Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Şubat '12

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

İnsanın çaresiz kaldığı an

İnsanın çaresiz kaldığı an
 

Uzun yıllar aynı okulda beraber çalıştığım, saygı duyduğum bir öğretmen arkadaşın beş altı yaşlarında ki torununun doğuştan getirdiği “Triküspid kalp kapakçığı” yetmezliği hem çocuğa hem de ailesine yıllarca büyük acı çektirdi.

Doğum sonrasında hastalığın teşhisi ile birlikte ailenin ikinci mekânı olmuştu hastaneler. Uzun yıllar doktora götürdüler çocuğu. Her gidişlerinde içlerinde yeşeren büyük umut vardı. Tedavi ilaçla devam etti. Lakin sonuçta kapakçığın değiştirilmesi için ameliyat olması gerektiği söylenmişti kendilerine. Ameliyat için de çocuğun biraz daha büyümesi gerektiği söylenmişti doktorlarca.

Hafta içinde de İzmir’de kalp kapakçığının değiştirilmesi için ameliyata alınacağını biliyordum. Çocuğun ameliyat sonrası sağlığına kavuşması ailesinin ve bizlerin en büyük dileği idi.

Dün sabah erken saatlerde telefon çaldı. Arayan onlardı. Kendi kendime “çocuk başarılı bir ameliyat geçirdi inşallah “diye düşündüm. Eşim telefonu açtı. Birkaç dakika sonra yüzü kireç gibi olmuştu. Telefonu kapattı ve ağlamaya başladı. Ben ise soru sormadım. Anlamıştım küçük çocuğun ameliyat masasında yaşamını kaybettiğini. Gözlerim nemlendi. Yüreğim daralmaya, göğsüm sıkışmaya başladı. Koltuğun üzerine yığılıp kaldım.

Kendimize geldiğimizde ilk işimiz otobüsten yer ayırtmak oldu. Birkaç gün önce geçirdiğim bir mide problemi hala devam ediyordu benimde. O nedenle ben küçüğe son görevimi yapmak için gidemedim ama eşimi gönderdim.

Acının tarifi olmaz. Belli bir yaşa gelmiş bir çocuğun ellerimizin arasından kayıp gitmesi acıların en büyüğü. En acımasızı. Nitekim öğretmen arkadaşımın çektiği acı telefondaki sesinden belli oluyordu. Ne diyebilirdim ki kendisine. Diyecek bir tek kelime bulamıyor bu durumda insan. Acısını paylaşmaktan başka ne yapılabilir ki.

Hep umut içinde hastaneye gidip geldiler yıllarca. Gelişen teknoloji ve araştırmalar sayesinde doktorların mucizeler yarattığına inanıyordu. Onlar da bizler de.

Erken tanı, organ nakilleri, insan ömrüne ömür katıyordu. Nitekim geçen günlerde Antalya’da Uğur Acar’a başarılı bir yüz nakli ameliyatı yapılmamış mıydı? O bile umutların artmasına neden olmuştu.

Geçen ay ise aynı acıları ben yaşamıştım. Babamı yakalandığı Alzheimer hastalığı aramızdan almıştı. Babamın ölümü ile çektiğim acı ve stresin sonucu mide şikayetlerimi iyice artırmıştı benimde.

Hastayla birlikte hasta yakınları da acı ve engellerle dolu bir yaşam sürüyorlar. Düşünün, o her zaman her şeyin üstesinden gelen, bir el dokunuşu ile size güven veren babanız artık sizi tanımıyor. Alzheimer hastalığı nedeni ile beyin giderek küçülüyor, diğer bir deyişle çocukluğa dönüş gerçekleşiyor.

Hastalığın ileri safhalarında hastalığa yakalanan anneniz ya da babanız sağlıklı iken yapabildiklerini yapamaz oluyorlar. En güzel yemekleri yapan anneniz o yemekleri artık yapamıyor. Hastalığın ileri safhalarında, giyinmeyi, yürümeyi, yemek yemeyi, tuvalete gitmeyi unutmuş bir insanla karşı karşıya kalıyorsunuz.

Sonuçta neresinden bakarsanız bakın yaşam bazen acılarla dolu olabiliyor. İçiniz parçalansa da çok sevdiğiniz bir yakınınızı kaybedebiliyorsunuz. Bu gibi durumlarda metanetli olmaktan başka yapacak şey yok maalesef. Acının tarifi olmaz. Unutulması çok zor biliyorum. İnsanların bu tür hastalıklarla mücadele için el ele vermeleri, organ bağışının yaygınlaştırılması kimi hastalara umut olacaktır.

Hastalarımıza umut olmaya devam edelim. Yaşlılarımıza sahip çıkalım. Özellikle Alzheimer hastalığı konusunda insanlarımızı bilinçlendirelim. Çünkü bu hastalık yaşlılarımızda sıklıkla görülen bir rahatsızlıktır.

 
Toplam blog
: 210
: 910
Kayıt tarihi
: 04.05.08
 
 

Eğitimciyim. Bir insanın çağdaş bir gelecek için, aydınlanma için çok okuması gerektiğine inanıyo..