Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Aralık '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

İnsanlık Kimde Çok? Batı Toplumlarında mı, Bizim Toplumumuzda mı?

İnsanlık Kimde Çok? Batı Toplumlarında mı, Bizim Toplumumuzda mı?
 

yaşadığımız dünyayı kendi ellerimizle şekillendiren yine bizleriz...


Bir önceki yazımda -“insanlık öldü mü?”serzenişi- başlığında ele aldığım insanlık konusunun, toplumumuzda hala sıcaklığını koruyan bir değer olarak yaşamasına rağmen medeni olarak addedilen batı toplumlarında bu değerin ortadan kalktığı ya da en azından biz deki insanlığın onlardakine göre daha fazla olduğu türünden tartışmaların ya da bakış açılarının varlığından bahsetmiştim.

Toplum olarak birçok şikâyet ettiğimiz konu olmakla birlikte, konu “insanlık” olduğunda başta batı medeniyeti olmak üzere diğer toplumlara burun kıvırıyoruz. Acaba gerçekten bizler sıcak insanlarken onlar soğuk insanlar mı? Yoksa insani değerler konusuna bakış açılarımız mı farklı?…

Bu konuyla ilgili benim şahsi değerlendirmem; sanayileşme, kentleşme, demokratikleşme döngüsü içinde o toplumda standartlaşma arttıkça ve kaliteli bir yaşamın o toplum için en alt standart eşiği yükseldikçe insani yardımlaşma bireysel temellerden, kurumsal düzene doğru kaymaktadır.

İnsanlık: Köy de mi Kentte mi?

Bu farkı en rahat ortaya koyabileceğimiz köy ve şehir hayatı buna bir örnek olabilir. Örneğin köy hayatında yardımlaşma, dayanışma anlamında başı sıkıştıklarında insanların birbirinin kapısını daha rahat çalabiliyor olması, alternatifinin daha az ve daha zor olmasından etkilenmektedir. Böyle bir durum şehir hayatında kalabalıklaşma, kurumsallaşma, ekonomik hayatın canlılığı vb. birçok faktörden dolayı bir ihtiyaç değildir. Bundandır ki komşuluk ölmektedir. Ölmemesi için de gösterilen çabalar bireysel kalmaktadır. Bu durum insanlığın kurumsallık içinde yalnızlaşmasına yol açmaktadır ancak bu daha ziyade insanın zaten daha çok yalnız kalmak istemesinin bir sonucudur.

Ancak bu yalnızlaşma ve insanlığın ölmesi durumu birbirinden farklı konulardır. Şöyle ki, yine örneğin sanayileşme ve kent hayatında daha gelişmiş ve kurumsallaşmış batı toplulukları “insanlıklarını” karşı komşularına telaş içinde yardıma koşarak değil belki ama daha çok dernek, vakıf ve yardımlaşma kurumlarına aktif katılımlarıyla gerçekleştirmektedir. Karşı komşunun acil her türlü sorununa anında profesyonel yardımda bulunabilecek kurumlar vardır çünkü. Dolayısıyla profesyonel yardımın iyileştiremediği bir durum da bireysel yardımın faydası olmaması hatta daha çok zarar verecek olması ihtimali bizlerce soğuk ve gayri-insani olarak değerlendirilmektedir.

Bizim toplumumuzdaki “insanilik” algısı ise aslında daha çok bu profesyonel yardımlaşmanın eksikliğinden ve yaşam kalitesindeki daha düşük seviyedeki standartlaşmadan kaynaklanmaktadır. Örneğin araba çarpması sonucu yerde yatan vatandaşa müdahale ihtiyacı bizlerin daha önceki tecrübelerimizde ambulansın olay yerine ulaşmasındaki düşük standardından kaynaklanmaktadır. Bu alandaki standartlaşma arttıkça, yaralıya müdahale konusunda gösterdiğimiz “insanilik” azalacak çünkü kurumsal yapı bu ihtiyaca cevap verecektir.

İnsani Sıcak ama Tesadüfi & Yüksek Standart ama Soğuk

Bu noktada tabii ki sıcak ancak tesadüfî yardımlaşmaya dayalı insani ilişkilere karşın sorunlarımızı en temel düzeyde çözümler üreten kurumsal standartlaşmanın soğukluğu arasında bireysel tercihlerimiz toplumsal yapımızı etkileyecek ve belirleyecektir.

Tam da bu noktada şu soruyu sormamız gerekecektir: Acaba daha kaliteli ve yüksek yaşam standartlarına sahip bir kent yaşamını, hem bu görevi bedeli karşılığı yerine getiren kurumsal yapıların standart düzeyinde hem de insanlığın sıcak ilişkilerini içeren yapıda ortaya koyarak dünyaya örnek bir model sunabilir miyiz?

Not: Bu yazıya son noktayı koyduğumda posta kutuma bir arkadaşımdan eş zamanlı olarak gelen e-postanın Hasan Pulur’un “Japon Yapmış” yazısı olması ise ilginçti… (http://www.milliyet.com.tr/-

 
Toplam blog
: 64
: 810
Kayıt tarihi
: 07.07.10
 
 

www.ibrahimkayral.com ..