Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ağustos '14

 
Kategori
Psikoloji
 

İntihar bir cinayettir!

İntihar bir cinayettir!
 

Bugün o kötü haberle ben de sarsıldım. Robin Williams'ın ölümü beni adeta yerle bir etti. 2008 senesinde eşimle balayına San Francisco'ya geldiğimde Heath Ledger'ın ölümü ile alt-üst olmuştum. Şimdi de Robin Williams! Sanki benim San Francisco'ya gelmemi beklemiş bu ölümler.
Hastalık olsa insan kendini hazırlar da, filmlerinde hayata karşı dimdik duran ve daima insanlara umut aşılayan birinin ölümü kendi elleri ile seçmiş olması beni şok etti.

Bugün sayfamda intiharı konu almak istedim. Benim de aslında hiç yabancı olmadığım bir konu intihar. Bazıları "korkaklar intiharı seçer" derler. Ben Robin Williams'ın bir korkak olduğuna inanmıyorum. Bence o sadece yorgundu.

Hayat bazen yorar insanı. Hayatın başında omuzlarınıza bir de taşımakla sorumlu olduğunuz bir takım ağırlıklar yüklendiyse, ömür boyu o ağırlığın altında ezilir ve bir gün bu ağırlığı taşımak istemediğinizi anlarsınız. İşte o zaman iki seçenek kalır, ya bu yükü omuzlarınızdan atacak, ya da bu dünyadan göçeceksiniz. Gerçekten de en zor olanı omuzlardan o yükü atıp, yeniden hayata başlamaktır. Büyük bir azim, insan üstü bir güç gerektiren bir çabadır bu.

Senelerce yaşadığım uyku düzensizliği, manik-depresif bozukluk, endişe hastalığı ve depresyona karşı ciddi bir mücadele verdim. Her sabah büyük bir endişe ile uyanıp, mutsuzken gülümsemeyi, anti sosyal olmama rağmen sosyalmiş gibi görünmeyi, utangaç yapıma rağmen insanlardan bu yönümü ustaca saklamayı, konuşmayı sevmiyor olsam da bol bol gevezelik yapmayı kısacası kendim olmamayı başardım.Çünkü çocukluğumdan itibaren kendim olursam insanların beni sevmeyeceklerine inandırıldım.

Ne yaptıysam yanlıştı, hep eleşirildim:

Saçlarım düzdü, süpürge saçlı dediler. Güneşte yandım sarı benizli, zayıftım kaşık suratlı, sevilmediğimi iyice anlamam için de çiyan suratlı ve üzerinize afiyet yılan bakışlı ilan edildim. Eğer kafamı kaldırırsam "bakma öyle domuz gibi", başımı eğersem "kaldır şu kafanı, yerde bir halt yok!" Konuşursam "geveze, çal çene", susarsam "herkese konuşursun, bize gelince susarsın", bir şeyleri başarırsam "o kadarını da yapamasaydın yuh yani", başaramazsam "biz zaten biliyorduk beceremeyeceğini..." Sırlarımı anlatırsam, ileride aleyhime delil olarak kullanılır, anlatmazsan suç hazır : "herkese herşeyini anlatırsın, ailenden ise saklarsın!"

Evin temizliğini üstlendiğimde "bu eve bir hizmetçi lazımdı zaten" demişlerdi. "Aferin benim kızıma. Başkalarının çocukları hiç annelerine yardımcı olmazken, sen elimden tutuyorsun benim canım kızım" diyeceğine nefretle ilave etmişlerdi :"Okumadın, bu eve hizmetçi olacaksın. Zaten sana da bu yakışır hizmetçi kılıklı! Elalemin çocukları doktor-mühendis oldu, işte sen böyle hizmetçilik yapacaksın!"

Çelişkilerle dolu bir hayat. Ortada yuvarlak bir masa ve sürekli senin önünde dansöz gibi dönüp duran cümleler! Yeterki sen haklı olma diye fikir üstüne fikir değiştiren insanlar! Ve sen bu karmaşanın içinde karakter geliştirmeye çalışan bir çocuk, bir gençsin! Şaka gibi!!!

