Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Haziran '10

 
Kategori
Güncel
 

İnsanlık adına; vicdanlara çağrımızdır!

İnsanlık adına; vicdanlara çağrımızdır!
 

VİCDANLARA ÇAĞRIMIZDIR!


Azat’la konuştum Cumhurbaşkanı’na arz ederim


"Elimde, kolumda sigara söndürüyordü, annemin çığlıkları geliyordu, yüzünü hatırlamıyorum şimdi, dev gibi bir adamdı”.

Bu sözleri duyunca ne yapacağımı şaşırıyorum. Derin bir sessizlik.
“Yedi yıl annemle birlikte cezaevinde kaldım. Gardiyanlar ya da birileri ara sıra yanımıza geliyor, kötü kötü bakıyor, yatak ve yastıklarımızı bıçaklıyor, hepimize küfür ediyorlardı, çok kötü küfürler”.
Bu sözleri duyunca ne yapacağımı şaşırıyorum. Derin bir sessizlik.
Karşımda aslan gibi bir delikanlı, 15-16 yaşlarında, Azat. Annesi Fatma Tokmak ve oğlu Azat’ın öyküsü, Türkiye’nin terör, güvenlik, hukuk, insan hakları kıskacının aynası.

<ımg alt="" src="http://www.hurriyet.com.tr/_np/4394/10884394.jpg">

BİR CİNAYET
Geçen gün Radikal’de Yıldırım Türker’in yazısında okuyorum. O yazı üzerine önceki gün avukat Eren Keskin’le buluşuyorum. Keskin, Azat’ı da getiriyor.
Türker’in yazısında da var, Avukat Keskin’den ve Azat’tan ayrıntılarını öğreniyorum. Bende bir kaç gecedir uyku bırakmayan dramın özeti şu.
Fatma Tokmak Diyabakır’ın bir köyünde dünyaya geliyor. Anne ve babasını küçük yaşta kaybediyor. Doğum yılını bilmiyor, Türkçe bilmiyor, okuma yazma bilmiyor, nüfus kaydı yok. 34-35 yaşlarında olmalı. Kürt. Ülkesinin böyle bir yurttaşı var mı, yok mu, yerine göre, bazen yok, bazen fena halde var.
Muhtemelen yirmi yaşında köyünden biri Fatma’yı kaçırıyor, imam nikahıyla evleniyor. Eşi PKK’lı. Bir süre sonra dağa çıkıyor. Oğlu Azat o sırada doğuyor.
Eşini beklerken, eve bir PKK’lı geliyor, eşinin öldüğünü söylüyor, Fatma’yı ve Azat’ı İstanbul’a götürüyorlar.
İstanbul’da kaldığı evde bir cinayet işleniyor. Evdeki diğer üç kişi ile birlikte Fatma da tutuklanıyor, örgüt bağlantısı ve cinayet suçlamasıyla. Yıl 1996.
İŞKENCECİLER YIRTIYOR
Azat’ın ve annesinin macerası katlanıyor.
Fatma Türkçe bilmiyor. Kimse Kürtçe ifade almadığı için, Fatma hiç ifade vermeden 3.5 yıl tutuklu kalıyor.
Türkçe ifade versin ve konuşsun, diye annesinin gözü önünde Azat işkence görüyor. Oğluna işkence, annesinin gözü önünde. Anneden çığlıklar.
Yargı önüne çıkmadan 3.5 yıl hapiste kaldığı için, avukatlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidiyor. Türkiye mahkum oluyor. Ancak, Fatma’nın durumu değişmiyor. O yine cezaevinde.
Azat da, annesiyle Gebze Cezaevinde. Yedi yıl hapis ve yokluk ve bir türlü küllenmeyen acılar.
İşkence var mı, yok mu? Adli Tıp “var ama zamanı belli değil” diyor.
İşkenceciler yırtıyor, onlar hakkında dava bile açılmıyor.
FATMA KALP HASTASI
Azat yedi yıl hapiste. O çocuğun psikolojisini düşünebiliyor musunuz? Yaşadıklarını, işkenceyi?
Fatma dokuzuncu yılda tahliye oluyor, 2006 yılında. O arada Azat önce çocuk esirgeme kurumuna gönderiliyor, sonra anneannesi yanına alıyor.
Fatma bir iş buluyor özürlüler merkezinde İstanbul’da. Ama, dava devam ediyor. Azat da, bu arada okula gidiyor İstanbul’da.
Derken, geçenlerde Yargıtay davada son kararı veriyor, ömür boyu hapis.
Azat anlatıyor:
“İki hafta önce polisler benim okula geldiler, müdür beni polislere götürdü, annemi arıyorlarmış. Sonra öğrendim, annemi tutuklamışlar.
O gün ve ondan sonra benim sınavlarım vardı, bildiğim halde, soruları yapamadım. Sınavlarım çok kötü gitti. Oysa, ilk yarıda iyiydi derslerim”.
Onca yaşanmışlıktan sonra Azat’ın geleceğe dönük planı var:
“Sınıfı geçersem bu yıl, Bakırköy Sağlık Meslek Lisesine gitmek istiyorum, daha sonra da anestezi uzmanı olmak istiyorum”.
Azat’ı dinlerken yutkunuyorum, bir daha, bir daha.
GÜL’E DİLEKÇE
Fatma hasta ve çok zor durumda. Azat’ın durumu ortada. Fatma için hukuk açısından yapılacak bir şey yok. Hayır, yapacak tek şey var.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Fatma’yı affedebilir, çünkü hastalık ve buna ilişkin raporlar çok açık.
Affeder mi? Büyüklük gösterir, insanlık örneği vermiş olur. Azat’ın, Fatma’nın ve kim bilir daha kimlerin gönlünü kazanır.
Ey kadınlar kendinizi Fatma’nın yerine koyun. Ey erkekler, çocuklarınızı Azat’ın yerine koyun. Kendinizi koyun. Ve düşünün ve hissedin.
Azat iyi bak kendine, her şeye rağmen, önünde koca bir hayat var.
Meraklısına Not: Azat’ı ömrümde ilk kez gördüm, Fatma’yı hiç bilmem, aileden hiç kimseyi tanımıyorum. İnsanlık adına, onlara hepimizin borcu olduğunu düşünüyorum. Yalçın Doğan
*********

