Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Temmuz '17

 
Kategori
Deneme
 

insanlığın inanılmaz serüveni ve yükselişi

Yazan: UÇAR DE MİRKAN

VIII-YENİDEN YÜCELEN İNSANLIK

Buraya dek yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere; kişioğlunun bugünkü konumuna gelene dek (Yaklaşık onbeş milyar yıl içinde)çeşitli büyük gelişmeler olmuş, uygarlıklar doğmuş ve fakat doğal kırımlar(din kitaplarında anlatılan Nuh tufanı gibi)yaşanmış ve varlıklar, türler, uygarlıklar toptan yok olmuşlardır.

Ancak; yine de kişioğlulları Mu uygarlığında ve Atlantis uygarlığında günümüz uygarlık düzeyine ulaşmışlar ve hatta bu düzeyi aşmışlardır. Uzaylılarla ilişkiler kurmuşlardır. Sonra insanlık(Hindistan ve Çin hariç)orta çağ karanlığını yaşamış ve uygarlaşmasını geciktirmiştir.

Ancak; 1789 Fransız devrimi ve 1945 de ilk atom bombasının kullanılası gibi olayların etkisiyle günümüz uygarlığına erişilmiştir. Son olarak; kuantumlar uygarlığının kapısı aralanmış ve yeni bir çağ başlamıştır.

Bütün bunlar, birden bire, bugünden yarına olmamıştır. Bir yandan Hind ve Çin bilginleri; diğer yandan Avrupalı ve müslüman bilginler; ortaçağın tutucu  felsefesinden kurtulup bugünkü uygarlığın temelini oluşturan bilgileri edinmişler ve yeni görüşler oluşturmuşlardır.

Bu gelişmelerin başlıcaları şöyledir.

İlk kez, eski çağda Demokritos varlıklarla ılgili olarak atomculuk(her varlık atomladan oluşlur)görüşünü ortaya atmıştır. İslam da, tanrının etkisine açık atomculuğu savunmuştur.(Günümüzde kuantum kuramı ve düşüncesi de bu noktaya gelmiş görünmektdir.)

Yirminci yüzyılda atom altı parçacıkların bulunuşu, atomculuk kuramını bitirmiştir. Çünkü, atomların altında, onları oluşturan atom altı parçacıkların bulunduğu anlaşılmıştır. Bunun yerine, kuantum kuramı doğmuştur.

Makro kozmos(uzay)için görecelik kuramı geliştirilmiştir. Bu kurama göre; zaman, yer çekimine ya da genel çekime ve hıza bağlı olarak değişir. Zaman, mutlak değildir, evrenin içindeki değişkenlere bağlıdır. Mikro kozmos(atom altı parçacıklar evreni)için kuantum kuramı görcelik kuramı gibi olmaktadır.

Başlangıçta kişioğlulları, tanrı olarak güneşi benimsemişlerdir. Sonraları, eski Yunanda Aristoteles-Ptolemeus felsefesine göre, evrenin merkezi  güneş değil yerküre olarak benimsenmiştir. Orta çağdan sonra Kopernik; güneş merkezli uzay sistemini kurmuştur. Günümüzde kişioğlunca uzayın ve tüm varlıkların merkezinin Big Bang’in olduğu merkez(uzayın merkezi) olarak düşünülmektedir.

Sonraki dönemlerde Kepler ve Galileo(Matematik-gözlem-deney)i birleştirmişlerdir. Değişim, eski Yunanda inanıldığı gibi varlıkların içindeki potansiyelin gerçekleşmesi değil; maddenin uzay ve zamandaki kütle ve hızı olarak  açıklanmalıdır. Eski Yunanda varlıkların içinde bir potansiyel bulunduğu ve değişimleri bu potansiyelin sağladığı-sonradan buna ruh-tin- denilmiştir-varsayılmıştır.

Bu konularda düşünen Newton; evrensel çekim yasasını buldu. Kurduğu mekanik evren tablosunda tanrıya da yer vermiştir. Bütün olgular ve olaylar(fenomenler)madde ve hareketle açıklanamaz. Tanrı da işe karışır.(Son zamanlarda  kuantum kuramı da buna benzer düşünceler üretmektedir)

Darwin ise; canlılar için geçerli olan evrim yasasını geliştirmiştir. Basit bir hücre; doğada milyarlarca yılda gelişip tüm canlı denilen varlıkları(bu arada en üstte yeralan kişioğulllarını)meydana getirmiştir. Gerçekte; evrim yasasının yalnızca canlılar için değil; tüm varlıklar için de geçerli olduğuna dair belirtiler vardır.

