Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Mart '14

 
Kategori
Deneme
 

İnsanın Köleliği

İnsanın Köleliği
 

Ruhumuzdaki bu çirkinlikle ve kararmışlıkla biz sadece bu dünyadan kirlenerek ve kirleterek geçeceğiz.


Toprağını vererek başladı insanın köleliği. Kendi sürdürülebilir yaşam döngüsünü toprağa veda ettikten sonra kaybetti. Bahçeli evini verdi sonra, apartman katlarına mahkûm etti kendini. Yavaş yavaş özgür yaşam alanını ve sınırlarını kaybetti. Yaklaştıkça birbirine daha çok artmadı insani ilişkiler aksine yakınlık uzaklığı doğurdu.

Toprağını kaybetti insan önce. Ekip-dikmeyi, üretmeyi, ekmeğini yapmayı bıraktı sonra. Yaşamak için almak, almak için daha fazla çalışmak, daha fazla çalışmak için daha çok zaman harcamak zorundaydı. Zamanın satıldığı ama değerinin beş para etmediği günlerde boynuna geçirilen zincirdi insanın almak için ömründen vermesi. Ve zaman hoyratça verildikçe hızla tükendi, ömrünün sonuna gelen insan anlamadı ne için kim için neden yaşadığını? Geceleri saatlerce yıldızları seyretmedi örneğin. Bir sabah güneşin doğuşunu tanık olmadı sevdiğiyle. Gün batımlarının kızıllığında gezdirmedi ruhunu. Çocuğuyla yeniden çocuk olmak için çok yorgundu, elinde kumandayla televizyonun karşısına uzanıp kalmak daha cazipti eşiyle sohbet etmekten. Her dizide başka dünyaların içinde hayal âleminde gezinen kadın için daha gerçekçi değildi yaşadıkları.

Kurgulanmış bir hayat vardı ve hepimiz farkına varmadan geçiyorduk bizim için hazırlanmış duraklardan ve de tuzaklardan. Aynı yollardan geçmeyenler ya deliydi ya kaybeden, tutunamayan… Düzene başkaldıran, isyan eden yolların dışına sürüldü. Hapishaneler sadece suçluların yeri midir?

Özgürlüğün çocukluk olduğu zamanlar da bitti. Doğar doğmaz eğitime, oyunlara doymadan yuvalara mahkûm edilen çocuklar, hayatları boyunca bitmeyen bir yarışın ve koşturmacanın içine çekildi. Çocukları özler oldu sokaklar, birlikte oynanan oyunların nesli yavaş yavaş tükendi. Ağaçsız, çiçeksiz, topraksız, çamursuz, hayvansız ortamlarda kirlenmeden, ayakkabısını eskitmeden, üşümeden, sümükleri akmadan topyekûn avm’lerin ve binaların içinde yaşamaya başladı bir nesil.

Deniz kenarından çakıl taşları toplayan, bir kelebeğin peşinden heyecanla koşan, gördüğü kedilere, kuşlara hayranlıkla bakan çocukların coşkusu, yapay oyuncakların doyumsuzluğu içinde yok oldu. Düşünün biraz,  her türlü tüketimin peşinizden sürüklendiği ve cebinize gizlice uzandığı bir ortamda neyi sağlıklı paylaşabilirsiniz? Beyninizi ve heveslerinizi esir alan, davranışlarınızı ve hayata bakışınızı değiştiren düzenin içinde gizli emirlerle iradenizi teslim etmek neyin acizliğidir?

Sahip çıkmadığınız için, parklar, sahiller, yeşil alanlar yok edildi. Kurulan düzene bağlanmanın en önemli yoluydu yoksun bırakmak. Ağaçlar, kuşlar, dereler, ormanlar, çiçekler, doğal deniz kıyıları yok edilirken ne kendinizi ne de çocuklarınızın geleceğini düşündünüz. Ayağa kalkıp bir ses vermek yerine, “buraların sahibi biziz” demek yerine, onurluca mücadele etmek yerine sustunuz ve baş eğdiniz. Sandınız ki sizi düşündüler. Sandınız ki çocukları ve doğayı düşündüler. Paradan başka hiçbir değerin sahibi değildiler.

Önce toprağınızı aldılar, toprak özgürlük demekti. Şimdi iradenizi ele geçirdiler. Hayata güzel eserler, değerli fikirler bırakan bir neslin, yaşadığı yeri talan eden gözü dönmüş torunları olduk. Ruhumuzdaki bu çirkinlikle ve kararmışlıkla biz sadece bu dünyadan kirlenerek ve kirleterek geçeceğiz.

 

Fatma KOŞUBAŞI

 
Toplam blog
: 70
: 863
Kayıt tarihi
: 18.01.08
 
 

Eğitimci, yazar... Denizin Üvey Kızı ve Hayalbaz şiir kitaplarının şairi... Bilgisayar öğretm..