Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Temmuz '17

 
Kategori
Deneme
 

insanlığın inanılmaz serüveni ve yükselişi

İNSANLIĞIN İNANILMAZ SERÜVENİ VE YÜKSELİŞİ

Yazan:Uçar  Demirkan

VII- YÜKSEK ORGANİZMALAR  VE  UYGARLIKLAR

B-İKİNCİ BÖLÜM

Bütün bu eski uygarlıklar ortaya çıkıp gelişip yok olurlarken yerkürenin başka yerlerindeki kişioğulları ilk (eski) çağları yaşamaktadır. Adeta; yerküredeki uygarlıklarda da çeşitli dönemlerde mutasyonlar ortaya çıkmış ve yeni kişioğulları ve onların kurdukları uygarlıklar ortaya çıkmıştır. Yerküreyi de bir varlık olarak düşündüğümüzde onun da mutasyonlar geçirmesi doğal olmaktadır.

İlk çağ, yazının bulunması tarihi olan MÖ 3200 lü yıllardan başlamış ve MS 476 da Batı Roma İmparatorluğunun yıkılıp dağılması ile son bulmuştur. Bazı bilim adamlarına göreyse MS 375 yılındaki “Kavimler Göçü”ne dek sürmüştür.

Bu dönemde yazı bulunmuş; para ve takvim sistemleri kurulmuştur. İlk büyük devletler olan Roma İmparatorluğu ve Han Hanedanı kurulmuştur. Kölelik yaygın olarak ortaya çıkmış ve uygulanmıştır. Tek tanrılı dinler olan Musevilik ve Hristiyanlık, son olarak Müslümanlık  ortaya çıkmıştır. Ancak;  bu dönemde çok tanrılı dinler daha yaygın olmuştur.

Bu dönemde “şüpheci görüşlü” öğretmenler (maddeciler)eski Yunanda ortaya çıkmış ve kişioğlu ve varlıklarla ilgili bilgiler oluşturmuşlardır. Bunlara karşı “ilk çağlar idealistleri”ortaya çıkmış ve “ruhçu-tinsel-ve idealist”bir düşünce sistemi kurmuşlardır. Hristiyanlık ve İslamiyet; gelişme dönemlerinde bu görüşleri kullanmışlardır.

İlkçağ maddecilerine göre; evrenin bir yaratıcısı yoktur. Hiçten bir şey olmaz. O nedenle; başlangıçta “arkhé”vardır.   Her şey ondan olmuştur. Thales’e göre; her şey sudan olmuştur.

Asya’da Çin, Hind ve İskituygarlıkları; Mezopoamya’da Akadlar, Asurlular, Babilliler, Sümerler, İbraniler(yahudiler), Fenikeliler, Mısırlılar, Hititler, Frigyalılar, Lidyalılar, İyonlar, Urartular, Roma uygarlığı, Yunan uygarlığı bu çağda ortaya çıkmışlardır.

Bu çağda yerküre düz bir tepsi ya da öküzün boynuzları üzerinde duran bir varlık olarak bilinmektedir. Ancak; Pisagor, MÖ 590 yılında yerkürenin güneş çevresinde döndüğünü ve yuvarlak olduğunu ileri sürmüştür.

Bundan  iki yüz yıl sonra Aristo; yerkürenin yuvarlak olduğunu kanıtlamıştır. Oysa; Mısırlılara göre yerküre uzun bir kutu ve gökyüzü de kutunun kapağıdır. Hindlilere göre yerküre, sonsuz bir denizde yüzen bir kaplumbağanın sırtında duran dört filin sırtındaki büyük bir dairedir.

Bu çağda ilk kez Demetritos, doğada var olan her şeyin fiziksel olarak bölünemeyen atomlardan oluştuğunu; ayrıca, atomların arasında da boş uzay bulunduğunu ve atomların burada devinim durumunda olduklarını belirtmiştir.

Bu çağdan sonra; kişioğullarının tarihinde “karanlık çağ” olarak adlandırılan ortaçağ gelmiştir. Evrende yine bir mutasyon oluşmuş ve yerküre geriye düşmüş, gelişmeleri sürdürememiştir. Bu zamana dek bilim alanında ve toplumsal yaşamda ortaya çıkmış tüm iyi gelişmeler; tersine dönmüştür.

