İnsansanız özgürsünüzdür

Dış dünyaya yönelen davranışlarımız kendimizi tanımamıza aracılık ederek, kişiliğimizi ayrıca moral motivasyon ve insansal dengemizi belirleyen en önemli ölçütler olarak, bizleri doğa-çevre-insan üçgeninde şekillendirir. Yani bir insanın kişilik yapısı, kültür düzeyi, bilgi birikimi, eğitimi kısacası uygarlık düzeyi çeşitli durumlar karşısında takındığı tutum ve davranışlarında görülür. İnsan toplumlarını tanımak için se, o toplumun çeşitli iç ve dış olaylar karşısında takındığı tutum ve davranışların incelenmesi doğru olan olacaktır. Hülasa kendi dışımızda bulunan canlı veya cansız varlıklar karşısında bir örnekle, sokakta yaşayan kimsesiz bir hayvana olan olumlu davranışımızın aynısını, iyi niyetle kendisinin sahibi bulunduğumuz köpeğimize yaklaşıyorken de gösterebiliyor muyuz? Aynı şekilde sürekli olarak uzmanlık alanı kadınlar olan bir kimse kadın cinayetlerini doğru davranarak kınıyor ve bunun yanlışlığını topluma anlatıyor iken, benzer şiddet davranışını evindeki ailesine gösterdiği durumda, nasıl bir davranış örüntüsünü hangi psiko-sosyal ruh haliyle sergilemiş oluyordur? İyi, faydalı, ahlak, fazilet, erdem ve benzeri özellikte insani değerlerin muştaladığı kavramlar;

Yüzyıllar içerisinden süzülüp gelerek, belki günümüzde daha çok hasıl olduğu haliyle insanlığın önüne ulaşılması gereken yüksek nitelikli değerler olarak duruyorken; Sadece tek tek insanlardan yola çıkarak tanımladığımız evren anlayışını insanlık düşüncesine indirgediğimizde, hangi ülkede çağ ya da toplumda yaşıyorsak yaşayalım; İnsanlık ailesi olarak doğanın bir bütün halindeki parçalarına “iyi” davranmadığımız sürece, yalnızca kuru bir ağızla, iyi olduğumuzdan ve doğru bir davranışta bulunduğumuzdan söz edemeyiz. Sözgelimi insanlığın genelinin konusu olmayan bir takım sulandırılmış gündemlerle dünya nüfusu ölçeğinde azınlıkta bulunan küçük bir insan kitlesinin refahı ve mutluluğu düşünülerek tasarlanan kazanımlar dış dünyada bulunan canlıları kadın- erkek-doğa-hayvanlar hiç farketmeyecektir çünkü! sömürülmesinin izahı ancak dünyanın diğer geri kalan kısmının sömürülmesi olarak karşımıza çıkıyor bugün. Dün Irak’tı, Filistin’di. Bugün Suriye, Bangledeş, Afganistan’dır. Yarın bilmem hangi Asya ve Afrika ülkesi... Batı karşısında doğunun durumu vahim. ne söylerseniz… Egemenler ve ezilenler tarihte her zaman vardırlar. Ve hep de var ve var  olacaklar. İnsanlık bu durumu daha ne kadar kaldırabilir ve hazmeder? Dünya nüfusunun %90’a yakınının yoksulluk ve yoksunluklar içerisinde kıvranmakta olduğu düşünülürse, orası ciddi bir tartışmanın konusudur.