Günümüz kimyacılığındaki atomculuğu John Dalton kurmuş ve geliştirmiştir. John Thompson atom altı parçacıkları bulmuştur. Ernest Rutherford, ilk atom modelini oluşturmuştur.

Bütün bu gelişmeler, kuantum kuramının ortaya çıkmasına yol açmıştır. Kuantum kuramına göre; atom altı parçacıklar aleminde “belirsizlikler” vardır. Tıpkı bizlerin yaşadığımız ortamdakiler gibi. Tıpkı, uzaydaki varlıklar için olduğu gibi.

Murphy’ye göre; tanrı bütün kuantum belirsizliklerini(bu arada bizim makro alemimizdeki belirsizlikleri)belirlerken; elektronun, protonun ve bütün olarak atomun kendilerine has özelliklerini ihlal etmemekte, onlara karışmamaktadır. Aynen, kişioğulllarının özgür iradeleri ile eylemlerini gerçekleştirmelerine izin verdiği gibi; diğer varlıkların “doğal hakları”na da karışmaz. Yani; tüm varlıkların ve bu arada atom altı parçacıkların da özgür iradeleri vardır. Zaten doğal olan da bu olmaktadır. Çünkü, bizler bu atom altı parçacıklardan ve atomlardan oluşmaktayız. Özgür irademiz de bu özgür iradelerin toplamı olarak ortaya çıkmaktadır. Tıpkı Hind felsefesindeki ortak bilinç gibi.

KuantumI izafiyet(görecelik) ve Big Bang kuramları denli önemli olan bir diğer kuram da “kaos kuramı”dır.

Kaos kuramının temeli “başlangıç koşullarına bağımlılık ilkesi”dir. Herşey Big Bang’deki ilk koşullara bağlıdır. O  merkezdeki her değişiklik tüm uzayı ve yerküremizi etkilemektedir. Buna “kelebek etkisi” denilmektedir. Bu kavramı ilk kez islam düşünürleri bulmuşlardır. Bu düşüneye göre “Şam’da bir kelebek kanatlarını çırparsa;İstanbul’da fırtına olur”.

Kaos kuramı; determinist (belirleyici ve sınırlayıcı)yasalar çerçevesinde gelişen dinamik (devingen-hareketli)sistemlerin; periyodik (belirli zaman aralıklı) olmayan ve öngörülmeyen davranışlarını(hava tahmini yapmak gibi)inceleyen kuramdır. Buna göre determinizm(belirlilik ve sabit olma) yalnızca “görünüşte var olan” bir olgudur. Doğada indeterminizm vardır.  Her şey belirsizdir.

Kaos kavramı, zaman ile bağımlıdır ve geriye işlemez (tersinir değildir). Hidrojen ve oksijen suyu oluşturur. Suyu ayrıştırınca yine ortaya hidrojen ve oksijen çıkar. Buna tersinirlik denilir.

Kaos Kuramına göre tanrı; sisteme  bilgi ekleyerek etkinlikte bulunmaktadır. Hindlilerin Vedalarına göre ise tanrı ruh-tindir. Tin ise bilgidir. O nedenle bilgili kişilere” ruhani yüzlü “ denilmektedir. Sonuçta, bilgi tanrı olmaktadır. Bilgi düzeyimizi ne denli geliştirirsek tanrıya o denli yaklaşmaktayız.

Kişilerin günümüzde bile üzerinde en çok düşündükleri ve tartıştıkları konu “mucize”dir. Kuantum kuramında da mucizeler tartışılmaktadır. Mucize, arapça acz ,aciz sözcüğünden gelmekte olup (kulları) aciz, umarsız bırakmak demektir.

Bu türden olaylar ve olgular ile kulların, tanrının elçilerine(peygamberlere)inanmaları ve onların peşinden gitmeleri amaçlanmaktadır.

Fransızca miracle sözcüğü, tanrısal işe karışmak anlamındadır. Mucizeler, tanrısal etkinliğin olduğu olağanüstüolaylarveolgulardır. Oysa; olağanüstülük, doğa yasalarının ihlali(bozulması-aşılması)dır. David Hume’e  göre mucizeler olanaksızdır. Mucizeler, söylencelerdir. Gerçekte;”neden-sonuç ilişkisi” doğa yasası değil, zihnimizin yarattığı bir olgudur. (Kuantum kuramının da bu yolda görüşleri vardır). Kuarklar, biz istediğimiz için orada olurlar. Einstein da bunu savunmaktadır.