Ortaçağ; MS 375(ya da 476) yılından itibaren başlayıp 1453 yılında İstanbul’un Türklerce feth edilmesine (Doğu Roma İmparatorluğunun yıkılmasına) dek sürmüştür.

Bu dönem; bitmeyen savaşlar dönemidir. Bu dönemde Hristiyanlık Avrupa’da ve İslamiyet ise Asya’da ,Afrika’da ve Akdeniz kıyılarında (Hristiyanlık da )yayılmıştır. Savaşların çoğu; bu dinleri yerli halklara benimsetmek için ya da biri birleri araında yapılmıştır.

Başlangıçta yağmacı İskandinavlar ve Macarlar(Hunlar)ile savaşılmış ve bunların Hristiyanlığı benimsemesi ile bu savaşlar bitmiştir. Bundan sonra; Avrupada büyük kentler kurulmağa başlamış ve feodal (derebeylikleri )bir sistem gelişmiştir. Bu dönemde Merovenjler ve Carolenjler tüm Avrupayı yönetmişlerdir. Giderek güçlenen katolik kilisesi de bu yönetimlere ortak olmuştur.

Bundan sonra; yüzyıllarca süren Haçlı Seferleri başlamıştır. Amaç; Orta Doğu’yu müslümanlardan geri almaktır. Günümüzde de bu savaş sürmektedir. Yahudiler ve Hristiyanlar; islamın Orta Doğu’daki egemenliğini yok etmek için savaşlar çıkarmaktadır. Keza; kent devletleri de kendi aralarında üstünlük kurmak için durmadan savaşmışlardır.

Bu dönemde Avrupa’da hristiyanlığın etkisi ile tutucu bir yaşam biçimi (uygarlık) gelişirken islam ülkelerinde düşünce ve bilim bakımından altın çağ yaşanmıştır. Bu arada, 13 üncü yüzyılda kıtlıklar ve veba salgınları baş göstermiştir.

Orta çağda Asya’da Hind ve Çin felsefeleri ve uygarlıkları gelişirken Avrupa’da ve Orta Doğu’da hristiyanlık, musevilik ve islam felsefe olarak gelişmeye başlamıştır. Bunların tümü dinsel yönelimli ve içerikli felsefelerdir. Batı Roma İmparatorluğu çökünce; ekinsel, düşünsel ve yönetsel bir kaos yaşanmaya başlamıştır.

Orta çağ felsefesi; dinsel bir felsefedir. Öteki dünyadaki yaşama dönüktür. Doğa bilimleri ve toplumsal bilimler yasaktır ve zararlıdır. İlk çağ felsefesinden bir kopuş yaşanmıştır. Bu felsefe; tanrı merkezli bir felsefedir ve kurulan uygarlık da buna dönüktür.

Bu çağ felsefesine skolastik (okulculuk, medresecilik) felsefesi denilmekte olup hem hıristiyanlıkta hem islamda Aristo’ya(bilimsel yönden)dayalı tanrısal bir düzen ve yaşam biçimi savunulmuştur. Aristoteles ve Ptolemis(Batlamyus) felsefesine göre; yerküre evrenin merkezidir. Orta çağda bu görüş öne çıkmıştır.

Bu çağda doğru bilginin arayışının yerini  doğru davranış arayışı (öteki evrende yaşamı hak etme dinsel inancı nedeniyle) almıştır. Yine de bu dönemde; aritmetik, geometri, astronomi ve müzik alanlarında bilimsel çalışmalara izin verilmiştir. Hastaneler kurulmuş; buralarda bilimsel tedaviler (otamalar) değil, dinsel tedaviler uygulanmıştır.

Üniversiteler kurulmuş ve buralarda rahiplerce dinsel kurallar öğretilmiştir. Aynısı, islamda da medreselerde uygulanmıştır. Bugünün ünlü üniversiteleri (Oksford,Paris gibi)nde ilahiyat, kilise hukuku(şeriat), tıp ve genel meslekler okutuluyordu.