Azat’ı hatırlayanınız vardır mutlaka. Ben hiç unutmadım.
Korkum şudur. Ya o da vahşetlerden bir vahşet olarak solup gitmişse belleğimizin gerçekle kurgu arasındaki o alacakaranlık bölgesinde?
İlk olarak 1998 yılının nisan ayında tanışmıştık A. ile.
Hepimiz için bir harflik canı vardı. Gözaltında anasıyla birlikte işkenceye maruz kaldığında 1, 5 (bir buçuk) yaşındaydı. Annesi E.T. ile birlikte 96 Aralık ayında gözaltına alınmış, Terörle Mücadele Şubesi’nde 11 gün kalmıştı. ‘Örgüt üyeliği ve örgüte taban kazandırmak’ suçlarından idamla yargılandığı davada anası Türkçe bilmediği için Kürtçe tercüman aracılığıyla orada başlarına geleni anlatmıştı.
Oğlunun elinde sigara söndürüldüğünü, tekmelendiğini, kendisiyle birlikte cinsel tacize uğradığını iddia ediyordu. İstanbul Tabip Odası, A.T.’yi muayene etmiş, işkence belgelenmişti. Zaten Azat bebek kendisine sorulduğunda, ‘polisler cız yaptı’ diyormuş.
“Sinirlilik, polis gördüğünde ağlama, uykusundan korkarak uyanma, idrar ve dışkı kontrolünü kaybetme, yanında sigara içildiğinde ağlama ve ortamı terk etmek isteme” bulgularının yanı sıra raporda yazan şuydu: “Sol eldeki izlerin çocuğun elinde uygulandığı iddia edilen sigara söndürme eylemiyle uyumlu olduğu, çocuğun sıkıntı bozukluğu da dahil tespit edilen ruhsal bozukluk halinin işkenceden sonra meydana gelmesi tıbbi bilgi ve mantığa uygundur”.
Sonuçta işkence yaptığı iddia edilen polislere dava açılmadı!
A.T., gördüğü işkenceden 2, 5 ay sonra yuvaya gönderilmiş ve orada hiç konuşmamıştı. Daha sonra da sinirli, huzursuz bir çocuk oldu. Bazen cezaevinde anasıyla kalıyordu. Kekeliyor, sürekli ağlıyordu. İstanbul’da teyzesiyle kalan A.T., psikolojik tedavi gördü. Biraz toparlandı. Ama anasına hasretti.
Nüfus cüzdanı olmadığı için okula kaydı çok güç oldu. Anasına mektup yazabilmek için okuma yazmayı bir çırpıda öğrendi. Ne var ki okulda arkadaşları ona ‘annesi katil’ diye sesleniyor, canını yakıyorlardı. Öğretmeninin ilgisiyle ayakta durabildi, kekemeliğinden kurtuldu. Sonra anasını ziyarete gidemez oldu. Çünkü ne anasının ne de kendisinin nüfus cüzdanı vardı. Onlar kayda düşmemiş canlarıydı bu memleketin. Anasının davası 7-8 sene sürdü.
Şimdi ananın vekilleri Eren Keskin ve Fatma Karakaş Doğan’ın yazdıklarından okuyalım: “Müvekkilimiz Fatma Tokmak(a)... yönelik her türlü işkence yöntemi uygulandı. Elektrik, askı, çırılçıplak soyma, cinsel taciz ve diğer yöntemler... Ama ona asıl ağır gelen küçük oğluna uygulanan işkence oldu.
Küçük oğlu Azat, çırılçıplak soyuldu, belinde ve sırtında sigara söndürüldü ve cinsel tacize maruz kaldı.
15 gün devam eden işkence, Fatma Tokmak’ın tutuklanıp cezaevine gönderilmesiyle de son bulmadı. Küçük Azat, annesi ile birlikte cezaevine gönderilmesi ya da yakınlarına teslim edilmesi gerekirken, Çocuk Esirgeme Kurumuna gönderildi.
