Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Mart '11

 
Kategori
Öykü
 

İnternet sahtekarı

Hiçbir iyilik mükafatsız, hiçbir kötülük cezasız kalmayacaktır . 

Lisede okuyan Ahmet, arkadaşından borç alarak, aldığı cep telefonunu kaldığı yurtta çaldırmıştı. Hem yeni aldığı telefon olduğundan, hem de borçlanarak, anne ve babasından habersiz aldığından dolayı, daha iki gün kullanmadan telefonun ortadan kaybolmasından dolayı kendisini suçlu hissetmekteydi. Sadece suçlu hissetmemekte, büyük eziklikte duymaktaydı . 

Ahmet daha 18 yaşındaydı. Köyden, lise okusun diye babası onu il merkezine yollamaktaydı, maddi imkanları olmadığından dolayı ev tutamamışlar, bir vakıf yurduna yerleştirmişlerdi Ahmet’i . Yurda tüm arkadaşlarının cep telefonları vardı. Kendisinin de cep telefonuna ihtiyaç duymamasına rağmen “Bende gencim, benim arkadaşlarımdan geri kalmam söz konusu olmasın” diyerek cep telefonunu sahibi olmak istemişti. Başka arkadaşına borçlanarak diğer arkadaşının eski telefonunu satın almış ama iki gün sonra çaldırmış veya telefon kaybolmuştu . 

Ahmet, babasının karşısına çıkarak “Baba bak, benim cep telefonuna ihtiyacım olmadığı halde, senden izinsiz telefon aldım, sonra borçlandım, sonra çaldırdım, onu da sen öde “ diyebilir miydi? 

Ahmet, milliyetçi duyguları ağır basan, memleketini çok sevdiği her halinden belli olan, memleket sevgisini de daha o yaşta sadece konuşmak “ Ben milliyetçiyim ” demekten ibaret sanan, kitap okumayan, kitap okumayı sadece ders kitapları ve ÖSS hazırlık kitaplarından ibaret sanan ama gerçekten de samimi milli duyguları olan gençti. 

İşin içinden nasıl çıkacağına bir türlü karar veremiyordu. Cep telefonum çalındı diyerek, o da başkasının telefonunu çalabilir miydi ? Bunu düşündü ama, o bir milliyetçi olarak başkalarının sahip olduğu şeyleri çalamazdı . Bir hatayı başkasına zarar vererek ödetemezdi . Hem milli duygularına, hem dini duygularına, hem insani duygularına tersti . Ahmet bu duygularla yurdun kantinine geldi. Telefonunu alarak borçlandığı arkadaşına rastlamamak için köşe bucak kaçmaktaydı . Ne yapacağını bilemez halde oradan oraya, oradan buraya koştu durdu durmadan gün boyunca. 

Hiç ihtiyacı yokken şeytana uyarak eğlence olsun diye aldığı telefon başına dert açmıştı. Bu ilahi uyarı mıydın ne Ahmet için. Bu stresle ÖSS ye bile çalışamaz olmuştu . Derslerine kendini veremez olmuştu. 

Ahmet kantinde biraz oturduktan sonra, her zamanki gibi, yurdun internet kafesine doğru gittiğinin farkına bile varamadı. İnternette her zamanki gibi chat sayfasını açtı. Komşu ilden bir eğitimci olduğunu söyleyen bir adamla konuşmaya başladı. Adam ona yol gösteriyor, ÖSS de başarılı olmanın ve gelişime devam etmenin püf noktalarını öğretiyordu. Ama Ahmet’in aklı fikri borç para ile aldığı telefonunu çaldırmış olmasında ve arkadaşına ödeyeceği borçtaydı. Adamın anlattıklarına gerçekten ihtiyacı olan ve Üniversite yolunda gerekli olan bilgilerdi am, o an yaptığı hatayı telafi etme derdinde olan Ahmet, geleceği görememekteydi.Günü kurtarmak derdi, geleceğe umutla bakmasına engel olmaktaydı. Derler ya şeytan kısa vadeli hesaplar olan insana musallat olur. At gözlüğü takarda uzun vadeli hesapları görmesine engel olur insanın. Ahmet işte öyle bir geçici körlüğe tutulmuştu Şeytan sayesinde. O günü kurtarma sevdasındaydı, büyüklerinden öyle görmüştü. ÖSS nasıl olsa kaçmıyordu, bu sene olmazsa seneye girer kazanırdı. ama arkadaşından aldığı borcunu ödemesi lazımdı. 