Sonunda gerçek benliğimi içime saklandım. Beni tanıdığını sanan insanlarsa benim sadece oynadığım karakteri gördü. Ta ki esim Jean-Yves ile evlenene kadar.

Eşim kahkahalarımın içine saklanmış göz yaşlarımı,  huzuruma eşlik eden derin endişelerimi, mutluluğumun altındaki hüznü, gevezeliğim ardındaki depresyonu ve yaşama sevincimin arkasına gizlenmiş intihar arzusunu çok çabuk farketti. İşte bu hayatımı kurtardı.

Bana insanlardan sakladığım gerçek beni kendisine tanıtmam için zaman verdi, ama süre vermedi. Ne zaman hazırsam, o zaman anlatacaktım ona içimde sakladığım yaralı çocuğu.

Dışarıdan son derece kendine güvenen biri gibi görünsem de, bu "-miş gibi" süren hayatı çok defa sonlandırmayı istedim. Benim durumumdaki insanlar intihar etmez, onlar cinayet işler.
Çünkü benim durumumdaki insanlar aileleri tarafından değersizlik hissiyle yetiştirilmiştir. Bu hissiyat ile yetişkin olmuş, bu nedenle başkalarını kendinden üstün görüp, kendi varlığından ise nefret etmiştir. Çünkü onlar ne yapsalar da "elalemin çocuğu kadar başarılı ve değerli olamamış" insanlardır!

Benim durumumdaki kişiler, intihar etmez! Değersiz bir insanı kendi elleri ile ortadan kaldırarak bir nevi cinayet işler!

Bir gün, gözyaşları içinde eşime "Elimden gelse kendimi bir kaşık suda boğarım. Benim gibi bir insanla asla arkadaş olmak istemezdim" dedim. Eşim bana şaşkın gözlerle bakıp "neden kendinden bu kadar nefret ediyorsun" diye sordu. "Ben beş para etmez, salağın tekiyim de o yüzden" dedim. Hayatta yakaladığım başarıların sadece şans olduğuna inandım.

Okuduğum üniversitenin IQ testinden 130 puan aldığımda da "bugün sadece iyi günümdeydim" demiştim. Üniversitede her sömestir sınıf birincisi olduğumda da "tembel sınıflara denk geldim de o yüzden" diyordum. Bunun öğrenilmiş çaresizlik olduğunun farkında olmadan, yıllarca yakaladığım başarıların tadını çıkartamadan kendimi yerden yere vurdum, var gücümle aşağıladım.
Amerika'da işe başvurmak için CV yazacağım vakit, çalıştığım şirketler ve titrim hakkında büyük tedirginlik yaşıyordum. Sürekli "ya referans olarak yazdığım eski patronlarım kendi  şirketlerinde ve o yüksek pozisyonlarda çalışmadığımı söylerlerse" diye endişe duyuyordum.

İç dünyamdaki karmaşa yavaş yavaş dışıma vurmaya başladı. Uzun bir ömre sahip olmadığıma inandım. Eşime "notere gidelim, bana birşey olursa cenazemi Turkiye'ye göndermeni, böyle bir angarya ile uğraşmanı istemiyorum. Öldüğüm vakit beni yaksınlar ve külümü tuvalete dök, üstüne de sifonu çek" demiştim.

Notere gittik, küçük bir vasiyetti bu ama resmileştirmek istedim. Noter hanım yüzüme baktı ve "ölumcül bir hastalığınız mı var" diye sordu. "Yok" dedim. Gülümsedi "benden daha sağlıklı görünüyorsunuz, neden böyle bir vasiyet hazırlamak istiyorsunuz" diye sordu. Ağlayarak "Öldüğümde ailemin cenazemle ilgili konuda eşime zorluk yaşatmasını istemiyorum" dedim. Noter iyice şaşırdı ve o müthiş soruyu sordu :
"Siz çok gençsiniz, eminim ebeveynlerinizden de en az 30 yaş gençsiniz. Neden onlardan önce öleceğinize inanıyorsunuz?"
İşte bu soru suratıma bir tokat gibi yapıştı!
Noter yanıma bir sandalye çekti. Ben gözyaşları ve hıçkırıklar içindeydim. Eşim bana sarıldı, noter elimden tuttu, gözlerimin içine bakarak "Bu size öğretilmiş! Lütfen söyleyin, böyle birşeye nasıl inanırsınız" diye sordu.

