Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ekim '10

 
Kategori
Bilim
 

İnsanlar neden diğer canlılardan daha farklıdır (2)?

İnsanlar neden diğer canlılardan daha farklıdır (2)?
 

“Değişimler hakkında bilgi oluştur ve bu bilgilere göre yeniden örgütlen"


İnsanlar kendilerini doğadaki tek bilinçli yaratık olarak görür. Fakat “bilinç” kavramı göreli bir değerlendirmedir. Zihinsel özürlü bir insanın bilinci, bir köpeğin bilincinden daha düşük bir seviyede olabilmektedir. Bu nedenle kesin sınırlı bir bilinç tanımı söz konusu değildir. Bilinci en basit şekliyle “bir varlığın kendisini etkileyen faktörleri fark etmesi ve davranışını bu faktörlere göre ayarlaması” şeklinde tanımlarsak, tüm varlıkları, özellikle de kuantsal düzeyde, bilinçli kabul etmemiz gerekir Sürekli değişim-dönüşüm içinde olan dinamik bir doğal sistemde yaşıyoruz. Dinamik sistemlerde tüm olaylar ve oluşumlar bilgi oluşumuna dayalı olasılık hesapları gereğince gerçekleşmektedir. Bu nedenledir ki, dinamik sistemler teorisi “information & self-organisation = bilgi oluşumuna dayalı otonom örgütlenmeler” olarak özetlenmiştir. “Maximum Information Principle = mümkün olduğunca çok bilgi oluşturma ilkesi” dinamik sistemler teorisinin en önemli faktörlerinden biridir. Bu nedenle “bilgi oluşturma” tüm varlıklarca çok önemli olmaktadır.

2.1. İnsanlarda Bilgi Oluşumu - 100 yıl önceleri bilgisayar, TV gibi elektronik aletlerinden yoksunduk, çünkü bu tür aletleri yapacak bilgilere sahip değildik.. - 500 yıl önceleri otomobil, tren, uçak gibi motorlu taşıtlardan yoksunduk, çünkü bu tür aletleri yapacak bilgilere sahip değildik. - 15000 yıl önceleri tencere, kazan gibi madeni eşyalardan yoksunduk, çünkü bu tür eşyaları yapacak bilgilere sahip değildik. - Bir milyon yıl önceleri geceleri hep karanlıkta yaşamak zorundaydık, çünkü ateş yakmasını bilmiyorduk. İnsanlığın kültür ürünlerini bir zaman cetveline yerleştirecek olursak, şekildeki gibi bir görüntü ortaya çıkar. Buna “bilgi gelişimi eğrisi denir” ve şekilden de anlaşılacağı üzere, üssel (eksponensiyal) bir özelliktedir. Şekil: İnsanlığın bilgi gelişimi eğrisi. İnsanlık kültürü yaklaşık 2.5 milyon yıl önceleri taş yontmakla başlar ve yaklaşık 40 bin yıl öncelerine kadar, ateşin kontrolü, ölülerin gömülmesi gibi 1-2 yenilikle çok yavaş ilerler. Bundan sonra çok hızlı bir ilerleme dönemi başlar: ~32 bin yıl önceleri zıpkın, ~27 bin yıl önceleri iğne, ~17 bin yıl önceleri takı-eşyaları, ~10 bin yıl önceleri tuğla ve tuğladan evler, ~4 bin yıl önceleri cam eşyalar, 562 yıl önceleri matbaa, vs gibi ürünlerle üssel bir gelişim içine girer. (Gedik 1998’den) Görüldüğü gibi bilgi oluşturma olgusu, hem zaman içinde gelişiyor, hem de birbirlerine bağlı olmak, birbirlerini tetiklemek zorundadırlar. Ateş-yakma bilgisi olmadan maden elde etme bilgisi oluşturulamaz; maden elde etme bilgisi olmadan, motorlu aygıtlar yapma bilgisi üretilemez; motorlu aygıt yapma bilgisi olmadan elektrikli veya elektronik aygıt yapma bilgisine ulaşılamaz. Her yeni oluşturulan eşya veya bilgi, onu takip eden bir başka şeyin oluşum koşullarını hazırlar. Bu nedenle tüm oluşuklar ve oluşumlar birbirleriyle karşılıklı bir bağımlılık ve bilgi alışverişi ilişkisi içindedirler ve aralarında “heterarşik” bir bağ vardır.

