Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Eylül '09

 
Kategori
İlişkiler
 

İnsanlık dilinde buna ne denir?

İnsanlık dilinde buna ne denir?
 

Bugün size anlatacağım öykü, aslında birçok kişinin yaşamında olan bir konu.Burada insanlık ve hukuk kavramları arasında gidip geliyoruz.

Öykümüz şöyle başlıyor.

Çok uzun yıllar önce 2 çocuklu kocasından ayrılmış bir kadın, yeniden evleniyor hem de kendisine delicesine aşık olan bir erkek ile.

Bu erkek, bu kadını o kadar çok seviyor ki, uzun yıllar önce toplumun değer yargıları şimdikinden farklı olduğu o dönemlerde bu evliliği yapıp, kadının 2 oğluna kendi çocukları gibi kol kanat geriyor.Bu arada çocukların kendi babalarının, çocuklara hiç bir katkısı olmadan yıllar geçiyor.Oğlanlar yeni babaları ve sonradan aralarına katılan kızkardeşleriyle yaşamlarını sürüyorlar.

Büyük olan çocuk son derece asi ve isyankar.Aile özellikle anne her dönemde ondan yaka silkiyor.Küçük olanı ise daha sakin ve her zaman yeni kız kardeşiyle daha iyi bir ilişki içerisinde.Bu iki çocuk hiç bir zaman kendi babalarının evinde bulamadıkları rahatlık ve itibarla bu evde yetişiyorlar.Kadının kocası onlara kendi çocuklarından ayırt etmeden bakıyor. Hatta Kendi kızına kalacak olan mallarından arsa bile veriyor onlara.

Kızkardeşleri ise, zamanı gelince bir evlilik yapıyor.Hem de ne evlilik. Böylesi düşman başına. On ayrı kadının kocalarında olabilecek boşanma nedenleri tek bir koca tipinde birleşebilir mi? Şiddet, cimrilik, yalancılık, narsisit kişilk özelliği, Hitler diktatörlüğünü aratmayan bir zalimlik..Bu zavallı kız böyle bir adama yıllarca katlanmak durumunda kalıyor. Neden mi? Geleneksel aile yapısında, özellikle annesi, onun ne kadar sıkıntı çekerse çeksin, evliliğini bozmasına karşı olduğu için. Oysa ki anneside boşanmışken, yıllar önce, kendisi aynı anlayışı kızına göstermiyor.

Anne, babayı da etkileyerek bilerek ve isteyerek ona yardımcı olmuyor. Zavallı kız cesaretsizlik bir yandan iki çocuğunun durumunu düşünmek diğer yandan, çok uzun yılları büyük acılar ve mutsuzluklar içinde geçiriyor.
Bu arada diğer iki ağabey annelerinin bu hatalarının farkında oldukları ve bunu kıza karşı dillendirdikleri halde onu bu işkence dolu yaşamında yapayalnız bırakıyorlar. Tek söyledikleri şey 'haklısın sen ne yaparsan doğrudur' oluyor. Özellikle büyük ağbinin karısı halk deyimiyle 'ne kokar ne bulaşır' tiplemesine uyduğundan, aile içerisinde gelişen bu sıkıntılı olaylara aman bize bulaşmasın mantığıyla hep uzak duruyor. Sadece kayınvaldesinden para isteyeceği dönemlerde kapılarını çalıyor. Diğer zamanlarda kokmuyor bulaşmıyor.


Ağbilerin sosyal durumlarına bir göz atalım biraz da.

Büyük olan bir iş adamı. Adam iki kuruşu bir araya getirmesine getirecek ama karısının ve çocuklarının sürekli en pahalı yerlerden alış veriş etme merakı, en lüks markalara karşı olan histerik tutumları yüzünden kendi seviyesinin üstünde yaşamak durumunda ama sık sık iflas ederek arada frenliyor. Çocuklar, ordan burdan akrabalardan buldukları paralarla en iyi okullarda en pahalı giysiler, arabalar eşyalarla, dışardan bakıldığında sosyete ile aşık atabilecek durumdalar. Kızı İstanbul'un zengin ailelerinden birine verecekleri zaman evlerinde Amerikan filmlerindeki kovboy dekoruna benzer bir durum oluşuyor. Salon, dünürlere karşı zengin ve pahalı eşyalarla donatılmış, ilk bakışda dünürlerin sosyal seviyelerine uygun bir görünüm arzediyor. Arkalara doğru koridorda ilerledikçe asıl mütevazi görünümlü odalar başlıyor. Böylece bu marka ve gösteriş merakı en azından kızı zengin bir yere yerleştirme konusunda olsun işe yarıyor. Ama iflaslara rağmen düşüncesizce para harcama alışkanlığı devam ediyor.'Hindi almak için yılbaşında ümitle, son bir yılı geçirdik simitle' mantığı ile harvurup harman savuran bir yaşantıları var.