Azat’da, Fatma ‘da bu durumdan çok yoğun bir biçimde etkilendiler.
Tarihin Terörle Mücadele Şube müdürü ‘bunu nasıl yaparsınız sorusuna’, ‘devletimiz ona daha iyi bakar’ diye cevap verdi.
Fatma’nın avukatları olarak, 1, 5 ay boyunca küçük Azat’ı Çocuk Esirgeme Kurumundan alana kadar uğraştık. Azat, yuvada bulunduğu sürece hiç kimseyle konuşmamış adını bile söylememişti. Büyük bir travma yaşıyordu. Tarafımızca annesinin yanına, cezaevine götürüldüğü gün ise sanırız her ikisinin de hiç unutamayacakları bir mutluluktu.
Azat, ‘içerisi ve dışarısı’ arasında gidip gelerek büyüdü.
Bu süre içinde Fatma Tokmak’ın yargılaması sürdü. Fatma, yakalandığında hiç Türkçe bilmiyordu. Ayrıca, okuma-yazmasıda yoktu. İçeriğini hiç bilmediği bir ifadeye parmak bastırıldı.
Suç’u sadece misafir olarak gittiği o evde bulunmaktı. Yasadışı sorgulandı. Mahkeme aşamasında Türkçe bilmediği için ve o tarihlerde Kürtçe tercüman konusunda büyük sorunlar yaşandığı için, uzun yıllar mahkemece ayrıntılı ifadesi alınmadı. Bu süre içinde o devamlı suçsuz olduğunu anlatmaya çalıştı.
Cezaevinde kalp hastası oldu. Hastalığı tespit edildiği halde çok uzun yıllar tutuklu kaldı.
Azat’ın yaşadığı işkenceler ise gerek İstanbul Tabip odası gerekse İnsan Hakları Vakfı İstanbul Temsilciliği tarafından belgelendi.
Ancak dosya her zaman olduğu gibi resmibilirkişilik kurumu olan Adli Tıp’a gönderildi. Adli Tıp’ın verdiği işkence bulgularını onaylayan ancak belirsizlik taşıyan rapor savcılık tarafından benimsendi ve küçük Azat’a işkence yapanlar cezasız kaldılar.
2006 yılına gelindi. Azat büyüyordu. Fatma, sonunda hastalığı kabul edilerek 9 yıl sonra tahliye edildi.
2006 yılında bu yana Anne-oğul kendilerine bir hayat kurdular. Fatma, Sosyal Hizmetler kurumunda çalışarak engellilere baktı. Kazandığı parayla oğlunu okutmaya çalıştı.
Bu arada, geçtiğimiz günlerde Fatma’nın Yargıtay’da görülen davası onanarak geri döndü. Fatma’nın aldığı son derece hukuksuz, somut verilere dayanmayan, adil yargılanma hakkında tamamen uzak olan müebbet hapis cezası kesinleşti.
Ve bu acı gerçek anne ile oğlu bir kez daha ayırdı. Fatma tutuklanarak Bakırköy cezaevine gönderildi. Her ikisi de büyük bir travma yaşıyorlar.
Azat’ın dudaklarından dökülen “ama ben anneme çok alışmıştım” sözcükleri yürekleri dağlıyor.
Fatma Tokmak gerçekten suçsuz ve hasta..
Bizler avukatları olarak hastalığı nedeniyle “ceza ertelemesi yoluna başvuru hazırlığı yapmaktayız. O’nu kurtarabilmek için elimizden geleni yapacağız. Ancak bunun için yoğun bir kamuoyu desteğine ihtiyacımız var. Bu nedenle, insan hakları kuruluşlarını, entelektüelleri, sanatçıları, kadın kurumlarını ve herkesi ve herkesi tavır almaya çağırıyoruz.”