“Heterarşi”, doğadaki bu karşılıklı bağımlık ilişkisinin anlaşılmasından sonra, bu anlamda kullanılan yeni bir terimdir. Aynı tür bir üssel gelişim canlıların yeryüzündeki ortaya çıkışlarında da görülür. Yeryuvarında hayatın gelişiminin üssel oluşu, paleontologların dikkatini çekmiş ve Kambriyen Patlaması diye bir terim üretilmiştir. Kambiyen-Proterozoik geçişine denk gelen bu dönüm noktasından önce hayat çeşitliliği az, bundan sonra ise çok fazladır.

2.2. Hücrelerde Bilgi Oluşumu ve Yeryuvarında Hayatın Gelişimi
Jeolojik veriler yeryuvarında hayatın ~3.5 milyar yıl önceleri prokaryotik tek hücrelilerle başladığını göstermektedir. Prokaryotlar bilgi depolama aygıtı olarak sitoplazmalarında tespih şeklinde basit bir DNA zinciri bulundururlar. Prokaryotik düzeydeki bu hayat yaklaşık 2 milyar yıl öncelerine kadar devam eder ve o sınırda ökaryotik tek hücreli canlılar ortaya çıkarlar. Ökaryotlarda, genetik bilgilerin depolandığı özel bir çekirdek yapısı oluşturulmuştur. Bu çekirdek içinde DNAlar histon denilen makaraya benzer yapılar üzerine sarılacak şekilde dizilirler. Bu şekilde, çok fazla bilginin, düzenli şekilde depolanması olanaklı kılınmış olunur. İlk çok hücreli canlılar yaklaşık 1 milyar yıl önceleri ortaya çıkar ve ondan sonra çeşitlilik hızla artmaya başlar. Çok fazla bilginin bu şekilde depolanabilinmesi, ökaryotik canlıların, dolayısıyla gelişmiş bir hayat sisteminin yeryuvarında gelişebilmesindeki en önemli faktör olmuş ve şekil 25’de gösterilen türde üssel bir canlılar âlemi ortaya çıkmıştır.

2.3. Bilginin Üssel Oluşumunun Anlamı ve Sonuçları Üssel fonksiyonlar y=ex şeklindedirler ve üssel fonksiyonların türevleri hep ex olarak kalırlar ve asla sıfırlanmazlar. Bunun anlamı, bilgi oluşturma yeteneğinin sadece insan veya hücre gibi canlılarla sınırlı olamayacağı ve maddenin en küçük parçacıklarına kadar devam edeceğidir. Nitekim, maddenin en küçük bileşenleri olan kuantsal sistemlerin bilgiye göre davrandıkları daha önceki bölümlerde gösterilmişti. Bilgi oluşumunun üssel şekilde gelişmesi, “Değişimler hakkında bilgi oluştur ve bu bilgilere göre yeniden örgütlen” anlamında bir Hamiltoniyen faktörünün bulunmasını zorunlu kılar. (Gedik 2006’dan). Daha önceki bölümlerde gösterildiği üzere, tüm varlıklar enerjilerini kuantsal öğelerden alırlar ve kuantsal öğeler de fotosentez olayında görüldüğü üzere, molekül hücre gibi gittikçe büyüyen üst-yapısallaşmalar içinde bir araya gelmişlerdir. Bu şekilde birbirleriyle bağlantılı sistemler (Tümleşik sistemler –Integrated levels) ortaya çıkmışlardır. Tümleşik Sistemlerin Teorisi (Feibleman 1954) tarafından ortaya konmuştur ve temel ilkeleri arasında şunlar vardır: i-Her düzey altındaki düzey(ler)inkine ek, yeni bir özellik taşır. ii-Üst düzeylere doğru karmaşıklık derecesi artar. iii-Herhangi bir düzeyde oluşan bir bozukluk, ilişkili tüm diğer düzeyleri de etkiler. iv-Her sistemde, üst düzey alt düzeye bağımlıdır; üst düzey alt düzeye yön (hedef) gösterir. v-Herhangi bir düzeyin oluşumunda, oluşturma erki alt düzeydedir; üst düzey hedef göstermekle yükümlüdür.

