Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Eylül '08

 
Kategori
İnançlar
 

İnsanda beden ruh ilişkisi

İnsanda beden ruh ilişkisi
 

6 - İNSANDA BEDEN – RUH İLİŞKİSİ

12. Bölüm:

Doğada yaşayıp var olan canlı varlıklardan sadece insanda hem şuur hem de akıl mevcuttur. Onun için insanoğlu hayatını sürdürürken şuursal akıl ile iradi aklını birlikte kullanabilir. Ama diğer tüm varlıklar sadece şuursal akılla yaşarlar. Bu şekilde de varlıklarını sürdürürler. Aynı zamanda doğal hayat içindeki tüm evreleri kendi iç benliklerinde yaşayarak oluşturup sürdürürler. Onun için bütün canlı varlıklar doğar (istisnalar hariç) – yaşar - ölürler. Diğer cansız gibi görünen varlıklarda oluşur – gelişir – aşınır – buruşur – bozulur sonra toprağa karışarak evrim denilen (zaman içinde oluşacak biyolojik değişimi) değişikliği geçirirler.

Bu çerçevede Allah’ın hüküm ve hakimiyeti altında yaratılan kainat denilen dünya alem ve içindekiler, Allah’ın ilim kudreti ile ezelde vermiş olduğu “OL” komutuna uygun olarak her şey tekamül yolundaki ilerleyişte birbiriyle iç içe yaşarlarken hayat serüveni içerisinde birlikte terbiye edilerek mekan üzerinde akıp giden zamana uygun geliştirilip olgunlaştırılırlar.

Bu Allah’ın yarattıklarına “OL” diye başlangıçta verdiği ilk ilmi temel hükümdür.

Allah bu hükmünü külli ilmine dayalı kudret ve kuvvetiyle yürütür. Onun için O’nun her şeye “Ol” demesi yeterlidir. O halde Allah’ın ilminde her hangi bir eksiklik ve noksanlık olmadığı gibi oluşu etkileyecek herhangi bir zaaf yoktur. Olmadığına göre yarattıklarını neden ikici bir defa daha terbiyeye tabi tutsun. Birinci seferde yarattıklarına güç ve kudret yetiremiyor mu? da böyle bir uygulamaya ihtiyaç duysun. İhtiyaç sahibi olmayan Allah, neden hata içeren kusurlu bir yaratılış sergilesin.

Külli akıl ve külli ilime sahip olanda hata kusur olmaz. Hata kusur ancak cüzi akıl ve ilim sahibi olan kulda olur. Allah murat etmese hiçbir şeyi hatalı kusurlu yaratıp var etmez. O, yaratıp var ettiği her şeyi bir sebebe bağlayarak yaratıp var ettiğinden bize göre kusurlu gibi yaratılıp var edilmiş olan her şeyin ilahi bir hikmeti, ilahi bir sırrı vardır. “AKLIMIZ ALLAH’A, DÜŞÜNCEMİZ BİZE AİTTİR.” Aklımız Allah’a düşüncemiz bize ait olduğuna göre bizler de bu ilahi sır ve hikmeti çözüp doğru yaşamak için doğru olanı düşünüp bulmamız gerekmez mi? Her ne sebep için yaratmışsa, onu bulmak için Allah’a ait olan akıl içinde doğru olan çözümü bulmak bize düşmez mi? Onu akledip bularak doğru olan hayatı yaşamamız gerekmez mi?

Akıl çerçevesinde düşündüğümüzde Allah hiçbir şeyi noksansız ve eksiksiz yaratıp var etmez. Bize göre eksik ayartılıp var edilmiş olanların da bizlere bir ders verme amaçlı yada başka sebeplerinin olduğunu bilmemiz gerekir. Yoksa Allah, hiçbir şeyi eksik ve noksan yaratmaz. Yaratmış olsa bile onu asla sebepsiz yere yaratıp var etmez. Yaratıp var ettiğinin eksik ve noksanını giderip yok etmek için onu bir daha asla yeniden herhangi bir şekil yada biçimde yaratıp var etmez. Yani hiçbir varlığın yaratılışını tekrarlamaz. Çünkü bu bir acizliğin işaretidir. Allah, asla aciz değildir. Acizlik kula mahsus bir durumdur.

Kul cüzi akıllı da olsa bu kadarını düşünüp akledeceğini umuyorum. Onun için Allah’ın ilminden, hikmet ve kudretinden sual olunamayacağını bilmemiz gerekir. Bilmemiz gerekir ki, sağduyudan uzak, yanlış düşüncelere kapılmayalım.

İnsan denilen canlı varlığın bedeni, oluşum özelliği nedeniyle bu dünyaya aittir. Ölüm sonrası yine bu dünyada kalır. (Çünkü varlıktan gelen varlığa yani Allah’a, yokluktan gelen geri yokluğa yani toprağa döndüğünde sen bir HİÇ olursun. Hiç olan bir şey geri gelir mi? ) Bozulup çürüyerek geri toprağa karışır ve toprak olur. Halbuki ruh ölümsüzdür. Ölümsüzlüğü nedeniyle de gaibe ait manevi alemdendir. Manevi aleme ait olduğundan dolayı da vicdani terbiyesinin yapılacağı berzah denilen uyku alemine giderek yaşayıp varlığını sürdürmeye devam eder.

