Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mart '12

 
Kategori
İlişkiler
 

İnsanların insanlığını unuttuğu bir zamanda yaşıyoruz

Dostluk vardır bilir misiniz? Dostlarımız bizim ayrıcalıklı yakınlarımızdır. Biz dostlarımız için bir şeyler yaparsak insan olduğumuzun da bir keyfine varırız. Biz sevdiklerimizin mutlu olmasını kendimizin ekstradan kazanacağı birkaç kuruşa tercih etmezsek insan olduğumuz keyfini, tadını çıkartırız. Yastığa başımızı koyduğumuzda; biliyor musun seni severim. Benim de yapacağım bir şey yoktu’yu’ söylerken elimizi vicdanımıza koyar öyle huzur içinde yatarız.

İnsanlar sevdiklerinden bir şeyler ister. Fütursuzca olmak, davranmak isterler. Buna güç veren, sebep olanda sevgidir, inanmaktır. İnsan olmaktır. Ricada da bulunursunuz. Lütfen gerçekten istiyorum bu işi. Canım tamam şimdi konuşmayalım. Tamam dedi. Dersiniz içinizden. Oysa sizi susturmak için bir düğmedir o hani radyonun sesini kısmaya yarayan alet gibi. Sustunuz. Bitti…

Nasıl yaşıyoruz anlamıyorum. Söz kelimesinin içinde çok şey yatar. Bana göre birine verilmiş bir sözün içinde; sözü verenin yüreği yatar, insanlığı yatar, adam gibi adam olup olmadığı yatar. Bence söz denildiği zaman onun içinde erdem kelimesinin içine ne sığıyorsa o yatar.

Bu zamanda her şey ne kadar kolay olmuş. İnsanlar değer yargılarını yitirmişler. Hani deniliyor ya dini imanı para olmuş. Ne yazık değil mi, ne günah değil mi öyle olmuş. İnsanlar birbirlerine paraları kadar değer veriyorlar. Bir insan paralı ise o insan değerli oluyor niye? Onun parasının karşı tarafa faydası nedir. Neden zengin insanlar itibar görür. Ben bunu anlamadım bu yaşa kadar bundan sonrada anlamayacağım. Onun güzel evlerde oturması, onun lüks arabalara binmesi, mücevherler içinde yaşaması, evinin son modanın getirileri ile döşenmiş olmasının bana ne gibi bir yararı olabilir ki, onun adına sevinmenin haricinde. Bana ne. Bana gerek olan onun insan olması. Onun gülmeyi gülümsemeyi bilmesi, yapmacık olmayan yürekten gelen bir sevinçle tebessüm etmeyi bilmesi gelir. Benim için şart olan; o insanın verdiği sözleri yerine getirmesidir. Bana göre o insanın hayırlar yapması gereklidir. Çocuk okutuyorsa ona saygı duyarım. Onun tatilini Avrupa’nın bilmem hangi şehrindeki hangi lüks otelinde kaldığından ötürü saygı duymam beni ilgilendirmez ki…

Büyük adamlar, büyük iş adamı olduğunu sanan adamlar.

Bir iş için gidersiniz. Bin nazla niyazla kabul ederler sizi bir kere o çok önemlidir. Kapının önünde uzun süre bekletilip bilgisayarında poker oynayanları bilirim. Bu dışarıda bekleyen adaman zamanını çalmak ne adice yapılan bir eylemdir.

Zaman bu zamanda hoyratça kullanılamayacak bir değerdir. Mücevherden değerlidir, birçok şeyden değerlidir. Uçup gider tutamazsınız. Bir saniye önceniz sizin için yoksa zaman bu kadar değerlidir işte…

Kapı önünde beklediğiniz dakikaları alır. Fikriniz şudur o anda; görüşeyim beklerim. Görüşürsünüz hatta olmaz ya birde iyi karşılanırsınız. Sizden teklif ister. İşte büyük heyecan! Teklif için geceler ziyan gündüzler heba çalışırsınız. Teklif hazır yine randevu almak için beklersiniz. Ya yemekte ya da iki kişinin kahve ya da bir duble içki eşliğinde geyik muhabbeti yaptıkları zaman dilimlerinin adı toplantı olduğundan toplantıdadırlar.

Yılmak yok beklersiniz. Ekmek kavgasının içindesiniz sabırlı olmalısınız olsun beklersiniz.

