Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Kasım '11

 
Kategori
Psikoloji
 

İnsansı refleksler ve eğitsel çarpıklık

İnsansı refleksler ve eğitsel çarpıklık
 

İnsan, içindekini kendi bilir.


İnsanların bir olaya ya da duruma gösterdikleri tepki farklı farklıdır.

Kimi durur bakar kimi, başını bile çevirmeden geçer gider.

Kanaatimce bu, sadece kişilerin genetik kodlarından yani farklı karakterlerinden kaynaklanan bir özellik değildir. Aynı zamanda öğretilmiş bir davranış biçimidir. Çünkü, bir hadise karşısında çocukların nasıl tavır alacaklarına dair öğütler aileden aileye değişmektedir.

Bazıları çocuklarına, kavgalı ve tehlikeli ortamlardan, kaza mahallerinden kesinlikle uzak durmalarını tembih ederler. Bazıları bunu biraz yumuşatıp esneterek, zorda kalana yardımı özendirirler. Herhangi bir nasihatta bulunmadıkları halde iyilik yapmanın, risk alarak zorda kalmışları kurtarmanın erdeminden bahsederek çocuklarını etkileyen ebeveynler de vardır.

Diğer bazıları ise, bu konuda tamamen nötrdür. Yani çocuklar için tasarladıkları projeleri mevcut değildir. Daha açıkçası zihinlerinde, "eğitim" diye bir kavram yoktur. Felsefe, "saldım çayıra, Allah kayıra"dır. İşte bu, birbirine benzemeyen yetiştirme, çocuğun ruhsal yapısıyla birleştirdiğinde ortaya, değişik insan davranışları çıkmaktadır.

Bir trafik kazasının ardından aynı yoldan geçen sürücüleri nazara alalım. Bunları iki gruba ayırabiliriz.

a- Kazayı görünce yardım etmek veya ilgililere haber vermek için duranlar.

b- Olayı gördükleri halde araçlarından inme ihtiyacı duymadan geçip gidenler.

Bu kategorileri de kendi arasında ikişer dala ayırmak mümkündür.

a- Kazayı görünce;

1- Yardım etme ve yararlı olma güdüsüyle duranlar:

Bu sınıfa girenlerin, karakter ve eğitim açısından, "ideal insanı" temsil ettiğini söyleyebiliriz. Bunlar, ihtiyaç olan her durumda yardıma koşmayı görev bilirler. Çıkar peşinde koşmazlar. Gösteriş ve şöhretten uzak dururlar. Yaptıklari iyilikten karşılık beklemezler. Yararlı olduklarında mutlu olurlar. Fedakar ve vefakardırlar. Şartlar ne olursa olsun dostlarını yarı yolda bırakmazlar. Hele çıkar için kimseyi satmazlar. Ailelerine bağlı, komşularıyla iyi geçinen kimselerdir. Dürüstüğü, ahlakı önde tutan, adil ve samimi insanlardır. Kanaatimce insanın toplumsallaşması, yükselmesi, medenileşmesi, paylaşmayı ve yardımlaşmayı öğrenmesi bunlar sayesinde olmuştur.

2- İçlerindeki merak dürtüsünü yenemedikleri için duranlar:

Bu tipler, her fırsattan yararlanma istidadında olanlardır. Nerede, nasıl ve ne biçimde olursa olsun görünmek onlar için birincil önem taşımaktadır. Çünkü farkedilmek, tanınmak ve ün kazanmak demektir. Öyle ki, onlar devamlı iş peşindedirler. Durmaksızın açık kapı gözetler ve fırsat kollarlar. Her gruba, her derneğe, her vakfa, her sendikaya velhasıl her kurum ve kuruluşa üye olmaya hazırdırlar. Yeter ki, kabul edilsinler. Çok şey yapıyormuş havasındadırlar ama hiç bir işe el sürmezler. Herkes görevine/işine odaklanmışken onlar, aralarda dolaşarak vaziyeti idare ederler. Buna karşın, bulundukları grubun maddi olanaklarından az veya çok yararlanırlar. Bu tür kişiler, maalesef bir çok kurumda hatırı sayılır bir kitle oluşturmakta, kendilerine sunulan nimetler karşılığında, başkanlarının tüm seçimlerden başarıyla çıkmasını sağlamaktadırlar. İyi tarafları, bir şekilde olaya müdahil olmaları, ilgilileri haberdar etmek suretiyle yardımda bulunmalarıdır.