Bu gün için insan bedenine ait her türlü bilimsel çalışma yapılırken daha henüz ruhuna yönelik çok belirgin bilimsel çalışma yapılamamaktadır. Çünkü insan ruhuna hükmedecek bilgiyi elde eden tüm kainata hükmeder. Allah ruha yönelik bilginin her türlüsünü zamanı gelince kuluna öğrenip bilmesini nasip edecektir. Ancak şimdilik değil. Her şeyin bir vakti, bir zamanı var. Onun için mekan üzerinde akıp giden zamanın da doğru değerlendirilip, doğru düşünülmesi gerekir. Tıpkı her yere düşen yağmur damlasının sonunda deryaya kavuşmasında olduğu gibi. Kulda kendisine verilen akıl ve ilimle er - geç Allah’a yönelip kavuşacaktır.

Her şeyin bir başlangıcı olduğu gibi bir de başlangıcın sonu olacaktır. Bu sonu getirecek olan da akla dayalı zaman içinde elde edilen bilim olacaktır. Çünkü “İNSANI VİRÜS, KAİNATI DA İNSAN BENLİĞİNE SIĞMAYAN BİLGİ ÖLDÜRÜRECEKTİR.” Onun için her şey ilimle başlayacak ilimle de son bulacaktır. Çünkü yaratılan her varlık kendi eliyle kendi sonunu getirecektir. Onun için kıyameti de insanoğlunun top yekûn elde ettiği ilim koparacağından her şeyin başlangıcını ve sonunu ilim oluşturacaktır.

Bu arada anlatılması gereken bir başka konu, insanın ana rahminde hayat bulduğunu, orada oluşup doğduğunu hepimiz biliyoruz. İnsanı, kainatın özü, çekirdeği olarak yaratılıp var edildiğini de artık bilmeyenimiz yok. O halde kainattaki her oluşumun hayat bulması, tıpkı ana rahmindeki çocuğun hayat bulup yaşamasına benzer.

O nedenle de Allah; Ruh (hayat enerjisi) = Ateş = Kan = Aşk = Sevgi = Hayat (Var olmak) = Can (canlanıp son bulmak) = sonuç yine Allah’tır. Kısacası varlığın başı sonu Allah’tır.

Çünkü beden oluşum özelliği nedeniyle bu dünyaya ait olduğundan ölüm sonrası o, yine burada kalır. Olgunlaşıp bozulup çürüyerek toprağa karışır.

Ruh ise, Allah’ın yaratıp var etme ilkesine bağlı olarak varlık içinde oluşup gelişir. Bölünmez bir bütündür. Varlığın öz benliğinde oluşur. O yüzden öz benliği temsil eder. Onun için ölümsüzdür. Ölümsüz oluşu nedeniyle de bu dünyada yapıp ettiklerinden ahrette hesaba çekilecektir. Ancak hesaba çekilmeden önce yani ölüm sonrası gideceği her bir gaip (fizik ötesi) alemindeki terbiyesine devam edilerek geldiği aleme geri döndürülecektir.

Burada açıklama yapmak istiyorum. Her şeyin başı ile sonu (Er – geç bir’lenip bir edilecek olan her şey sonunda birleştirilmiş bir bütünü oluşturarak Lâ ilâhe İllâllâh, diye söyleyip dilimizden düşürmediğimiz, Allah’ın tevhid projesini gerçekleştirecektir.) bir olacaktır.

Ruhun ölümsüz ve bölünmez oluşu, onun tekamül yolundaki yolculukta gittiği her bir alemde terbiyesine devam edileceğini bize göstermektedir. Şöyle ki, İlahi kudretin ezelde koyduğu ilahi kural gereği ruh, kendisi için dünyada öngörülmüş olan erginleşip olgunlaşmasını yeterli derecede sağlayamamışsa, ölüm sonrası gittiği diğer tüm gaip alemlerinde de (fizik ötesi alemin terbiye şartlarına uygun bir tarzda) terbiyesine devam edilir.

Ruhun bölünmez ve ölümsüz oluşu, gelecekteki hayatına süreklilik kazandırdığından tekamül yolculuğu da devam edecektir. Demek ki, ruhun tekamüldeki olgunlaşmasına ait dönemi / evreyi sadece bu dünya yaşantısıyla sınırlandıramayız.

Bu bağlamda ruhun tekamül evreleri sırasıyla şöyledir.

1- Ol komutuna bağlı oluşan farkındalık duygusuyla birlikte oluşan döl evresi,

2- Ana rahmindeki oluşuma bağlı doğuş evresi,

3- Dünya hayatına bağlı oluşan yaşam evresi,

4- Ölümle birlikte yaşanılan kabir hayatı evresi,

5- Berzah denilen uyku alemi evresi,

6- Kıyametle birlikte yaşanılacak olan mahşer ve hesap verme evresi,

7- Hesap sonrası yaşanılacak olan cennet – cehennem evresi,

8- En son Allah’ın cemalinin çıplak gözle görülüp seyredilecek olan temaşa makamı evresi.