Eve geldik, yeniden ağlamaya başladım. Eşim "nedense en büyük darbeyi, en yakın olduğumuz kişilerden yiyoruz. Ben sensiz bir hayat düşünemiyorum. Göreceksin, herşey değişecek, herşey yoluna girecek. Artık ölümü değil, yaşamı düşünmeli, ona odaklanmalısın" dedi.

Psikoloji eğitimi almamın sebebi, kırılan kalbimi kendi başıma tamir etme amacıydı. Ama terzi kendi söküğünü dikemez dedikleri gibi, aldığım hiçbir psikoloji dersi, kırık kalbimi, alt-üst olmuş bünyemi tamir edemedi.

Geçmişte yaşadığım olaylar, anılar o kadar canlıydılar ki, bu anılardan kurtulmanın tek yolu  ya intihardı, ya da bir mucize olacak ve ben hafızamı yitirecektim.
Derken EMDR ile tanıştım! (EMDR’nin gelişimi, 1987 senesinde, Dr. Francine Shapiro’nun göz hareketlerinin rahatsız edici düşüncelerin şiddetini azaltabildiğini tesadüfen keşfetmesiyle başladı. Dr. Shapiro bu etkiyi travmaya maruz kalmış kişiler üzerinde bilimsel olarak inceledi ve tedavide sağlanan başarıyı gösteren çalışmasını yayınladı, Journal of Traumatic Stress, 1989 http://www.emdr-tr.org/tr-tr/content/EMDR/EMDR_Nedir.aspx).

Öncelikle ilk yaptığım şey, hayatımı alt-üst etmiş kişileri tek tek yaşamımdan çıkartmak oldu. Çünkü taptaze domateslerin içine bir tane bile çürük domates yerleştirirseniz, hepsinin çürümesine neden olacaktır. Ben de hayatımdaki çürük domatesleri ayıklayarak tedavimin ilk aşamasını gerçekleştirdim.
Bunu söylediğimde psikoloğum ayağa kalkarak kahkahalar içinde "BRAVO" diye bağırarak beni alkışladı. Ve tedavi başladı!

Çok zordu... Çünkü aşırı derecede tozlu bir evi süpürdüğünüzde ilk olarak yer-gök toz olur, nefes alamazsınız ya, işte ben de onu yaşadım. Yeme bozukluğu, yorgunluk, aşırı depresif karakter, ağırlaşmış endişe ve astım atakları buna eşlik etti.

Psikoloğumun en hoşuna giden ve tedavinin çok kısa süre içinde sonuca ulaşacağına inandığı durum, anıları capcanlı hatırlıyor olmamdı. Bana yaşatılan suçluluk duygusu, değersizlik hissi ve hakaretlerle dolu bir hayatı nasıl olup da 43 sene sürdürebilmiş olduğum ise bir muamma.

Psikoloğum, gelişme çağında yaşadığım travmalara rağmen ne uyuşturucu, ne alkol, ne de sigara gibi kötü alışkanlıklar edinmemiş, obezite ya da bulimik rahatsızlıklara yakalanmamış, aynı zamanda ciddi psikiyatrik hastalıklar geçirmemiş olmamın gerçek bir mucize olduğunu söylerken, ona göre muhakeme yeteneği son derece gelişmiş, içinde bulunduğu durumu çok iyi yorumlayabilen, zeki ve son derece sağlıklı bir insanmışım.