Mucizelere üç türden karşı çıkmalar vardır:

1-Doğadaki işleyişlerin düzenine karşı, deneylerle desteklenmeyen tanıklıklara (kutsal kitapların anlattıklarına)güvenemeyiz.

2-Mucizeler, doğa yasalarını ihlal etmez. Bizim, o doğa yasasını yanlış ya da eksik bildiğimizi, öğrendiğimizi gösterir. Bilim alanında böyle çok yanlışlıklar yapılmıştır. Yerküre düzdür denilmiştir, yuvarlak olduğu anlaşılmıştır. Evrenin merkezi güneştir denmiştir. Güneşin, evrendeki çok küçük bir nokta olduğu, evrenin merkezinin Big Bang’ın olduğu yer  olduğu anlaşılmıştır.

Kızıl Deniz’in yarılması ve Musa kavminin buradan geçip kurtulması bir mucize değildir. Bizim sıvılar ve akışkanlık doğa yasalarını yanlış ya da eksik bildiğimizin bir kanıtıdır. Kelebek etkisinden habersiz olduğumuzun belirtisidir. Gün gelecek, o olayı yaratan doğa yasasını da bulabileceğiz demektir. Kelebek etkisinin temeline inmeyi de öğreneceğiz demektir.

3-Olağanüstülükler; doğa yasalarına aykırılıklar değil, o andaki ve yerdeki anomalilerdir. (Normal olmayan olaylardır). Tıpkı, bazı bebeklerin özürlü doğmaları gibi bir olaydır.

Bu görüşlere; uzay ve uzay zamanı gözönüne alındığında; doğa yasalarının da  zaman ve uzamda(mekanda)değişebileceği de düşünülebilir. Yerçekiminin olmadığı uzay varlıklarında bütünüyle değişik bir yaşam ve doğa yasaları olacaktır.

Kaos kuramına göre; evrenin herhangi bir yerindeki çok küçük bir değişim, evrenin başka bir yerinde ya da yerlerinde; büyük değişimlere neden olabilir. Buna “kelebek etkisi”denilmektedir. Mucizeler, bununla da açıklanabilir.

Kuantum kuramının da tartıştığı bir diğer konu,”kötülük”olgusudur.

Tanrı; her şeyi iyi yaratan ise; o zaman kötülük nedir? Ateistler(tanrısızlar) ve agonistler(tanrının varlığından kuşku duyanlar)bu konuyu çok tartışmışlardır. Augistine’e göre; özgür irade, bir tanrısal lutuftur. Kişilere tanrının bir bağışıdır. Ama, özgür irade(tüm varlıkların  özgür iradeleri vardır)iyilik için de kötülük için de kullanılmaktadır. Bu davranışlardan mutasyonlar(yapı ve tür değişiklikleri)ortaya çıkmakta; türler gelişmekte ya da bozulmakta ve yok olmaktadırlar. Murray’a göre tanrı gizlidir. Tanrı, kendisini ve amaçlarını apaçık gösterseydi, kişilere seçenek(özgür irade)kalmazdı. Kişilerin kötülüklerden uzak kalması için, doğa yasalarını bilmeleri ve  onlara uymaları gerekir.

Son zamanlarda sosyobiyoloji gelişmektedir. Biyolojinin, psikolojinin ve antropolojinin katkılarıyla ortaya çıkmıştır. Bütün canlıların (gerçekte tüm varlıkların olmalıdır) toplumsal davranışlarını inceler. Örneğin; karıncaların ve arıların(İleriki aşamada atomların ve moleküllerin)toplumsal yaşamı. Varılan son noktada söylenen şudur:

Nasıl oluyor da cansız madde, belli bir bileşime kavuşunca, bu denli farklı canlıda, bu denli özgeci(toplumsal)davranışlara neden olacak potansiyeli içinde barındırıyor? (Bir kez, canlı cansız ayrımı yanlış olmaktadır. Tüm varlıkların, benzer toplumsal davranışları olmalıdır ve vardır. Bunlar da incelenmelidir.) Sorun, atomun ya da atom altı parçacıkların da özgür iiradesinin olduğunu benimsemekle anlaşılır olmaktadır.

Kuantum kuramında da özgür irade önemlidir ve görünümü şöyledir:

1-Katı determinizm(belirgincilik-sabitçilik): Özgürlük(irade)yoktur. Evrendeki ve uzaydaki her şey, doğa yasaları çerçevesinde oluşur ve devinir. Kuantum kuramı, indeterminist görüşü ile(belirginci olmayan-değişikçilik), bu görüşe karşı çıkmaktadır.