Demek ki, ruhun bu dünya yaşantısında eksik kalan tekamüldeki olgunlaşmasına gelecek diğer gaip alemlerinde de devam edileceğinden gelecekteki berzah denilen tekamül aleminde, dünyada yeterli derecede tekamüle ermiş ruhlar, adeta uykularında iyi ve güzel rüya gören insan gibi hiç uyanmak istemezcesine uyurlarken, amellerine uygun düşecek tarzda alacakları her övgü ve methiyeyle tekamül olgunluğunun doruğuna çıkarlar. Yani olgunluk piramidinin tepesine doğru tekamül yolculukları sürer. Ancak bu mutlu yolculuk sürerken, bir an önce ödüle kavuşmak içinde acele ederler. Çünkü bir an önce kendilerini bekleyen sürpriz gerçekle karşılaşıp sonsuz mutluluğa kavuşup yaşayabilmek için.

Ancak olumsuzluk içinde dünya hayatını geçiren diğer guruba gelince, yani dünyadaki tekamülünü yeterli derecede tamamlayamamış ruhlarda berzah denilen bu alemde kıyamet sonrasına kadar sürüp yaşanacak olan süreyi, kabuslu kötü bir rüya görür halde uyuyup kalırlarken, gördükleri rüyanın korkusuyla bir an önce uyanmak isteseler de uyanamayıp uyku halinde vicdanî terbiyelerine devam edilerek dünyada eksik kalmış olan tekamüldeki olgunlaştırılmalarına, bu alemde dünyada yapıp ettikleri kötülüklerle yüzleştirilerek, kötü amellerinden pişmanlık duymaları sağlanarak utanma duygusu içinde (Dünyada yaşarken helal edilmemiş kul ve diğer canlı varlık hakları hariç) amellerindeki arınabilecek kötülüklerden arınmaya kıyamet sonrası kurulacak olan mahşer evresine kadar devam edilir.

Burada kötü amellerinden kurtulan tüm ruhlar, diğer iyi ruhlar sınıfına katılarak bir sonraki tekamül evresinin yolunu tutarlar. Yani ödül yada ceza görecekleri cennet – cehennem evresini yaşamak üzere o mekanlara geçerler.

İyi ruhlar, Allah tarafından cennetle ödüllendirilirler. Diğer kötü ruhlarda cehenneme sevk edilirler. Burada da yine amele göre terbiye edilmelerine devam edilir. Burada kendilerinden istenilen olgunluğa kavuşanlar özgürleştirilip buradan cennete sevk edilirler.

Yaratılış gereği her şeyin başı ile sonunun bir edilerek yaratanın ezelde murat ettiği olgun sona er - geç her şeyin kavuşturulacak olmasını doğru algılayıp doğru düşünebilmemiz için Ona adete Allah’ın bakış açısıyla bakıp küçültmemiz gerekir ki, bütün ve bütün içindeki her bir parçanın tekamül evresini görüp olgunlaşıp birleşik bir bütün oluşturmalarını da görüp yaşayabilelim.

İşte o zaman Allah’ın vaadinden, hak ve adaletinden asla şüpheye düşülmez. Aklımızı çıkmaza sokan hiçbir karamsarlığı bize yaşatmaz. Zaten Allah katında zaman ve mekan kavramları olmadığından bize göre bu dünyada yaşanılan her türlü farklılık ve haksızlıklarında bu şekilde düşünülmesiyle giderilecek olma düşüncesi ister istemez bizlere hakim olur ki, zaten doğru olan sağduyulu akla yönelik düşünce tarzı da budur.

Çünkü doğal içindeki bütün canlı varlıkların yaşayıp var olduklarını hepimiz görüp biliyoruz. Fakat yaşayıp var oldukları halde yaşayıp var olduklarının farkına varıp görmediğimiz diğer varlıklarında gördüğümüz canlı varlıklar gibi yaşayıp var olduklarına inanmalıyız. Çünkü onlarda yaratılışları gereği kendilerine verilen her türlü görevi şuursal akılları ile yapıp yerine getirirler.

Allah’ın yaratıp var ettiği kainat içinde akıp giden bu hayat nizamına bakıldığında yaratılıp var edilen her şeyin bir başı, bir de başın sonunun olacağını bilmemiz gerekir. Zaman içinde her oluşan her şeyin bir sonu olsa da, kıyamete kadar olgunlaşma yolunda doğal hayat bu şekilde sürüp gidecektir. Mutlak sonda elbette bir tek yaratıcımız olan Allah kalacaktır. O da her şeyin hesabını soracaktır.

Bundan sonraki 13. bölümde beden ruh ilişkisine bağlı reenkarnasyon olayını yazıp anlatmaya çalışacağım.

Sevgi ve saygılarımla.

Cahit KARAÇ

 
Toplam blog
: 322
: 1004
Kayıt tarihi
: 08.03.08
 
 

1953 Elbistan doğumluyum. Lise mezunuyum. Kamuda çalışıyorum. Evliyim ve iki çocuk babasıyım. Ken..