Chat yaptığı adamın tatlı dili, sevgi dolu sözler, beynine işlemiyor, bir kulağından girerek, öbür kulağından çıkıyordu Ahmet’in .Allah kulakları iki tane olarak bir güzel söz birinden girsin, öbüründen çıksın diye mi yaratmıştı ? 

Ahmet chat yaparken şeytanın aklını çelmesi ile aklına bir fikir geldi. Bu adam yakında illerine gelecekti. Adama sahte sevgi gösterebilir ve duygu sömürüsü yaparsa belki arkadaşına olan borcunu adamdan borç diye alarak sonradan adamı bir daha aramaz, adamda nasıl olsa uzak yerden gelip kendisine hesap soramazdı . Kimseye anlatmaz, “dürüst adam ” imajına bir vebal gelmezdi. 

Adama chatte şunları yazdı “ Amca, sizin gibi dürüst ve sağlam eğitimcilere ihtiyacımız va . Bizim ile geldiğiniz zaman mutlaka ama mutlaka görüşelim ve sizden faydalanmak ister, ilimizin misafirperverliğini de göstermek isteriz” dedi. 

Adam bu sıcak ilgiye söz vermiş ve ile geldiği zaman onu arayacağını söylemişti . 

Ama adam aramazsa ne olacaktı. illerine geldiği zaman. Aramazsa başkasında duygu sömürüsü yaparak parayı alır, ne annesi babası duyar ne kimse duyardı. Milliyetçi olan adam böyle sorunları çözerdi işte. Ama bir yandan da sağduyusu, aklını kullanması, milliyetçi adamın asla sahtekarlık yapamayacağını vurgulamaktaydı. Ahmet ne yapacaktı içinde şeytan ile nefsi müthiş bir mücadele etmekteydi . 18 yaşında bir genç olarak hangi sesi dinleyeceğinin kararsızlığı ile kıvranmaktaydı . 

Adamla bir süre daha konuştuktan sonra cafeden ayrıldı, kimseye görünmeden yurt odasına giderek yattı . Ama gözüne uyku girmiyordu. Gerçekten de milli duyguları, iyi niyetli insanlara zarar vermemesi gerektiğini kendisine şiddetle telkin etmeye devam etmekteydi. 

Ahmet bir gün dershane çıkışında, orta yaşlı bir insanın kendisini beklediğini gördü. Şaşırdı. Rehber öğretmenlerde dahil insanlar 18 yaşında olsa da kendilerine pek değer vermezlerdi ama komşu ilden gelen bir insan ona değer vermiş ve yanına gelmişti. Acaba bu değer vermelere kendisi layık olmakta mıydı? Bunu o anki psikolojisi ile düşünecek halde değildi. 

Adam ile dershanenin yanında bulunan dürümcüde dürüm yediler. Adam, son derece rehberlik bilgileri vermekte, Ahmet zaman zaman adamı dinlese de, içinden bir ses “ Ahmet bırak dürüst adamlığı, sen adamdan para koparmaya bak” derken, başka ve daha cılız bir ses “ Adam ne güzel anlatmakta, sen adamın bilgisini al. Üniversite yolunda, sana bilgi lazım. Okuyacak , meslek sahibi olacaksın. Bu yaşta dürüst davranmazsan ilerde hiç dürüst davranamazsın “ diyerek onu uyarmaktaydı. İki ses arasında kalmış olmasına 18 yaşın verdiği toyluk, tecrübesizlik, bir yandan inançları, öbür yanda milliyetçi duyguları ile mücadele etmekteydi. 

