecek bir düzlüğü yok, ona konuk olamazsınız; anlamaktan ve anlatmaktan öylesine soyutlanmış ki üstünde ne bir sevinç kanat vuruyor, ne de üzünç kıvranıyor.
Donuk bir göl yüzü, buzu yalınkat. Üstünde anlam arayışına çıksanız, kırılacak, soğuk derinliğinde yitip gideceksiniz.
İç fırtınalardan kırılmış dalların yaprakları düşmemiş üstüne, düşlem ateşinden bir yanık kalmamış köşesinde bucağında, öfkesinin dumanı ağmamış, şöyle uzak bir kıyıcığına, sevinç çiçeklerinin açtığına tanıklık yok yanında yöresinde.
Çiçeğimsi görüntüleri, birer kaba ve ruhsuz yapım. Kırışıksız, izsiz, yarasız beresiz yüzleri. O inişsiz çıkışsız, inadına raspalanmış, sinek kaydısına cilalı yüzleri; düşüncenin ayak basmadığı, keşifsiz topraklara, haritası çıkarılmamış bir coğrafyaya benzetiyorum.
Neresinde ne var, neresi gidilesi, ne yanı gelinesi? Yönü yönlemi, yolu yolağı belirtilmemiş. Düzlüğü var mı, bitkel mi, doruğuna çıksanız, başınızdan yorgunluğun tozunu alır mı, yeli? Ne bir anlam alabiliyorum o yüzlerden, ne de bir anlam aktarma olanağı var onlara. Anlamanın, anlatmanın izi düşmemiş yüzler üşütüyor beni.
Karşılaştıkça merhaba bayan sayı, merhaba bay sayı diyesim geliyor. İnsanlığa ayıp olur diye susup teğet geçiyorum.
(Osman BOLULU, Atatürk’le Aklın Aydınlığında, s.28-30)
AÇIKLAMALAR
Yazar, tasasız, kaygısız, amaçsız bireyleri tabanla tavan arasında tarıyor. Sıradan yurttaştan, yönetenlere değin tümünde yaşanmışları arıyor. Yüzlerinde yaşanmışlığı gösteren kırışık, iz bulamadıklarını, inişsiz çıkışsız yüzleri olanları “Haritasız Yüzler” olarak adlandırıyor.
“Aslında, her biri halk çocuğu olan bunlar, birer yüzü haritasız mı?...” diye soruyor yazısını çözümlerken adı geçen kitabın 31-34. sayfalarında. Denemesini değerlendiriyor okurları için: “O kan damarımızda, o coşku yüreğimizde, o ışık beynimizde. Beynimiz mi dumura uğradı, elimiz kolumuz mu kırıldı?... Hadi, yeniden kuvâcı bir imeceye...”
Deneme yazı türünün özelliği gereği yazar, düşüncelerini okurla paylaşırken kanıtlama gereği duymuyor.
Deneme türünü kuran Montaigne “ben”den yola çıkarak düşüncelerini anlatır. Bu örnek denmede de bu özelliği görebiliyor musunuz? Neden?
Sabahattin Eyüboğlu’nun Montaigne’den çevirdiği “Denemeler”i okuyunuz.
Deneme yazarı Salâh Birsel’i okuyunuz.
Deneme, “ben”in ülkesidir. Yazar iç dünyasını katmıştır yazısına. Yazarın kanıtlama gereği duymadan ortaya koyduğu görüş ve düşünceleri kapsar.
Deneme türünün özellikleri:
Konu seçiminde sınır tanımaz.
Bilgiççe bir tutum görülmez.
Konuşuyormuş havasında bir tutum izler.
Senli benli bir anlatım içerir.
Savı, düşünceyi kanıtlamaktan kaçınır
Başka düşünceleri çağrıştırır.
Dile özen gösterir.
Tüm dostlarıma, okurlarıma hoşgörülerine sığınarak sevgiyle...
Görüntünün olası içeriği: 3 kişi
 
 
 
 
1 Yorum
 
Beğen
 
 
 
Yorum Yap
 
 
Paylaş
 
 
 
Toplam blog
: 1064
: 732
Kayıt tarihi
: 24.03.12
 
 

Türkay KORKMAZ, umuda yolculuğu ertelemez. Mermeri delenin damlanın sürekliliği olduğunu bilir. Y..