2-Ilımlı determinizm: Kişioğlunun tini(düşünce ya da iradesi)ayrı bir cevherdir ve bu varlık, determinizme bağlı değildir. Bu düalist(ikici görüş) olmaktadır. Kişioğlu, hem maddeden hem ruh-tin-denilen cevherden oluşmaktadır. O zaman, diğer varlıklarda da ruh-tin- olması gerekmez mi? Çünkü kişioğlu, zaten o varlıklardan-atomlar-moleküller-hücrelerden- oluşmaktadır. Ya da, ruh denilen cevherin de kuarklarının, atomlarının , moleküllerinin, hücrelerinin olması gerekmez mi? Eğer, ruh cevher değil de  enerji ise ,o zaman bu saydıklarımızın bulunmaması doğaldır. Ancak, ruh bu saydıklarımızın yaydığı enerjinin toplamı olarak algılanabilirse, bu gerçekçi bir yaklaşım olur. Düalizm de ortadan kalkmış olur. Böyle bir çözümlemeye kuantum kuramının bir diyeceği yoktur.

3-Liibertaryen yaklaşım: Determinizm, her şeyi belirleyemez. Oysa; determinizm vardır ve  her şeyi belirler. Ancak; bizler varolan beş duyumuzla bunları algılayamayız. Ancak, altıncı, yedinci duygu geliştirirsek ya da daha güçlü ve yeni aygıtlar bulursak determinizmin varolduğunu kanıtlayabiliriz.

Kuantum kuramı; tüm determinizmlere karşıdır ve indeterminizme inanır. Buna göre; indeterminizm, (sınırlamanın ve doğa yasalarının geçerliliğini koruyamadığı durum)evrenin gerçek yapısıdır. İndeterminizm, özgür iradenin(zihnin)zorunlu önkoşuludur. Özgürlük(zihin-irade) varsa, determinizm değil, indeterminizm var demektir.

Descartes;”düşünüyorum o halde varım” derken, bedeninden ayrı bir cevher olan tinini ve zinhini-anlak-belirtmiştir. Ancak; bu düalist görüş, kitaplı dinlerce bnimsenmemiştir.

Zihin bir”zuhur etme-ortaya çıkma-oluşma”olgusudur. Böyle olunca da herkese peygamberlere olduğu gibi “vahiy-tanrı kelamını bildirme”gelebilir. Bu görüşe göre bütün(tanrı) kendini oluşturan parçalardan(varlıklar)daha çok bir şeydir. Bu nedenle ;kendini oluşturan parçacıklarla açıklanamaz. Tıpkı; atomun onu oluşturan kuarklarla açıklanamaması gibi. Kuarklar ayrıdır, onlardan ortaya çıkan atom ayrıdır. Sonuçta;kul tanrının bir parçasıdır. Ancak, tanrı kuldan daha çok bir şeydir. Tanrı, kullarla açıklanamaz.

Peacocke’a göre tanrı geleceği bilemez. Tıpkı en gelişmiş bilgisayarlar gibi. Ancak, gelecekteki olasılıkları bilebilir. Tıpkı, gelişmiş bilgisayarlar gibi. Tanrı, varlıkların hakikatini ve yapısını ezelde(zamanın başlangıcında) bilir. Ama, tek tek olayları, ancak gerçekleşince bilir. Tıpkı bilgisayar gibi. Çünkü, onlar olmadan önce yokturlar ve bilinemezler.

Özgür irade sorununu, mekanik yasalar çözemez. Özgür irade sorunu neden çözülemez? Bunun için zamanın anlaşılması gerekmektedir. Oysa, tanrı zaman dışıdır. Tanrı ezelde(zamanın başlangıcında) vardı. Bizler, zamanın yaşadığımız kesimini algılıyoruz. Ben; günlük yaşamımda  çevremdeki olgu ve olayları algıklıyorum. Hindistandaki, Ay’daki, Sirius yıldızlarındaki o zamanı algılayamıyorum.

Ancak, tanrı zamandan ve uzamdan münezzeh(dışında-uzak)olduğundan; her yerde zamanın başını, ortasını(yaşadığımız zamanı) ve zamanın sonunu gözlemleyebilmektedir.

Tüm bu görüşler ve tartışmalar; günümüzde uzayı, kendimizi ve atom altı parçacıkları öğrenmek ve anlamak isteği uyandırmıştır. Buradan; kuantum kuramı ortaya çıkmıştır.

 
Toplam blog
: 142
: 578
Kayıt tarihi
: 04.09.13
 
 

1940 yılında İzmir'de doğdum İzmir Atatürk Lisesi'ni bitirdim 1961 yılında Mülkiye(Siyasa..