Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Kasım '09

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

İntizar mektubu!

İntizar mektubu!
 

Size yazılmış mektuptur bu! Adına İntizar Mektubu dedim.

Siz ne derseniz deyin âdem soyları!

Kaç kişiniz, siz bilmezsiniz ancak ben bilirim çünkü hiç taşımadım sizin yaşamlarınıza ve bana ne olduğunu hiç bilmediniz. Ana rahminden yeni doğan süt kokmaya hazırlanan bir bebek kadar temiz tuttum bana ait olduğunu sandığım kucaklarınızı. Oysa hiç biriniz, hiç biriniz bana ait bir kucak, bir köşk, bir saray yapmayı beceremediniz yüreğinize.

Ta ki, benim tertemiz tutmaya çalıştığım o yaşamları kendi ellerinizle, kendi belleklerinizle, kiminiz kendi belinizle, kiminiz kendi dilinizle kirlettiniz. Her defasında, üzerime sıçrayan pisinizden lekenizden arındırdım derimi yüreğimi ve şimdi bakıyorum, derimi ve yüreğimi kazıya kazıya hiç kalmışım! O nedenle bu mektup! O nedenle İntizar Mektubu!

Ya siz ne kaldınız? Bir gece yarısı telefondaki ses; ‘eskilere gittim aradım, senden bahsettik aradım, sesini duymak, istedim aradım, rüyama girdin aradım, mailleri gözden geçiriyordum aradım, resimlere bakıyordum aradım’ diyen ses olarak benim koyduğum yerde kaldınız!

Hiç biriniz o bahsettiğiniz ve her birinizin ağzından dolu dolu çıkan adam gibi olarak arama nedeninizi söylemeyi bile beceremediniz! Sebepsiz, nedensiz içimden geldi aradım diyemediniz! Çünkü nedenleriniz vardı söyleyemezdiniz, bir neden uydurmak gerekirdi daha önce uydurduklarınız gibi! Yani tertemiz değildiniz ya hani, temiz gidemediniz ya, bana ait her şeyi kirleterek gittiğinizden, sebepsiz arayamazdınız cesaret edemezdiniz!

Kaç kişiniz biliyor musunuz? Hiç bilmediniz! Ama ben hiç unutmuyorum şimdi o sayıyı! Daha dün gibi. Kiminizse bugün gibi. Akarken biriktirdiğimden kirlerinizi, unutmadım ben. Ve bu gece, her birinizin giderken döktüğü timsah gözyaşlarını çıkardım sakladığım kavanozdan, hani beni koyduğunuz o en nadide köşeden, yerimi değiştirmek için tek hamlede, tek seferde yerinden aldığınız ve bozulmuş diyerek attığınız kavanozlara benzettiğiniz biçimde, size ait o timsah gözyaşlarını çıkardım yerlerinden. Oturdum ve her tarafa yaydım! Her birinizin sesi geçti kulağımdan ve o sese heybet veren ifadeniz geçti gözlerimden. ‘Benim gibisini bulamazsın diyen, adam gibi adamım işte diyen, senin için yapamayacağım hiç bir şey yok diyen ve en eğlencelisi de, seninle evlenmek istiyorum diyen o heybetli duruşun ağız dolduran ifadeleri tek tek geçti kulağımdan. Ama bakıyorum da, siz bir tane değilsiniz ki! Birbirinizden hiçbir farkınız yok! Benim sadece gözlerimi değil, yüreğimi de bağlasalar, sana okuyacağımız hikâyelerin kahramanları hangi özellikleri ile birbirinden ayrılır diye bir soru sorsalar, ben son şık olan, hiç biri derdim biliyor musunuz?

Oysa ben hepiniz için farklıydım değil mi? Hani hele giderken, son cümlelere takılan, yerin başka olacak derken o çipil çipil olan zorla buğulanan gözlerinizden birer damla yaş getiren olduysa, farkını orada ortaya koyduğunu sanarken, benim yüreğim ve beynim aynı anda aynı cümleyi tekrar ediyordu! Ama senin hiç farkın olmadı! Ya da yaş getiremese de gözlerinden bu cümleyi söyledikten sonra başını öne eğip gözlerini bir yere sabitleyerek derin derin soluyanınız ya da, suskunluğa ve sanki çaresizliğe teslim olmuşçasına perişan görünmeye çalışanınız içinde benim beynim ve yüreğim aynı anda aynı cümleyi söyledi. Yani, ama senin hiç farkın olmadı!