Örneğin,1233-1277 yılları arasında yaşamış olan İmam Nevevi’nin görüşleri ve yaşam biçimi buna örnektir. Bu kişi; Riyazus Salihin adlı, peygamber Muhammedin  hadislerinden söz eden yapıtına yazdığı önsözde şunları söylemektedir.

Yüce allah “Cinleri ve insanları yalnızca bana kulluk etmeleri/ibadet etmeleri için yarattım” buyurmuştur. Bu ayet, onların kulluk/ibadet için yaratıldıklarını açık bir biçimde belirtmektedir. Bu nedenle, onların, ne için yaratıldıklarına özen göstermeleri, dünyaya önem vermeyerek, dünya zevklerinden geri durmaları gerekir. Çünkü dünya, geçici bir yurt olup sonsuza dek kalma yeri değildir. Ahirete geçmek için binilen bir taşıttır, sevinç ve neşe yeri değildir. Bunun için dünya halkının en uyanık olanları kendilerini kulluğa/ibadete verenlerdir.

Bu çağda Albertus Mogenos; Aristo, Farabi, İbni Sina gibi dinsel yönlü bilim adamlarını okumuş ve bilimsel sayılacak çalışmalar yapmıştır. Kimya, astronomi ve biyoloji ile ilgilenmiştir. Thomas Aquinos; bilginin iki kaynağı olduğunu; birinin akıl, diğerinin inanç olduğunu; bunların bağdaşır olması gerektiğini; her ikisinin de kaynağının tanrı olduğunu ileri sürmüştür. Bu görüş, Orta Çağ felsefesinin temelini oluşturmuştur.

İslamda Farabi, İbn Haldun, İbn Rüşt, İbn Sina; matematik, astronomi, tıp, fizik, kimya, biyoloji, coğrafya alanlarında bilimsel çalışmalar yapmışlardır.

Bu arada, Hind ve Çin’deki uygarlıklarda; dinin etkisinden kurtulmuş bir bilimsel gelişme yaşanmaktadır. Barut bulunmuş, kağıt bulunmuştur.

Kağıt, sonraki çağda  matbaanın gelişmesine önayak olmuştur ve bunun sonucu, bilimsel patlama yaşanmıştır. Barut da Avrupa’ya gelmiş ve eski imparatorlukların ve derebeyliklerin ortadan kaldırılmasında ve yeni bir çağın başlamasında önayak olmuştur. Fatih Sultan Mehmet  İstanbul’u barutla çalışan devasa toplarla surları yıkarak ele geçirmiş ve bir çağı kapatmıştır.

Orta çağdan sonra, ”aydınlanma çağı” da denilen “yeni çağlar” ortaya çıkmıştır. 1453 yılında İstanbul’un Türklerce alınması ile başlamış ve 1789 Fransız İhtilali’ne dek sürmüştür.

Bu dönemde ; feodalite(derebeylik)sistemi çökmüş, güçlü krallıklar ortaya çıkmıştır.

Rönesans(düşünce sisteminde yenileşme)olgusu yaşanmış ve ileri düzeyde bilimsel gelişmeler olmuştur. Coğrafi keşifler yapılmış, ticaret ve sömürgecilik yaygınlaşmıştır.

Keza;dinde reform çalışmaları yapılmış ve dinin baskısından kurtulunmuştur. Ancak; islamda “babı ictihad kapatılmıştır”fetvası ile dine yeni yorumlar getirilmesinin önü kesilmiş ve bunun sonunda hristiyan alemi gelişirken ve ilererken; islam alemi olduğu yerde kalmış ve sonuçta göreceli olarak gerilemiştir.

Rönesans ve reform olguları nedeniyle insanlığın gelişmesinde ve yükselmesinde yeni bir dönem başlamıştır.

 
Toplam blog
: 142
: 578
Kayıt tarihi
: 04.09.13
 
 

1940 yılında İzmir'de doğdum İzmir Atatürk Lisesi'ni bitirdim 1961 yılında Mülkiye(Siyasa..