Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Haziran '07

 
Kategori
Haber
 

İnsani duyguları yitirdik mi ki?

İnsani duyguları yitirdik mi ki?
 

Günlerden 23 Haziran 2007… Aslında “daha dün gibi” denilen zaman…

O gün hanımın misafirleri var, beni “Rica” ile evden gönderdi... Ben de ricasını (!) kırmadım elbette ve gittim biraz bekleyen işleri takip ettim, iki gezdim, birkaç fotoğraf çektim ve tekrar eve dönmek üzere kapının önüne geldim. Aklım sıra oradan eve telefon edeceğim “Müsait mi, geleyim mi” diye soracağım…

Oturduğumuz evler karşı karşıya. Caddenin bir tarafında bizim ev, diğer tarafında O’nun evi… Zaman zaman da görürüm. Ama bir konuşmuşluğumuz filan yok. Hapisten çıktıkları gün bir basın ordusu ile geldiklerinde, karşı evde oturduklarını öğrendik.

Tam o sırada aklıma geldi. Kendi kendime “Gideyim şu yolda belediyenin diktiği lalelerden de birkaç fotoğraf çekeyim. Turan Güneş Bulvarı’na belediye bir sürü “Lale” dikmişti.

Tam hareket edecektim ki, “O” da yanında üç genç ile ve spor kıyafetle arabasına bindi. Ben önde o arkamda, Bulvara çıktık. Belli ki “Sağlıklı yaşam için yürüyüş”e gidiyor yanındakiler de ev ahalisi ve belki de varsa koruması…

Ben yolda “Lale” bulup da fotoğraf çekeceğim ya, yavaşladım. Beni geçtiler, Konya yolu kavşağındaki köprüden geri döndüler ve ODTÜ ormanının giriş kapısının önüne gelip arabalarını park ederek yürüyüş için ormana daldılar.

Ben bir uçtan O’nu takip ederken bir uçtan da “Lale” arıyorum.

Ne bileyim ben “Lale”nin kısa süreli çiçek olduğunu. Hiç lale yok ortalıkta. Dikildiğinde renk renk çok güzeldi. Büyüdüler, boy attılar yine güzellerdi. Ama o anda benim fotoğraf makinem yanımda değildi her zamankinin aksine…

O günlerde çekememiştim, bitmiş, kalmamış bu kez de çekemedim “Lale” fotoğrafını. Ama kafam O’na takılı kaldı.

Aklımdan bir sürü şeyler geçti. Kafamdan demediğimi bırakmadım. O bölgenin halkı içinde uzun süre yaşadığımdan nasıl propaganda yaptıklarını, insanları nasıl kandırdıklarını, kendileri beyler paşalar gibi yaşarken, yöre halkının çektiklerini bilen birisi olarak hiç de hakkında iyi şeyler düşünmediğim ortadaydı.

Eve döndüm…

Misafiri gitmiş hanımın ama çay kalmış, börek çörek oh…

Unuttum gitti, aklıma takmadım…

Ama pazartesi günü Milliyet internette bir haber…

“Ağrı’da Doğubayazıt Kültür, Sanat ve Turizm Festivali’ne katıldığı etkinlikte konuşma yaptıktan sonra kalp krizi geçirdi. İlk müdahalenin ardından Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine kaldırıldı. Durumu kritik.” Hatta “Kritik”in de ötesinde iş bitmiş de bir “Mucize” olması gerekiyor.

Kapatılan DEP’in milletvekili Orhan DOĞAN’dan söz ediyorum.

Bu habere birçok “Yorum” yazılmış.

Kalp pompasına bağlı olduğu haberine “Yazık Türk milletinin parasına. Kapatın şunu” demiş birisi.

Bir başka yorum yapan “Bir yardım yatakçının daha sonu geldi” diye yazmış.

Benzer birçok yorumu (103 adet) okuyanın biri de “Tez zamanda iyileş ki bu kafatasçılar, kan emiciler yani bu basit insanlar senin üzerinden fikir yürütemesinler. Orhan doğan gerek kişiliği gerekse siyasetiyle binlerce insanın yüreğinde yer edinmiş bir insandır. Birtakım canice ve mide bulandırıcı yorumlarınız onun sevgisini hafızalardan silemez. Bu da böyle bilinsin” diye yazmış…

Bazen “İnsani duygularımızı” yitirdiğimiz oluyor, evet…

Yani şu son yorumu yapan ve birçok insanın ölümünden sorumlu olanı savunup hem de “…kafatasçı, kan emici, basit insanlar…” diye yorumcuları suçlayan, kendi mundar yüreğinde yer etmiş birini savunan, elime geçse, kanını emmek gibi bir gaflete kapılmam ama gerçekten kanını akıtmaktan hiç de çekinmeyeceğim birinin yoruma karşılık…

Bir gün önce arabasına binip üstelik “Sağlıklı yaşamak için spor” yapmaya giden birisi için duyduğum duyguları bir daha gözden geçirmeye çalıştım.

Karmakarışık…

Bir tarafta “Nefret” varken diğer tarafta ise her şeye rağmen “İnsan” ve “İnsanın hayatı” var…

Sanırım “İnsan hayatı” daha önemli…

Bana öyle geliyor…

26 HAZİRAN 2007

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..