Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Eylül '08

 
Kategori
Ramazan
 

İnsanlar Kutsal Topraklara puta tapmaya mı gidiyor?

İnsanlar Kutsal Topraklara puta tapmaya mı gidiyor?
 

Yaşadığımız her gün, hayatımızın doğal bir parçasıdır. Birbirinden ayırdetmemiz mümkün değildir. Ancak yaşanan bazı olaylar bize bazı günlerin daha neşeli, daha zevkli, daha eğlenceli, ya da tam tersine daha üzüntülü geçtiğini düşündürebilir.

Doğumdan ölüme kadar, hayatın ayrılmaz bir parçası olan din açısından da her gün çok değerli ve çok kutsaldır. Kandiller, bayramlar ve ramazan ise hayatın doğallığı içinde daha çok ön plana çıkan zamanlardır.

Şunu iyi bilmeliyiz ki, dinin, doğal yaşamın vazgeçilmez bir bölümü olduğu anlayışına sahip olmadan, sadece belli günlerde göstermelik yaptığımız bazı hareketlerin bize ve topluma bir faydası olmadığı gibi bu uygulamanın adına din de denemez.

Ne varki, bu bilinçten çok uzak bir durumdayız.

Ramazanla beraber doğru yanlış hepimiz kendimizce "din" zannettiğimiz bir şeyler yapmak için uğraşıp duruyoruz. Köylü kentli, zengin fakir herkesin dağarcığında bir şeyler var. Ancak bilginin kaynağı nedir ve ne kadar doğrudur, sorgulamasını yapmadığımız için, görsel anlamda bazı hareketler anlamsızca yaygınlaşmaya devam ediyor.

*****

Ramazanı kutsal topraklarda karşılamak, samimi bir müslüman için çok anlamlı bir eylem. Ekonomik durumu müsait olanların, sayahat haklarını ve imkânlarını bunun için kullanmak istemeleri de çok doğal...

İslâm'ın doğduğu coğrafyada dolaşmak, Kâbe'yi, Hz. Muhammed'in doğduğu evi, yaşadığı mekânları, ilk vahyin geldiği mağarayı, onun bir insanlık bildirisi niteliğindeki Veda Hutbesi'ni okuduğu Arafat'ı görmek, mezarını ziyaret etmek, inanan bir insan için manevi hazzın en yüksek mertebesidir.

Bu güzel duyguları yaşamayı, bu sonsuz zevki tatmayı, arzu eden herkese Allah nasip etsin.

*****

Geçen akşam bir televizyon kanalında, ramazan dolayısıyla umreye giden Türkler'le ilgili bir haber var. Soydaşlarımız Arafat'ta, Hz. Muhammed'in, taa 1400 sene öncesinden bugünün insanına bile "insanlık" dersi verecek nitelikteki Veda Hutbesinin okunduğu tepedeler.

O yerin belirlenmesi amaçlı taş bir sütun dikilmiş oraya... Bizim vatandaşlarımız o taşa sürünmek, elini değdirmek için uğraşıp duruyorlar. Kimi ağlama duvarı gibi önünde ağlıyor. Hele birirleri var ki, insanı çileden çıkarıyor. Almışlar ellerine birer kalem, duvara bir şeyler yazıyorlar.

Muhabir soruyor:

- Ne yazdın teyzeciğim?

- Kızımın adını yazdım, sınıfını geçsin diye...

- Siz ne yazdınız hanımefendi?

- Ben de oğlumun adını yazdım, iyi bir evlilik yapsın diye...

- Peki siz?

- Ben bütün herkesin adını yazdım... Herkes mutlu olsun, her şey iyi olsun diye...

Âdeta bir dilek ağacına döndürmüşler orayı...

*****

Putperestliğin yaygın olduğu bir dönemde, bu anlamsız, manasız saçma sapan şeyleri ortadan kaldırmak için gelen İslâm dininin mensupları, Hz. Peygamberin veda hutbesini okuduğu tepede, bir taştan medet umuyorlar, ona dilekte bulunuyorlar ve o taşın kızlarına sınıf geçireceğini, oğullarına iyi bir evlilik yaptıracağını, bütün insanlara iyilik, mutluluk getireceğini umuyorlar...

Bu kadar bilinçsizlik, bu kadar düşüncesizlik, bu kadar ilkesizlik, bu kadar bilgisizlik, bu kadar ilgisizlik olur mu?

İslam'ın ne olduğunu bilen bir insan böyle bir saçmalık yapabilir mi?

Bütün kâinatı ve ondaki canlı cansız bütün varlıkları yaratan bir Allah olduğuna inanan bir insan, bir taşa yüz sürebilir mi, ondan bir dilekte bulunabilir mi, eline kalem alıp oraya isim yazabilir mi?

Cahil insanlarımızın algılamaları ne yazık ki bilgiden çok duyuma, düşünceden çok görmeye, özden çok şekilciliğe dayanıyor. O haberi seyredenlerin hepsi, bir imkân bulur da oraya gitme fırsatı bulurlarsa, kalemlerini unutmamak ve mutlaka oraya isimlerini yazmak için şimdiden kendilerine söz veriyorlar.

*****

Akıl gibi mükemmel bir özellikle donatılıp yaratılan insan hiç düşünmez mi ki, İslâmiyet gelmeden önce Arap yarımadasında insanlar kendi elleriyle yaptıkları putlara tapıyorlardı. Bütün dertlerini onlara anlatıyorlar, arzu ettikleri her şeyi onlardan istiyorlardı.

İki cihan güneşi peygamberimiz o putların hepsini devirmedi mi ve bütün insanlığa, "Sadece Allah vardır, başka hiçbir ilah yoktur. Bütün âlemlerin Rabbi ve din gününün sahibi O'dur. O istemezse bir yaprak bile kımıldamaz. O esirgeyendir, bağışlayandır, her şeyi bilir, her şeyi görür, bize şah damarımızdan daha yakındır" bilgisini ve mesajını vermedi mi?

Bizi yaratan da, yaşatan da, aklımızı veren de, düşündüren de, ne düşündüğümüzü bilen de O'dur.

Şimdi nasıl oluyor da azıcık aklı olan bir insan eline kalemi alıp taşa bir isim yazabiliyor?

Kim okuyacak o taştaki yazıyı ve kim yerine getirecek oraya yazılan dilekleri?

Siz içinizden geldiği gibi dua ettiğinizde, Allah sizi duymuyor mu, ne istediğinizi bilmiyor mu? Hani ne olur ne olmaz, belki unutur filan, gene de elimde yazılı sağlam bir belge olsun diye mi düşünüyorsunuz? Bütün bunlar Allah'ı tam olarak anlamadığımızı, onun varlığını, yüceliğini ve azametini kavrayamadığımızı, ona gereğince güvenemediğimizi gösteren delillerdir.

Yani o yazdıklarınız sizin lehinize değil, tam tersine aleyhinize bir şahit olarak kıyamete kadar orada kalacaktır.

Bunları gördükten sonra insan müslümanların niye bu halde olduğunu biraz daha iyi anlayabiliyor.

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..