Nihayet filanca gün için saraydan zekât kopar randevuyu alırsınız. Sonra gidersiniz. Asla size verilmiş saatte kabul edilmezsiniz zatı şahanelerin huzuruna. Olsun belki işi alacaksınız. Üstelik teklif istedi. Sonunda içeridesiniz. Şöyle bir bakar dosyaya… Onu ilgilendiren total kısmıdır ona bakar dudak büker; indirin çok yüksek, çalışacaksak fiyatlarınızın makul olması lazım. Efendim biz zaten. Yok, – Yok siz bir indirin gelin de öyle görüşelim. Tamam, emredersiniz başım gözüm üstüne demek ki olacak bakın ikinci teklif dosyası hazırlayın dedi.

Yine geceler gündüzler karma karışık. Kalp ve tansiyon birbirini yiyor yine hazırlıklar hesap makineleri nerelerden kıssamlar neticesinde yine aynı doğum sancıları ve nihayet yine huzurdasınız.

Dosyaya yine dudak bükülerek bakılır. Bilmem neresindeki neyi beğenmez, bilmem neresinde eksiklikler bulur bunları da tamamlayın. Ondan sonrası tamamdır zaten. Efendim bunları da tamamladıktan sonra. Sonrasında bir şey yok. Siz bizim isteklerimizi yerine getirdikten sonra neden çalışmayalım ki… Hay – hay efendim ama biz bütçemizi çok aşağılara indirdik, eksikleri bu bütçe dâhilinde ekledik. Tamam, da eksikler çok siz şimdi bunları da tamamlayın bir bakalım. Zaten bunları da tamamladıktan sonra bence mesele kalmaz…

Bence mesele kalmaz dedi.  Allah tamam yine çalışıyorsunuz ama çalışma şekliniz değişti yine çalışmalar, yine sağlıkla sağlıksızlık arasında gidip gelmeler. Sonunda heyecan dorukta randevu almak için telefondasınız. Cevap yok. Hayda ne oldu ya. Bir daha ararsınız cevap yok. Sonra biri daha vardır. Onun yaveri gibi, onun adamı gibi, onun yardakçısı gibi. Onu ararsınız. Ondan aldığınız ve kraldan çok kralcı adam; Aaaa nasıl yani haberiniz yok mu biz çoktan verdik. Ne. Verdiniz mi? Evet. Eveeet. Adam bayağı da keyifle söylemiştir. Nasıl olur ben teklif getirdim bu üçüncü ya da dördüncü gelişim teklif fiyat falan filan. İyide kardeşim biz içeride olan firmamızla anlaştık zaten daha net ayrılacağımız belli değildi ki. Öyle mi peki o zaman ben… Diyemezsiniz. Karşı kendini bilmezin işi vardır. Telefon kapanır.

Peki, ne oldu şimdi. Bunun neresinde insan olmak var. Bunun neresinde erdemli olmak var. Bunun neresinde iş adamı olmak var. Bunun neresinde dostluk var. Bunun neresinde hak var hukuk var. Dostundan istediğin şey farklı bir şey değil. Siz zaten bu konuda iyisiniz. Sizin yaptığınız iş iyi zaten. Ondan güveniyorsunuz. Düşünüyorsunuz dostunuzun yeri daha bir emin daha bir güvenilir daha bir iyi olmaz mı? OLMAZZZ…

Size hazırlanacağız diye, sizin tutumunuz olumlu olduğu için, defalarca şunu da yapın, bunu da ilave edin dediğiniz için biz başka yere de yoğunlaşamadık. Zamanda çok geçtiii…

Peki, biz şimdi ne yapacağız?

Kimin umurunda!

Benim umurumda, insan olan herkesin umurunda. Bu dünya bir hayal... Bu dünya gelip geçici bir rüya… Yaptıklarınızı yanınızda götüreceksiniz. Bu sevaplarda olacak günahlarda. Bu beddualar da olacak dualarda. Bu sizin ne yaptığınızla ilgili…

Unutmayın. Asla unutmayın. Söz sahibinin kartvizitidir.

Bana göre kartvizitinizi yeniden bastırın. Bu eskimiş. Belki yenisinde içine insanlık katarsınız…

 

Nazan Şara Şatana 

 

https://twitter.com/#!/nazansarasatana

 

http:// http://www.facebook.com/#!/profile.php?id=100002892442552

 

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....