Ahmet bir yandan bunları düşünürken, aniden karar verdi. Bu adamdan mutlaka para koparacaktı. Öteki duygularına bakmayacaktı. Tarih boyunca iyi ile kötünün savaşında çok zaman olduğu gibi gene kötü galip gelmişti. 

Yemekten sonra, dürümcünün yanındaki çay bahçesine geçtiler. Adam rehberlik kitapları bile armağan olarak getirmiş, Durmadan Ahmet’e meslekler, rehberlik bilgileri vermekteydi Ahmet ise bunları dinliyor gibi yapmasına rağmen, dinlemiyor , parayı düşünüyordu. Ahmet’in kafasında çalınan telefon, borç, olay duyulursa babasından yiyeceği azar vardı. Artık milliyetçi duygular , inançlar bir kenara kalmıştı .Aşağı tükürse sakal , yukarı tükürse bıyık. Bir yandan şeytan , öbür yanda milli ve manevi duguları. Acaba bu psikolojik savaşta kim galip gelecekti. Ahmet’te merak etmekteydi bu savaşın galibini. 

Neyse adam işi olduğundan ayrıldı oradan. Ahmet ‘te kafasındaki düşüncelerle oradan ayrıldı. Adamla yüz yüze konuşmasında para isteyememişti ama internette konuşunca isteyecekti. 

Ertesi gün adam ile gene chatte karşılaştı. Adama yalvarmaya başladı. Ahmet’in borcu o günün parası ile 120 ekmek parası idi. Bu paraya ihtiyacı olduğunu ve bunu borç olarak vermesini istemekteydi adamdan. Adam ise bankaya uzak olduğunu gidemediğini söyledikçe Ahmet yalvarıyor, sen gidemesen başkasını yolla diyordu. 

Adam ise onunla konuşuyordu. Çünkü gençler üzerine bir araştırma yapmaktaydı. Gençler çok sıkıştıkları zaman , karşılarındaki insanı nasıl ikna eder, ihtiyaçları karşılanınca da nasıl tepki gösterirler bunu araştırmaktaydı. Bu yüzden Ahmet’in bu konuda haberi olmadan onunla konuşmaktaydı. Adam parayı verecekti ama güzel bir araştırma yapmış olacak, belki para gidecekti ama bir araştırmasından başkaları da faydalanacaktı. Nihayet , adam parayı Ahmet’in banka hesabına yatırdı. 

Adamdan parayı alınca önce teşekkür ederek hemen internetten çıktı. 

Adam birkaç gün sonra nete girince parayı ne zaman ödeyeceğini sordu. Ahmet o kadar bunalmıştı ki , adama hemen hakaretler etmeye , onu yalancılıkla suçlamaya, parayı vermemek için bin dereden su getirdiğini anlatmaya , hesabına parayı yatıracağını söylemeye başladı. Ama o para hiçbir zamanda hesaba yatmadı ve Ahmet artık o adamla da irtibatını kesti. Parayı adamda almış, borcunu ödemiş. Arkadaşı O’nun en kadar dürüst olduğunu borcuna sadık olduğuna inanmıştı. Ahmet adamı aldattığını sanmaktaydı ama asıl aldattığı kendisi idi. 18 yaşın toyluğu ile bunun farkına varamamaktaydı o an. 