Diğer erkek kardeş ise bir yüksek okulda öğretim görevlisi. Ondan öncesinde uzun yıllar ticaret yapmış ve bir birikimi var. Oğlu yurt dışında okuyor. Maddi olarak durumu oldukça iyi ama karekter olarak kendini hep parasız gösteren ve hep acınacak durumda olduğunu ima edenlerden. Hayatının hiç bir döneminde maddi olarak iyi olduğunu belli etmeyen bir yapısı var. Hep parasız hep muhtaç. Ama herkesden iyi bir yaşam sürüyor o da ayrı bir konu.

Evli olan ve çok büyük mutsuzluklar çeken kız kardeş sonunda bir gün yaşadıklarına dayanamıyor ve kendi başına bir yaşam kurmasının çok zor olduğu bir dönemde boşanma işlemlerine başlıyor. Annesi büyük bir inatla kıza destek olmazken iki ağbi de uzaktan sadece bakıyor. Bu arada baba vefat ediyor. Ağbiler asla zor durumda olan bir kız kardeşi koruma, yardım etme kollama düşüncesinde ve yapısında değiller. Kız, yeni bir yaşam kurma çabaları içerisinde çok zorlu bir döneme başlıyor.

Anneleri ise bir süre sonra kızının kocasının ne kadar hain, ne kadar yalancı ve asla iflah olmaz biri olduğunu anlıyor. Kızına köşedeki birkaç kuruş birikmiş parasıyla küçük bir ev alabileceğini söylüyor. Kadının kocasının ailesinden kalan bu parayla kıza mütevazi bir ev alıyorlar .Amaç kızın artık rahat etmesi ve en azından maddi sıkıntı çekmemesi.

Aldıkları ev ise çok eski hiç onarılmamış durumda ama kız, evin içini kendi zevkine göre sevimli bir hale getirmesini biliyor. Bir yandan da kocasıyla boşanma aşamasında hala cebelleşip, onun her türlü kötülüğü ile savaşıyor.

Eve yerleştikden sonra ekonomik nedenlerden ötürü, kocasına bırakmak zorunda kaldığı çocuklarını da yanına alıyor. Bu arada boşanma hala gerçekleşememiş olduğundan, kızın annesi, evi kızın üzerine şimdilik kaydıyla geçirmiyor. Çünkü koca durumundaki şahıs, alınan mülkde hak iddia edebileceğinden, kadın, boşanmadan sonra evi kızın üzerine hemen yapacağını söylüyor ama ne yazık ki çok kısa bir süre sonra o da bu dünyadan ayrılıp gidiyor.

Ne acıdır ki , bu 2 erkek annelerinin cenazesiyle bile ilgilenmeyip, aylarca annesine hastanede bakan kız kardeşlerini cenazede bile yanlız bırakıyorlar.

Kız cenazeden sonra, anne ve babasının evini onlardan tek bir yardım dahi almadan farklı bir şehirden gelip boşaltıyor. Büyük olan ağbi sadece bir gün gelip evden hatıra eşyası alıp gidiyor. Diğeri bulunduğu şehirden zahmet edip gelmiyor bile

Kızının onca mutsuz yıllarından sonra, artık acı çekmeyip rahat etmesi için annesi tarafından ona alınan ev, o günlerden başlayarak diğer 2 erkek kardeşi aç kurtlar misali harekete geçiren bir konu olmaya başlıyor.


Kendilerine gerçek bir babadan farksız davranan, aile içinde onlara tek kötü laf etmeyen bu adamın ekmeğini yemiş 2 erkek kardeş, onca iyi maddi durumlarına karşın ve kızkardeşlerinin yıllarca yaşadığı eziyetli hayatı, ne şartlarda o evin alındığını bilmelerine rağmen, ona 3 yllık astronomik rakamlarda kira isteme davası açıyorlar.

Kendi çocukları yurt dışında el bebek gül bebek paralar içinde yüzerken, kendilerine öz evlatları gibi bakan adamın kızı, tek başına babadan kalma maaşla çocuklarına kol kanat germek durumundayken asla insaflı düşünemiyorlar.

Annesinin ölmeden önce, bundan böyle rahat etmesi için ona alıp, ardından hemen vefat etmesi yüzünden kızının üzerine geçiremediği ev, şimdi ilgisiz insanların ağızlarından akan suyu kabartan cazip bir ava dönüşüyor.
Zaten alacakları bu para da kendilerinin herşeyin en pahalısına alıştırılmış çocuklarının ancak alışveriş parası olabilirken, kızkardeşleri onların çocuklarına sağlanan olanaklardan uzak, kendi çabasınca çocuklarıyla hayat mücadelesini sürdürüyor.

Bu uzun öykü sizleri sıkmamak adına buraya özetlenerek aktarılmıştır. Bu durumun anlattığım 2 erkeğin çıkarı doğrultusundaki çözümüne, gerçekçilik dilinde HUKUK diyorlar sevgili dostlar.

Peki buna insanlık dilinde ne deniyor? bileniniz var mı?


 
Toplam blog
: 34
: 1734
Kayıt tarihi
: 15.05.07
 
 

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Antropoloji bölümü mezunuyum. Farklı sektörle..