(30-35 yıl aynı teşkilatta başkanlık yapanları hatırlarsanız ne demek istediğimi anlarsınız. Acaba bunlar olağanüstü mükemmel insanlar mıydı/mı, yerlerine başkaları seçilseydi sendika veya dernek batar mıydı/mı? Hiç sanmıyorum.)

b- Kazayı görünce;

1- Psikolojileri, fiziksel hasar görmüş canlı, yaralı insan ve kan görmeye elverişli olmayanlar. Üzücü sahnelere dayanamadıkları için geçip gidenler:

Aslında bu kişiler merhametli, yardımsever, vicdan sahibi kimselerdir. Başkalarına destek olma konusunda isteklidirler. Ancak, bir yere sıkışmış, bir şeyin altında kalmış, acı çeken insanı veya canlıyı gördüklerinde dengeleri bozulur. Çok çabuk etki altına girerler. İstemeseler de kendilerini kazazedenin yerine koyarlar ve onun gibi hissetmeye başlarlar. Kaza mahallindeki manzaraya dayanmakta zorlandıkları için bir an önce oradan uzaklaşmaya, kendilerine ızdırap veren sahneyi unutmaya çalışırlar. Bir kaza gördüklerinde, üzüntü hissetmemek için geçip gitmeyi tercih ederler.

Bu durumdaki insanlar, hasta ve yaralılara yardım etmeyi çok istedikleri halde başaramazlar. Bedenine dokunulduğunda bağıran biri karşısında şaşırırlar ve onu bir yerinden tutup sedyeye koymayı beceremezler.  


2- Kendilerinden başkasını önemsemeyenler. Başkalarının acısına, derdine, sıkıntısına kulak tıkayabildikleri için geçip gidenler, benciller:

Bunlar, karşılaştıkları facialardan pek fazla etkilenmeyenlerdir. Duygusal yönleri başka insanları önemseyecek biçimde gelişmemiştir. Onlar, sadece kendilerine veya kendilerinden olana kıymet verirler. Bulundukları yerde başkalarının değeri yoktur. Mükemmel olduklarına, mutluluğu, takdir edilmeyi ve her türlü önceliği hakettiklerine inanırlar. O yüzden, neşeli ve mutlu duruşlarını olumsuz etkileyen şeylerden uzak dururlar. Daha açıkçası acı ve üzüntü verici olaylar ilgi alanlarının dışındadır. O nedenle felaketleri, afetleri, kazaları görmemeyi duymamayı arzu ederler.

Eğer okuduklarım doğruysa Amerika, narsist eğilimli tipolojiyi teşvik ediyor. Belki bunu bir devlet politikası olarak yapmıyor ama ülkenin sigorta şirketleri, arsa, bina, temizlik maddesi, saklama kabı, güzellik ürünü, tencere, süpürge vs. pazarlayan teşkilatları satış temsilcilerini böyle yetiştiriyor. Onları karşısındakinin ihtiyacı olup olmadığına bakmaksızın satmaya şartlıyor.

Kendine güvenmeyi, bu yolla alıcıyı etkilemeyi öğütlüyor. Görevlendirdiği insanları, piyasadaki emsallerinden hiç bir farkı ve üstünlüğü olmayan ürünlerini, dünyanın en mükemmeli olarak tanıtacak biçimde eğitiyor. Bunu becerebilenlerin nasıl bir maddi gelire ve nasıl bir sosyal statüye sahip olduklarını/olacaklarını, canlı örneklerle gösteriyor.

Bu doğrultuda yetiştirilen bir insan zamanla, duygularından arınmış, empatiden uzaklaşmış, kendi çıkarından başka hiç bir şeye önem vermeyen bir kişilik haline geliyor. Öyle ki, bu kişi hasta olan ana babasını ziyarete gitmediği gibi öldüklerinde cenazelerine de katılmıyor.    

Bana göre bu normal insanı değil, beşeri yanı eksiltilmiş hastalıklı ve sorunlu bir kişiliği yansıtıyor. Eğer güzel ve emin bir gelecek arzuluyorsak çocuklarımızı mutlaka, "ideal insan"ı yansıtacak biçimde eğitmeliyiz.

Resim: kangalgundem.com

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..