Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ekim '06

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

İntikam ateşiyle yanıp kavrulmak!...

İntikam ateşiyle yanıp kavrulmak!...
 

''Allah bel..nı versin'' diyordu genç kız ağız dolusu... ''Ama yoook! O kadar kolay değil! Gösteririm ben gününü, beklesin bak! Dünyasını başına geçirmezsem adiyim. Altı ay bunun için mi emek verdim ben ona?!!'' Ve arkadaşı arada teselli (!) cümleleri ile bu söylenen genç kızı yatıştırmaya çalışıyor, haklılığını göstermeye çalışarak verdikçe veriyordu gazı genç kıza... O gaz verdikçe kız söyleniyor, kız söylendikçe arkadaşı teselli ediyordu... Neler konuşmadılar ki aralarında... Çocuğu ailesine nasıl rezil edeceğinden, şimdi birlikte olduğu kızla ilişkilerini fitil fitil burnundan getirmeye varan bir araba dolusu planlar yapılıverdi yarım saat süren yolculuk boyunca.

Mecidiyeköy’den otobüse binmiş, Kadıköy’e doğru yol alıyorduk yapılan planlarla birlikte. Bu kızcağızlar yaptıkları kapkara hesaplarla içlerini kararta dursunlar, onların karanlığına inat, yazdan kalma ışıl ışıl bir gün vardı dışarıda oysa.

Genç kızları mecburen dinleyerek ve ister istemez yaptıkları planlara ortak olarak yaklaşıyorduk Kadıköy’e doğru. Bir ara cep telefonunu çıkarttı genç kız ve kendisinin eski sevgilisine, eski sevgilisinin de kendisine çektiği mesajları okuyordu yanındaki tesellicibaşı arkadaşına. O okudukça da arkadaşı ''Oturtmuşsun lafı valla, aferin! Bundan da bir şey anlamazsa yuh artık! Keşke şunu da yazsaydın..'' diyerek arkadaşının unuttuğu detayları hatırlatıyordu aklı sıra!

Nihayet Kadıköy’e varmıştık ve nihayet istemeden ortak edildiğim bu saldırı ve intikam timinin bir elemanı olmaktan da kurtulmuştum işte! Özgürdüm artık! Onlar da istediği gibi düşünmekte ve kafalarını, bana göre aptalca bir dolu yükle doldurmakta özgürdüler! Deniz tarafına doğru yürürken ve oturabileceğim bir bank aranırken gözlerim, ister istemez el ele veya sarmaş dolaş dolaşan çiftleri seçmeye başladı bir anda (Hani algıda seçicilik derler ya?!)…

Çoğunun arasında bir sorun yoktu şimdilik ve birlikte olmaktan mutlu gibi görünüyorlardı. Az önce ortak olduğum diyalogun da etkisiyle ''ne kadar sürecek acaba'' diye geçirdim kafamdan.. Şimdilik dostça birleşen bu eller ve yürekler, ne zaman birdenbire sıkılı yumruklara dönüşecekler ve birbirlerinden nefret etmeye başlayacaklar? Ve şimdilik sevgi sözcüklerine aracılık eden diller ne zaman ve nasıl hakaret sözcüklerini dillendirmeye başlayacaklar? İşte ''neden'' kısmından ziyade ''nasıl'' kısmı beni daha çok ilgilendirmeye başladı o anda...

Çünkü biliyordum ki her kesin kendince bir nedeni oluyordu iyi veya kötü... Herkes ayrılıkları, kopuşları bir şekilde kendince bir zemine dayandırarak, nedenini biliyordu. Ama şeklen böyle mi yaşanmalıydı ayrılıklar peki? Böyle çirkince hesaplaşmalara dönüşmeliydi?!

Bence hayır...