Ahmet , bu konuşmalardan bir süre sonra müthiş bir hastalığa yakalandı. Dilinde çıban çıkmıştı. Kimseye anlatmasa da , o söylediği yalanlar ve hakaretler sonucu bu hastalığa yakalandığını anladığı zaman iş işten geçmişti. Bu olayı kimseye de anlatmadı. Anlatılamazdı ki. Anlatılacak şey değildi bunlar. Dilince çıkan çıbanın etkisi ile vücudu zaman zaman uyuşmaktaydı. Ateşlenmekteydi. Bu yüzden bir ay kadar dışarı çıkamadı. ÖSS hazırlık kursuna bile gidemedi. Tabii ki sınavı da kazanamadı. 

Ertesi sene yaşadıklarından ders almış olarak, okuldan mezun olduğundan dolayı da tüm gücü ile ÖSS ye hazırlanmış ve istediği okulu kazanmıştı. 

Okulunu da çalışarak 4 yılda tamamlamıştı. 

Anne ve babası 15 yıl boyunca onu okutmuş , zorluklarla Üniversite mezunu yapmışlardı. Köyde “ Oğlumuz Üniversite tamamladı” diye gururlanmaktaydılar. Ahmet ilke beraber köyden Üniversite mezunu 5 kişi vardı. Nasıl gururlanmazlardı Ahmet’in anne ve babası. 

Ahmet’in artık kesin iş bulmasın ve anne ve babasına bakması lazımdı. Bu duygularla bir özel kuruma başvurmuştu. Bu bir dershaneydi. Dershane O’nu mülakata çağırmıştı. Kendi yaşadığı ilde öğretmene ihtiyacı olmadığından komşu ilden davet almıştı. 

Ahmet bu mülakata canla başla hazırlandı. Okulda öğrendiği tüm bilgileri gözden geçirdi.İletişim bilgilerini , insanları etkileme tekniklerini okudu. her şeyi ile bu mülakata hazırdı. Yani kazanması büyük ihtimaldi. 

Ahmet , büyük umutlarla kendisini bekleyen sürprizden habersiz olarak mülakatın yapılacağı komşu ildeki dershaneye gitti. Heyecanı yüzünden belli olmaktaydı. Kolay değildi ki, tüketicilikten artık üreticiliğe geçecek kendisi gibi milliyetçi elemanlar yetiştirecekti. 

Mülakatı yapacak adamın odasına girince dondu kaldı Ahmet. Bu o adamdı. “Allah’tan beni tanımasa” dedi” Ama adam ona dikkatle bakmaya başlayınca Ahmet’in rengi attı. Adam gülümseyerek ona bakmaktaydı. Oturacak yer gösterdi. “ Mülakata başlayalım” dedi. Sonra Ahmet’e manalı manalı bakarak “internette insan dolandırmanın püf noktalarını anlat” dedi. Ahmet bu sefer kıpkırmızı oldu. Ama adam gülerek bunun bir şaka olduğunu anlattı. Sonra bir sürü öğretmenlik ve öğrencilerle alakalı sorular sordu. 

İşe alındığını söyledi Ahmet’in. Ahmet derin bir nefes aldı. Adam Ahmet’e, onu anladığını gençlere hoşgörülü olduğunu anlattı. Ahmet’te o zamanki kafa karışıklığını anlattı. Hatalarından yeterince ders aldığını söyledi. Adam Ahmet’e bakarak yüzünden bunu anladığını söyledi. 

Ahmet işe alınınca hemen kolları sıvadı. Her işe dört elle sarıldı. İnternette başlayan zıtlaşma zamanla dostluğa dönüştü. Ahmet hakiki manada milli ve manevi değerlere bağlı yaşamaya ve bunu da öğrencilerine öğreterek yaşatarak hayatın güzelliklerini hem iş arkadaşları hem de öğrencileri ile yaşamanın sevincini hiç unutmadan, her zaman yaşadı. 

TURAN YALÇIN-TOKAT 

 
Toplam blog
: 1096
: 1558
Kayıt tarihi
: 28.12.07
 
 

1967 Tokat'ın  Pazar ilçesi doğumluyum. İşitme engelliyim. İstanbul Üniversitesi iktisat Fakültes..