İşte o günlerde narsisizmin tehlikeli yüzüyle tanıştım. Narsist ebeveynlerin ailenin en sağlıklı bireyini hedef aldıklarını göz yaşları içinde öğrendim. Babamın "büyüdüğünde suratın annenin poposuna dönecek" derken, benden aldığı öz güveni neden anneme hediye ettiğini, "ben senin yaşındayken belim 54 cm'di" diyen annemin neden bütün genç kızlığım süresince bana çirkin, yetersiz ve aptal insan muamelesi yaptığını da sonunda algıladım! Ve en önemlisi, neden onlardan önce ölecegime beni inandırdıklarını da anladım.

Her şey geride kaldı. Sağlığıma kavuştum. Artık her sabah mutlu bir şekilde uyanıyorum. Sahip olduğum tek bedeni öldürmekten ise çok zaman önce vazgeçtim. Daha yaşayacağım güzel günler var. Kendimi genç, sağlıklı ve mutlu hissediyorum. Ama en önemlisi, kendimi değerli hissediyorum!
Artık başkalarının çocuklarının ne kadar süper olduğu yolundaki sözler, elalemin evlatlarına mezuniyet hediyesi olarak verilen o güzel kalemler, o harika övgüler beni incitmiyor. Beni inciten ve beni kendimden nefret ettiren insanlar ise artık tarih oldu.

Belki bu yazımı okumaya ihtiyacı olan birileri vardır. Ben onlara seslenmek istiyorum. Sakın başkalarının sizi değersiz hissettirmesine izin vermeyin. Onlar sizin hayat enerjinizi emerek hayatta kalmayı başaran enerji vampirleridir! Sakın yaşamınızdan vazgeçmeyin! Hayatta kalmak ve yaşam misyonunuzu tamamlamak için ne gerekiyorsa yapın.

Eğer hayatınızda sizin için büyük fedakarlıklar yaptığını iddia eden ve sizin beş para etmez biri olduğunuzu durmadan tekrarlayan biri veya birileri varsa, işte onlardan kendinizi sakının. Hayatta fedakarlık yapmış, iyi yürekli insanlar, asla yaptıklari iyilikleri yüze vurmazlar. Siz zaten kimin fedakar, kimin bencil olduğunu anlayacak kadar zekisiniz! Ve bu iki zıt davranış şekli farklılığını açık ve net olarak gösterecektir!

Benim tavsiyem, onlara yakın kişilerle de görüşmeyi kesin. Çünkü onlar birer manipülasyon ustasıdır. Bu yüzden, sadece yaşamınızı alt-üst edenleri değil, onların ağzına düşüp, onlarla sizin dedikodunuzu yapanları da hayatınızdan çıkartın. Jay Z.'nin şu cümlesi herşeyi özetliyor : "Onların benim hakkımda sana neler dediğini anlatma! Bunu sana nasıl olup da rahat rahat anlattıklarından bahset bana!"

Yaşam zor ama imkansız değil. Kim sizi nasıl yetiştirmiş, sizi yaşamınızın başında neye inandırmış olursa olsun, fikirlerinizi değistirebilir, o içinizde sadece kendinize sakladığınız gerçek benliğinizi yaşayabilirsiniz. İntihar insanın nefret ettiği kendini öldürmesidir. İntihar bir cinayettir. Ruhunuzu çürüten o insanların "ben zaten biliyordum" demesine izin vermeyin!

Şimdi ayaga kalkın ve yaşama tutunun. Kimseden nefret etmeden, kendi başınıza, ama güçlü bir şekilde yaşamı kucaklayın. Hayat size öğretilen değil, sizin tecrübe ettiğiniz ve sizin seçtiğinizdir! Geçmişe arkanızı dönün ve sizin enerjinizle beslenenleri kendi küflenmiş hayatlarıyla baş başa bırakın! Bu hayat sizin; YAŞAYIN!!!

Victoria Toumit

 
Toplam blog
: 50
: 8547
Kayıt tarihi
: 13.09.11
 
 

Gazetecilik mesleğine ilk olarak Hürriyet Haber Ajansı'nda muhabir olarak başladım. Daha sonra Ümit..