Biten bir ilişki üzerinde hala (hoş veya nahoş) bir takım planlar yapılıyor ise, bilinmelidir ki o ilişki henüz bitmemiştir. Yani miadını henüz doldurmamıştır! Hala düşünülüyorsa, hala üzerinde belli hesaplar yapılıyorsa ve hatta üzmek dahi bu planlara dahilse fark etmez. Üzmeyi planlıyoruz diye o kişi bizim için umursamadığımız bir kişi konumunda değerlendirilemez. Üzmek veya mutlu etmek! Veya kızdırmak, zor durumda bırakmaya çalışmak! Bütün bu çabaların ve planların altında yatan tek bir gerçek vardır ki, o da ''O kişinin bizim için henüz, hala bir şeyle ifade ettiği'' gerçeğidir...

Peki hala bizim için bir şeyle ifade eden birine karşı bu kin, bu öfke neden? Ne geçecek elimize? Kim taçlandıracak bu başarı(!)mızı?!... Kim bundan faydalanacak?

Biz mi karşı tarafı üzdük ve zor durumda bıraktık diye mutlu olacağız veya karşı taraf mı yapmaya çalıştığımız şeyden ders alacak?

Benim üzme çabalarımdan ders alabilen birinin(ki yok böyle birileri zaten) yarın bir gün bana ne faydası olacak? Kendi kendimi huzursuz etmekten başka, nasıl bir tatmin duygusuna yol açacak içimde?!...

İşte tüm bunları düşündüğümde ayrılan çiftler ve birbirleri hakkında söylediklerine, değerlendirmelerine kulak kabarttıkça çok üzülüyorum. Enerjilerini o kadar gereksiz yere ve öylesine negatif elektriklerle harcıyorlar ki! Ve bir şeyler yaparak karşı tarafı yıpratmaya çalışırken, kendilerini öylesine negatif bir enerjiyle donatıyorlar ki!

Tek söyleyebileceğim şu;

Eğer bir insan bizim için hala bir şeyler ifade ediyor ise bırakalım bu olumlu yönde olsun! Onu kazanmaya çalışalım.Hayatımızın bir parçası olarak bizim yanı başımızdaki yerini alsın. İster sevgili, ister arkadaş, ister komşu..Fark etmez! Yeter ki bizim için bir şeyler ifade eden bir ''insan'' olsun yeter! Ömür boyu beraber olma şansımız olmasa bile, birlikteyken paylaşılan güzelliklerin anılarımızdaki birlikteliğine imkan tanıyalım o halde! Bırakalım güzel yanları ile, hoş yaşanmışlıkları ile anılarımızda yaşasın!

Ne kaybederiz ki?

Diğer türlü, aklımız sıra ders vermeye ve sözde üzmeye çalışırken, asıl üzdüğümüz, asıl yıprattığımız kendimizden başkası değil! Sadece ve sadece kendi enerjimizi ve zamanımızı boş yere harcamış olmaktan başka kazanacak bir şey yok!

Haa? İlla ki ders mi vermek istiyoruz?

O zaman unutmamalıyız ki, bir insanı en çok üzebilecek şey ''kayda alınmama'' durumudur! İşte o zaman gerçekten üzülür bir insan!
Ne yapmaya çalışırsa çalışsınlar, ne kadar üzme gayreti içinde olursa olsunlar, kayda alınmadıkları, önemsenmedikleri sürece bu çabalarının bir sonuca ulaşması mümkün değil! Bu hemen herkes için geçerli!

Bana değer vermediğini düşündüğüm veya böylesi davranışlarına tanık olduğum birine, ben neden değer verip intikam almak isteyecekmişim ki?

Zamanıma ve enerjime yazık değil mi?!.

Ben işte böyle intikam (!) alıyorum! Hayatın en büyük intikamı da bu! Çünküüüüüü;

İntikamların en büyüğü, karşımızdakine intikam almaya dahi değmeyecek kadari değersiz ve anlamsız olduğunu hissettirmektir!

 
Toplam blog
: 117
: 2206
Kayıt tarihi
: 22.06.06
 
 

1969 İstanbul'unda açmışım gözlerimi bu dünyaya... Ege Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu, şimd..