Bu kuralların neden oluştuğunu anlamak için varlıklar arası ilişki sistemlerine kısaca bakalım. Canlılar aleminin en temel öğelerini fotosentez yapan hücreler oluştururlar ve foton dediğimiz kuantsal enerji öğelerini şeker dediğimiz bir molekülde depolarlar. Bu şekilde doğadaki enerjinin bir kısmı şeker molekülleri şekilnde farklı bir sisteme aktarılmış olunur. Şeker gibi bir molekül oluşturulmadan önceki zamanlardaki varlıklarda ”şeker” kavramı ve şeker molekülü arama bilgisi bulunmazken, şekerin ortaya çıkmasından sonra oluşan ve şeker molekülündeki enerjiden geçinen varlıklarda, ekstra bir sinyal arama ve işleme devresi oluşturulmuştur. Gerek şeker moleküllerini, gerek şeker üreten hücreleri yiyen canlıların oluşturdukları bedenler farklı protein, yağ vs. oluştururlar. Dolayısıyla bu canlılarla beslenen canlılar, bu canlıların yaydıkları sinyalleri algılayıcı devreler de oluşturmak zorundadırlar. Bu şekilde yeryvarında her yeni ortaya çıkan canlı türünden sonra oluşacak varlıklar, hem önceki zamanlarda oluşmuş varlıkları algılayıcı (ve işleyici) devreler oluşturmak, hem de yeni oluşan varlığı algılayıp-işleyecek bilgi devreleri oluşturmak zorundadır. Bu nedenle fizikte ”Maximum Information Principle (MIP)” denilen temel kural ortaya çıkmıştır. Bu nedenle bilgi üssel olarak artmaktadır! Bu temel bilgilerden sonra insanı oluşturan hücrelerin neden ”bilgi” oluşturma ve yorumlamaya ağırlık veren bir beden yaısallaşmasına gittiklerini anlamak kolaylaşır.

Şimdi bunu görelim. İnsanın diğer tüm canlılardan çok farklı olduğu bir gerçektir. Bu farkın genetik verilerde kayıtlı olduğu ve bu genetik bilgilere göre bedenlerimizin oluşturulduğu da kesin bir olgudur. İnsan dahil bir çok canlının genomları günümüzde deşifre edilmiş ve nükleotid baz ardalanmaları olarak ortaya konmuştur. Dolayısıyla insanı diğer canlılardan ayıran özelliği herhangi bir şekilde genetik kodlamalara yansımış olmalıdır ve bunların ne tür genetik bilgiler içerdiği günümüz gen teknolojisi ile ortaya konula bilinmelidir. Bu düşünceyle hareket eden 16 kişilik bir araştırma grubu (Pollard ve diğ. 2006) insan dâhil, şempanze, goril, orangutan, makak maymunu, fare, köpek, inek, fil, tavuk gibi birçok hayvan genomunu birbirleriyle kıyaslayarak, insan genomundaki hangi kısmın diğer hayvanlarınkinden çok belirgin şekilde ayrıldığını araştırmışlardır. Araştırma sonunda 49 genetik noktada belirgin farklılık olduğu saptanmıştır. Bunlardan en önemli olanı 20. kromozomun (q) kısmındaki çok hızlı bir gelişme gösteren bölgedir. Adını bu anormal hızlı gelişmesinden dolayı HAR1 (Human Accelerated Region 1) koymuşlardır. Şekil 27: Memeli hayvan beyinlerinde korteks yapısı farkları.

