Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ekim '14

 
Kategori
Deneme
 

İnsanoğlu için atan Yürekler

İnsanoğlu için atan Yürekler
 

Eşref Armağan, internetten alıntı.


Yeryüzüne emek ekip, meyve veren, hasadı cümle alemle paylaşan içinde sadece kendisi ve ailesi için değil bütün yer yüzüne dağılmış insanoğlu için atan yürekler taşıyan kadınlar olduğu gibi erkekleri de çok seviyor daima dualarımla yanlarında duruyorum.

Çok mutluyum ben bunların pek çoğunu tanımış, doya doya payıma düşeni alabilmiş olmaktan, bir yandan da hiç yüzünü görmediğim, selam alıp vermediğim nicelerini de yürekten alkışlıyorum. Analarımız var Anadolu’da, hanımağalar vardı ve hala var, bir sözüyle kocaman kocaman döven hakedenleri, yüreğiyle kocaman kocaman öven hakedenleri, savaşta da oldu  kadın, barışta da, erkeğine her daim omuz veren doğurmadığı sayısız evlada analık edip, güç veren nice kadınlar, Cumhuriyet kadınları oldu sonra Ulu önderimiz sayesinde, perde arkasından yürütürken varlığını ve yaptırım gücünü evinden çıkıp sosyal hayatın içinde görünür olarak devam etti onurlu yolculuğuna hayatın her alanında!..

"Çok özlüyorum"  gördüğüm arkadaş akrabalarıma ve en çok da eşime, doğduğum topraklara ayak basmak, suyundan içmek, havasını koklamak istiyorum diyordum. Çok uzun yıllar sonra kısmet oldu. Anlatamayacağım derinlikte hayal kırıklığı yaşadım. Ben aslında doğduğum toprakları değil, yaşadığım zamanlarla beraber yaşadığım insanları özlüyormuşum üzülerek anladım. Çok özlüyorum alet çantası merdiven altında bekleyen mahallenin hazır servis EMMİSİ  baba Dedemi(MEHMET)i, çok özlüyorum bana Mevlana’yı, Yunus’u, Karacaoğlan’I ve daha nicelerini tanıtan defiyle tennuresiyle etrafına doluşan inasnları mest eden, bir insanın  bedeniyle ruhu  her daim aynı yerde ol(a)mayabiliri Nur yüzünde gösteren, bağda ağaca da kendine de zarar vermeden çıkıp kiraz hevenkleri yapabilmeyi, hangi meyvenin nasıl  toplanabileceğini bıkmadan, usanmadan öğreten, hayalimdeki aydın insan tanımına en çok yakışan, anne dedem(HAMDİ hoca)yı da çok özlüyorum. Üzülüyorum bir tek resimleri yok, söyledikleri hiç bir şeyin zihnimde kalanlar dışında kayıtları da yok ne yazık ki; İşte bu yüzden belki de ben yazıyorum “Ölümün elinden bir şeyler kurtarabilmek” niyetiyle, uzun kış akşamlarında elektriksiz köylerde her birinin elinde bir fenerle gecenin karanlığında ateş böcekleri gibi yana söne birbirini ziyarete giderek doyumsuz sohbetlerine bizi de ortak eden, ceplerinde kırık leblebiyle kuru üzümleri, sobalarında kestanaleri, mısırları eksik olmayan  zamanımın dedelerini, büyükannelerini çok ama çok özlüyorum. Arkadaşlarımı, mahalle komşularımızı, erişte, yufka merasimlerini, arka mahalle dostlarımı, karlı sokaklarda düşmemek için sarfettiğimiz çabayla yol katetmeyi, yaz sıcağında şu anda çoğu kurumuş olan çeşmelerden buz gibi sular içmeyi yani ben çocukluğumu, gençliğimle beraber orada bıraktığım her şeyi ve herkesi  çok özlüyorum.

Kadın erkek deyince Mevlana gelir aklıma  Aşık Vesel gelir. Ahmet Arif alır sırayı daha niceleri varken, kendisini terkeden karısının çorabına; “Gidip yaban ellerde  kurda kuşa yem olmasınlar!” diye para yerleştirecek kadar yardılanı seven bir Aşık Veysel var bu toprakların yetiştirdiği, kendisinin kadir kıymetini bilip adına film yapan bir Metin Erksan’ımız var.  “Karanlık Dünya” diye bir film çeker, ne yazık ki halkına ulaştıramaz, Sivrialan’daki buğday başaklarının boyu kısa çıkınca "ülke topraklarımız verimsiz görünüyor" gerekçesiyle film yasaklanır.

Eşine şöyle seslenen; Mevlana’mız da var.

“Birgün Mevlana eve girer ve hanımı ona sorar;
Bu kadar aşıksın Mevlaya şükürler olsun, bu aşkı yaşayıp, yaşatana.
Peki bana ne kadar aşıksın der;

Mevlana hanımına şöyle der;

“Sen benim; Yaradan’dan ötürü yaradılanı sevişim,
Bir adım gelene, on adım gidişimsin,
Ve herkesi olduğu gibi kabul edişimsin.
Sen benim; yalandan ve sahteden kaçışım,
Riyadan bıkışım, gerçeği arayışımsın,
Ve nihayet doğrunun tadına varışımsın.
Sen benim; haksızlığa ve zulme baş kaldırışım,
Mazluma kucak açışım, zalime düşmanca bakışımsın,
Ve mağdurdan yana tavır alışımsın.
Sen benim; bugünüme şükür ve yarınıma dua edişim,
Azla yetinişim, çoğa göz dikmeyişimsin,
Ve kapanmayan avuç içimsin.
Sen benim; hayat ve kaderle inatlaşmam,
Ekmek için kavgam, bitmek tükenmek bilmeyen davamsın,
Ve zorluklara karşı yılmayışımsın.
Sen benim; menfaate ve çıkara tepkim,
Almak için verene öfkem, ille de karşılık bekleyene lanetimsin,
Ve alayına isyan edişimsin.
Sen benim; ahlaksızlık ve yozlaşmayla mücadelem,
Para için kendini satana küfredişim, başkalaşana verip,
veriştirişimsin ve eskiyi özleyişimsin
Sen benim; duygusal yaradılışım,
En ufak şeyi kafaya takışım, kolay unutamayışımsın,
Ve bundan bir türlü sıyrılamayışımsın.
Sen benim; sonsuz sadakatim,
Merhametim, hissiyatim, şefkatimsin,
Ve aman diyene yüz çevirmeyişimsin.
Sen benim; her şeye rağmenim,
Asla pes etmeyişim, başımı öne eğmeyişimsin
Ve ümidimi yitirmeyişimsin.
Sen benim; yaşama ülküm,
Namusa olan düşkünlüğüm, namussuzluğa küskünlüğümsün,
Ve gururum, onurumla olan bütünlüğümsün.
Sen benim; karakterim ve kişiliğim,
fikrim, hissimsin ve hayata bakışımsın.

Ahmet Arif var. Sevgisinden emin olduğu Leyla Erbil’e yazdığı mektupları; “Öbür Yarın” “Üşüyorum kapama gözlerini!”diye bitiren, ve o mektupları yıllarca en değerli mücevher gibi sakladıktan sonra “Tuhaf bir Erkek” adlı kitapla gün yüzüne çıkaran Leyla’sı da var. İyi ki hepsi var(dı), iyi ki  bizler tanıyabildik kendilerini... 

 

 
Toplam blog
: 209
: 350
Kayıt tarihi
: 13.09.11
 
 

Kurşun kalemden gelen ağaç kokusunun kağıtla buluşma büyüsüyle yoluna devam eden, Lise mezunu, ha..