Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Mart '13

 
Kategori
Güncel
 

İntihar etmek! Erkeklerin toplu aile katliamları ve intihar...

İntihar etmek! Erkeklerin toplu aile katliamları ve intihar...
 

Şimdiye kadarda tanıdığım iki kişi intihar etti… Hep anlamaya çalıştım onları... Gördüğünüz gibi hala anlamaya çalışıyorum… Seçtikleri bu yol yüzünden hiç birine kızmadım, kırılmadım...  Ama en derinden yakalamaya çalıştım yaşadıkları duyguları... Anlamak istedim... Bazen yakalar gibi oldum... Ancak yakaladıklarım balık kadar kaygandı, hiç birini sonradan aynı şekilde elimle tutamadım... Her defasında değişken oluyor yakaladıklarım… Çünkü hep olanla, olması gerekenin kavgası oluyor kafamda… Kendi düşüncelerim asıl etken oluyor demek ki yakaladıklarımda… Peki ben ne düşünüyorum bu konuda:

Kendi yaşamına niye son verdiğini anlatan epey yazı, not, mektup vs okudum elbet... Çoğu bilindik şeyler bunların... Derinlik yok… Geride kalanların anlayacağı bir dil var... Özür ya da suçlamadır çoğunlukla...

Ancak hemen belirteyim: Burada bahsettiğim konu, ani cinnet olayları... Yoksa yaşamına son vermiş çok değişik nedenleri olan insan sayısı oldukça fazla… Yaşamın anlamını sorgulayan, yaşama yapışmanın gerekli olmadığına dair çok sayıda derin ve yoğun düşünce okudum… Onların bu tavrı daha çok bireysel… Oysa ülkemizdeki intihar olayları neredeyse toplumsallaşmaya başladı… Ortak noktaları oluşmaya başladı… Genellikle ‘’cinnet’’ sonucu olarak algılanıyor… Yoksa algılatılıyor mu demek lazım?

Cinnet ile anlatılmak istenen akıl tutulmasıdır... Aslında kişi ‘’yaşamı’’ çok seviyor... Ancak bazen birileri kişinin elinden tüm oyuncaklarını alıveriyor... Oyuncak kavramı, bildiği şekilde yaşamasına yarayan nedenlerin ve olanakların toplamı olsun... ... İlla sıradan bir yaşam için değil bu söylediklerim, ister en sıradan yaşamlar olsun, isterseniz en marjinal yaşamlar olsun, durum değişmez... Herkes oyunu oyuncaklar ile oynar…

Şöyle anlatayım: Yaşam bir oyun; ama kutsal bir oyun... Değişik inançlar ve düşünceler ile ‘’kutsanmış’’… Her canlının zaten doğasında olan yaşama kodlanmışlık yetmemiş insana… Ayrıca kendisi için, ailesi için, toplum için yaşamanın gerekli olduğu kazınmış kafasına… Ancak ‘’nasıl olursa olsun yaşamak’’ ilkesi yerine, binlerce kuraldan oluşan, ‘’dediğimiz gibi yaşayacaksın’’ şekline dönüşmüş bu iş… Dediğimiz gibi yaşarsan ödüllerin şunlar, yaşamazsan cezaları bu denmiş… Yani oyunlaştırılmış yaşam…

Bu oyun içinde elimizde oyuncaklar var, üstelik aynı oyun gibi, bunlarda kutsal... Oyun kutsal ve oyuncaklar daha kutsal... Kan bağı var... Sosyal statü var, toplumla kültürel bağlar var... Doğmakla yaşamın içinde, yani bir oyun içinde buluyorsunuz kendinizi… Oyuncakları sizin seçmiş olmanız bile değiştirmez durumu… Çünkü zevkle, acıyla, aşkla, sorumlulukla o oyunu oynamaya başlıyorsunuz...

Fakat bazen öyle bir olay oluyor ki, oyun dışı kalma ihtimali çıkıyor ortaya... Hatta oyun dışı kalıyorsunuz... Bu sizin hatanız olmuş, ya da başkasının hatası olmuş fark etmez... Eğer durumu toplayıp, yeniden oyuna dönme ihtimali varsa devam ediliyor yaşamaya... Hatta oyundan atıldıktan sonra başka oyunlar aranıyor kafada...

Ancak elinde oyuncak ve oynayacağın oyun kalmadıysa insanın aklı tutuluveriyor... Temelli olarak anlamsızlaşıyor yaşam... Anlamı kalmayan bir şeyde yük olur insanın sırtında... Eeee bu yükten kurtulmak gerekir değil mi? Ortalama olarak böyle anlatılabilir yaşama veda olayı... Yani sanıldığı kadar cinnet, yani bir anlık akıl tutulması değil intihar eylemi…

Aksine planlanıyor, günlerce düşünülüyor… Son bir etken her şeyi tamamlıyor… Son zamanlarda dikkatimi çeken en önemli kanıtsa; ölüme giderken bile o kadar planlı hareket ediliyor ki, insanlar önce sevdiklerini öldürüp sonra intihar ediyorlar… Bir şekilde (vahşice) topluca intihar edilmiş olunuyor… Bu insanlar oyuna ve oyuncaklara o kadar iman etmiş ki ‘’sevdiği insanların’’ arkada kalıp ‘’rezil olmasını’’, kurda kuşa yem olmasını istemiyor… Sistemin en inançlı insanları bu intihar edenler bana göre… Bu kadar salakça sisteme inanmasalar, hiçbir insanın aç ve açıkta kalmayacağını bilirlerdi…

Bana göre bu tür intiharlar saçmalık… Kafamda yaşama değil, oyuna veda olayı için başka yollar olduğunu tartışırım hep: Ve derim ki belki buda bir oyun… Üstelik daha bile güzel olabilir bu oyun… Kısaca şöyle söyleyeyim; eski oyundan ve oyuncaklardan kurtulma olayı olsun bu oyunun adı… Bazı durumlarda, bazı şeyleri söyleyebilmek olsun yani:

-Müdüre, patrona tam o bağırırken; hoşça kal!

-Sorumlu olduklarınız size yüksek perdeden sorumluluklarınızı hatırlatırken; bundan sonra sıra sizde!

- Hakim sizi yargılarken; haklısınız, beni soyutlayın toplumdan!

-Sevdiğiniz sizi aşağılarken; sevginizi geri alın lütfen!

-Sevginiz karşılıksız çıkınca; sevginizi iade ediyorum!

-Toplum sizi aforoz ederse; toplumsal olmaktan bıkmışım demek ki!

-Bundan sonra nerde kalırsan kal, nerde yer içersen iç denildiğinde; en özgür yaşam sokaklarda!

-Hangi kutsal nedenle olursa olsun köşeye sıkıştırıldığınızda; nankörlük kavramı dışında bir kelime olmalı!

-Adres mi?; Ben istemedikçe haberleşmeyi yasaklıyorum!

İntihar etmek yerine sokaklar, dağlar daha güzel yerler bence… Üstelik yanınızda birlikte götürmeyi düşündüğünüz insanlara bir şans vermiş olursunuz… Katil olmaktan kurtulursunuz… Kim bilir belki sokaklarda eski kaybettiğiniz oyuncakları bulursunuz…

 
Toplam blog
: 615
: 948
Kayıt tarihi
: 25.06.10
 
 

1959 Denizli doğumluyum.. İ.Ü. İktisat Mezunuyum.. Emekliyim ve hala çalışıyorum.. Yaşam bizden önce..