Sözün kısası
Ey halkım; analarının gözü önünde süt bebeklerine işkence yapılan, minicik avuçlarında sigaralar söndürülen bir memlekette haktan hukuktan vicdandan söz ederek yaşadığının, dolayısıyla her sözünün her nefesinin yalan olduğunun farkında mısın?
Azat’tan haberin yokmuş gibi sürdürebilecek misin pekiyi hayatını? Çocuğunun başını okşayıp onu yatağına öpücüklerle yatırabilecek misin?
Azat geçen gün cezaevine anasını ziyarete gitmiş. Ağlayarak aradı sevgili Leman’ı. Ona dünyayı sevdirmeye çalışan, ona aile olanlardandır Leman.
Telefonda ağlıyormuş. Anası, tutuklandığı günden beri bir kere yemek yemiş. Çok zayıflamış. Kalp çarpıntıları da artmış haliyle. Solunum makinesi temin edilmediğinden çok sıkıntı çekiyormuş. Uyuyabilmek için haplara ihtiyacı oluyormuş. Azat anasını kaybetmekten korkuyor.
Azat’ın anacığından başka kimsesi yok. Şimdi ergenlik yaşında olan bu çocuğun çilesi bitmedi. Aramızda ağlayarak geziyor. Daha süt bebesiyken elleri sigaralarla dövmelenmiş oğlan çocuğu.
Haydi bakalım, mutlu muyuz
Türk’üz diye?


Kaynak:

Radikal-YILDIRIM TÜRKER

VİCDANLARA ÇAĞRIMIZDIR!

………… Fatma Tokmak gerçekten suçsuz ve hasta..

Bizler avukatları olarak hastalığı nedeniyle “ceza ertelemesi“ yoluna başvuru hazırlığı yapmaktayız. O’nu kurtarabilmek için elimizden geleni yapacağız. Ancak bunun için yoğun bir kamuoyu desteğine ihtiyacımız var. Bu nedenle, insan hakları kuruluşlarını, entelektüelleri, sanatçıları, kadın kurumlarını ve herkesi ve herkesi tavır almaya çağırıyoruz.

Fatma Tokmak Vekilleri
Av. Eren Keskin

 
Toplam blog
: 221
: 1905
Kayıt tarihi
: 27.09.06
 
 

Evli bir kız çocuğu babasıyım. Yüksekokul mezunuyum. Bir kamu kurumunda çalışıyorum.16.03.2017 ta..