Fare, kedi gibi hayvan beyinlerinde (kahverengi) duyu ve (mavi) hareket organlarına ayrılan kesim, beynin çok büyük bir kesimini kapsamaktadır. Beyaz renkte gösterilen “yorumlama” yeteneği bölgesi ise maymunda kısmen gelişmiş, insanda ise, anormal şekilde büyütülmüştür. Bu anormal gelişmiş “yorumlama” yeteneği nedeniyle insanlar çok az sayıda veriden (gözlemden) muazzam senaryolar üretebilen bir yapıya kavuşturulmuştur. Bu durum insanın hem en güçlü, hem de en zayıf noktasını oluşturur, çünkü bu sayede insan az sayıda birkaç gözlemden muazzam senaryolar uydurabilmektedir. Bu özelliğimiz nedeniyle, insanlık bir fikir oluştururken çok dikkatli davranmak ve yorumlarını çok güvenilir gözlemlere dayandırmak zorundadır. Verilerdeki ufak bir hata çok büyük mantık çarpıklıklarına yol açabilir. Değişim-dönüşüm içinde bir doğada yaşadığımızdan, asla dogmatik veriler kullanılmamalıdır. (Bloom ve Lazerson 1988’den değiştirilerek). Bu bölgenin hangi organın yapısallaşmasında etkili olduğu araştırıldığında, beynin korteks kesiminin gelişiminde rol oynadığı ve beyindeki hücrelerin büyümelerini ve kendi aralarındaki organizasyonlarını düzenleyen “reelin” denilen proteinle de ilişki içinde oldukları ortaya konmuştur. Bu bölge humanid olarak tanımlanan cinsler haricindeki tüm diğer memeli hayvanlarda çok az değişim gösterirken (0.27), şempanzelerde (2), insanda ise (18) değerine ulaşan bir oranda hızlı değişimler göstermektedir. Bu sonuçlar çok ilginçtir, çünkü olay rastgele bir şey değil, bilgi ve yorumlama yeteneğini artırmayı amaçlayan, çok belirgin bir hedefe yönelik bir eylemdir.

Şempanzelerdeki 2 değerli bir HAR1 artışı onların kendilerini aynada görünce tanımalarını sağlayacak kadar bir yorumlama yeteneği sağlarken, insanlardaki 18 değerindeki bir HAR1 artışı, bizleri insanlaştıran faktör olmuştur. (Sadece şempanzeler ve insanlar kendilerini aynada görünce, görünenin kendisi olduğunu fark eder; diğer hayvanlarda bu yetenek yoktur!) Bu genetik araştırma sonuçlarından sonra yandaki şekilde gösterilen beyinsel yapı farklılıklarının neye bağlı olarak oluştuğu, insanlığın ne anlama geldiği daha kolay anlaşılır olur. İnsan hücrelerinin bilgi oluşturmaya verdiği bu önem nedeniyle, insanlar, hayvanlar kadar koşamaz, onlar kadar iyi koku alamaz, onlar kadar iyi göremez, vs., ama onlardan çok fazla hayal kurar ve bir-iki veriden giderek, binlerce senaryo üretebilir. Ve üretmiştir de. Metafiziksel tüm kavramlar, insan beyinlerinin oluşturdukları bu tür tasarımlardır ve çoğunun gerçek doğada hiçbir karşılığı yoktur. Ama bizler gerçek olan bu doğa ve dünyada yaşıyoruz ve beyinlerimizdeki hücrelerimize, sadece ve sadece doğadaki gerçeklere uygun veriler aktarmalıyız ki, onlar da, bu verilere uygun şekilde, doğa ve dünyamızın gerçeklerine uygun senaryolar üretebilsinler ve biz insanlar bu güzel doğayı cehenneme çevirmeyelim.
 
Toplam blog
: 45
: 973
Kayıt tarihi
: 14.08.10
 
 

K.T.Ü.de paleontoloji ve tarihsel jeoloji öğretim üyesiyim (Prof. Dr.). Yeryuvarında hayatın oluşum ..