Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Şubat '17

 
Kategori
Tıp
 

İnsanların çoğu yaşanmamış bir hayattan ölüyor...

İnsanların çoğu yaşanmamış bir hayattan ölüyor...
 

Yaşam süresinin görece de olsa giderek uzaması, nüfusun yaşlanmasını ve buna bağlı sağlık sorunlarını da beraberinde getiriyor. Bu durum ülkelerin sağlık politikalarında giderek büyüyen ve çözümü yolunda maddi zorluklar yaratan, çözümü zorlaştıran bir safhaya doğru evriliyor. Çoğu ülkede olduğu gibi ülkemizde de sağlık politikaları özel sektörle birlikte yürütüldüğü için, bu çok özel hastaların bakımı büyük ölçüde artık giderek yaygınlaşmakta olan özel bakımevlerine bırakılmış durumda.
 
Yaşamlarının son günlerinde, zaten çoğu yaşanmamış bir hayatı sürükleyerek ve ayaklarında çaresizliğin ağır prangaları bu yaralı insanlar, geride kalanlarını da ulaşılmazlığın ve vicdan muhasebesinin ağır yüküne gömerek korkunç kendi sessizliklerine kapanıyorlar. Artık birer karanlık gölge gibi bakışları, silikleşen, kıpırtısız yüz çizgileri, inatçı bir bulut gölgesi gibi peşlerini bırakmayan bir kötü kaderi yüklenmiş olmanın farkında bile olamamanın acıtıcı yansımalarında ve yakınlarını ulaşamamanın kıvrandırıcı çaresizliğine terk ederek kendi korkunç sessiz dünyalarına kapanıyorlar. Bir ışıktir yaşam, sönüyor gözlerinde. Bir umuttur yarın, kavruk ellerinden kayıp düşüyor. Bir neş'e zaten olmamış ki, o da yok. Ya bir hüzün; o kadar çok ki. Bıraktıkları...
 
Günlük yaşam savaşımı içinde akıp giderken günler, insan anca başına gelince böyle bir dünyanın da olduğunu içi yanarak fark ediyor. Oysa herkes bilir düşünce bir yerlerinin acıyacağını, belki de kanayacağını. Giderek her geçen gün yaygınlaşan ve bir gün herkesin başına gelebilecek böyle bir durum için ve bu sorunun çözümü için, kişisel adımlardan başlayarak sağlık politikalarını düzenleyenlere uzanan her aşamada, bu yaralayıcı sorunu nasıl hafifletebiliriz çabasını göstermenin zamanıdır.
 
Ülke nüfusumuzun bir bölümünü, yaşam koşullarına bağlı olarak ortalama yaşama süresinin uzaması nedeniyle yaşlılar ve  onların  karşılaştıkları sağlık sorunları ile boğuşan insanlar oluşturmaktadır. Bu, önümüzde giderek çözüm ve mücadele konusunda daha gerçekçi adımlar atmayı ve planlama yapmayı gerektiren ciddi bir sorun olarak durmaktadır. Yaşlılık ve buna bağlı sağlık sorunları nedeniyle karşılaşan insanların büyük bir kısmı artık büyük kentlerimizde giderek yaygınlaşan " huzur evleri ve yaşlı hasta bakım evleri" ne sığınarak yaşamlarının son günlerini geçirmeye çalışmaktadırlar. Bu insanların çoğu kimsesizlik, çaresizlik ve artık tıbbi olarak hastalığı çözülemez hale gelmiş hastalıkları nedeniyle bu özel kurumlara sığınmaktadır. Bu kurumlar hastalardan devlet hastanelerinden alınacak sağlık kurulu raporu istemekteler. Elbette bu doğal bir işleyiştir, ancak eziyet ve hatta dram ondan sonra başlamaktadır.
 
Bir yakınımın arık tıbbi olarak çözümü olanaksız hale gelmiş bir sağlık sorunu nedeniyle ismini vermek istemediğim bir büyük kentimizdeki böyle bir bakımevine yatırmak durumunda kaldık. Devlet hastanesinden sağlık kurulu raporu alma sürecinde karşılaştıklarım inanın tam bir dramdı. Dondurucu bir kış sabahı çoğu Alzheimer hastası, son evre kanserli, felçli, çaresiz ve bir kısmı kimsesiz, yaşamlarının son günlerinde, çoğu tekerlekli sandalyede bu insanları hastaneye ulaştırmakta başladı eziyet. Sonra çok yakından bildiğiniz hastanelerimizin sabah poliklinik kalabalığı içerisinde doktora ulaşma, film çektirme ve tetkik yaptırma savaşımı başladı. Böyle bir büyük hastanenin poliklinik ve heyet başvurusu yoğunluğunu tahmin edersiniz. Doğal olarak bırakın bu hastaları, yaşlı ve engellilere öncelik tanıma koşulu bir tarafa, doktor kapıları önünde sıra kavgaları yaşanmaya başladı. Hele çoğu ayakta duramayan bu insanlardan boy ve kilo ölçümü isteme ve sırf bunun için bir diyetisyenin kapısında bir saate yakın bekleme, izahı mümkün olmayan bir eziyetti. Görünen o ki, heyet başvuruları için alınan 200 ytl ise hedef, buna ulaşılmıştır. Yok değil, bu insanlara gerçekten yardım etmekse alınacak çok mesafe var.
 
Sanırım bu sorunun çözümü de o kadar zor değil. Ya bu insanlar için ilgili branşlardan hekimler belli bir günde hastaları bulundukları yerlerde görebilirler, ya da hastane gerekliyse, bu insanlara belli bir günde ve saat diliminde öncelik tanınabilir. Zaten bu insanların hepsinin elinde sağlık durumlarını açıkça ortaya koyan yeterli dökuman bulunmaktadır.
 
Gerçekten yaralayıcı, üzücü ve bir eziyet olan bu durumda atılacak ilk adım hiç olmazsa bürokratik işlemleri hafifletmek olabilir. Yaşamın ne yazık ki karşılaşılması kaçınılmaz olan böyle bir yüzü de var. Bir an, evet sadece bir an durup düşünmek, bu insanların durgun ve derinliği belirsiz gözlerine bir an bakabilme yürekliliğinr göstermek belki de içimizdeki en insanca yerimizi harekete geçiririr. Bu gün olmasa bile, bir gün belki de insanlık artık kimsenin yaşanmamış bir hayattan ölmesine izin vermez.
 
 Vermez mi dersiniz...
 
 Akın Yazıcı
1 Şubat 2017/İzmit                                                                                                 
 
Toplam blog
: 190
: 391
Kayıt tarihi
: 07.05.14
 
 

1965 Ankara Üniversitesi Tıp fakültesinden asker hekim olarak mezun oldum. Gülhane Askeri Tıp Aka..