Hepiniz melek yaptı önce beni, sonra bir tane yaptı, sonra unutulmayacak yaptı, daha sonra birden benim gözümdeki yüreğimdeki yeriniz geçti zihninizden arkadaşlık oyununa, dostluk oyununa girmelere kalktınız, kendinizce üzüldünüz bana değil mi? Ya sonra? Ben istemediğimde birden, o melek, bir tane, unutulmayacak dediğiniz kadına veryansın ettiniz tepkilerine kızdınız! Yokluğunuzun yaşamımda felaket olacağını sandığınızdan peki, sen bilirsin, nasıl istersen tavırları koydunuz! Ama o vakit de beni değil kendinizi düşünüyordunuz! Çünkü benim yolumdan ayrılıyordunuz ancak alışkanlıklarınızdan hemen kopmak zor geliyordu, sebepsiz nedensiz bana ulaşamayacağınız için, arada o sahte arkadaşlık sıfatını geçiş kapısı olarak tutmayı seçiyordunuz!

Kiminiz eğer başka bir yüreğe de gitmiyorsa, bu alışkanlık halinden daha yavaş toparlanmayı seçtiğinden, yakınından etrafından beni ayırmıyordu. Ya da bu fark edilmesin diye, yola çıkmış olsa da, her gün beni yokluyor, her gün bir neden oluyor bir şekilde bana uzanmayı seçiyordu! Asla hayır diyemeyeceğim, ret edemeyeceğim gerekçelerle vuruyordunuz beni. Kapılarım kapandığında yumrukluyor yumrukluyor hemen vazgeçip asıl halinize kendi olduğunuz biçiminize ve elbette ki benim hiç bilmediğim bilmek istemediğim halinize dönerek uzaklaşıyordunuz. Beni kimseyle bir tutma diyordunuz! Bunu sen istedin, madem böyle hakkını helal et deyip erkekçe gidiyor gibi yapıyordunuz. Neden böyle diyorum, çünkü siz gittiğinizi sanıyordunuz!

Hak istiyordunuz benden, helallik istiyordunuz! Neden? Sizin Allah korkunuz var mıydı ki? Yoksa son dakikada size edeceğim bir intizar yaşamınıza leke olacak diye mi ya da, içlendikçe ben, acıdıkça içim sizden sonra arkanızdan intizar olmasın diye mi istiyordunuz?

Hiç biriniz bilemediniz ki; benim olmayanı ben veremem! Hakkı, helali ben dağıtmıyorum ki senin olsun helaller diyeyim, haklar diyeyim. Ses etmediğimde bir biçimde konuyu oraya getiriyor birden dinden imandan gelen bir adama benziyordunuz! Ama siz âdem soyundan geliyordunuz ve biz kadınlar bunu hep biliyorduk! Yani siz günahı işledikten sonra hak istiyordunuz!

Ve işte bir ses oluyordunuz telefonda bir süre sonra! O ses her şeyi ile tamamen yaşamımdan çekilip, derin uzun sessizliklerin arkasından geliyordu hep! Ya yaşamda bir şeyler iyi gitmediğinde, ya terk edildiğinde, ya mutsuzken… Hala koyup gittiğiniz adreste miyim yani sizinle yaşayıp yaşamadığımı öğrenmek için, belki o vakitlerde gerçekten dinden imandan geçerek vicdan için, gerçekten hak helal için o ses oluyordunuz. Ama hiç biriniz birbirinizden farkınız olmadığını bilmiyordunuz!

Tüm klişe cümleleri duydum her birinizden! Timsah gözyaşlarınız biriktirdiğim kavanoz gibi, klişe cümleler çöplüğüne dönen ömrümü temize çekmek için çıkardım hepsini ardı arda dizdim.

Seni unutmayacağım, benim için yaptıklarını unutmayacağım, bir gün başka biri ile olsam da evlensem de yerin hep bende aynı kalacak, sen bana fazla iyisin, ben seni hak etmiyorum, çok temiz ve çok iyisin, sana yalan söylemekten mutsuz oluyorum, sende duyduğum huzuru hiçbir yerde duymadım, seni sevdiğim gibi hiç kimseyi sevmedim… Diye buradan Tunaya köprü olacak kadar uzunlukta sıralanan cümleler… Ve ben, benim için sıralanan o cümlelerin üzerini neyle kapadım her defasında? Madem böyleydim de rahat mı battı? Ya da daha ne istedin de gitmeyi seçtin yalancı! Cümlesi ile kapadım gönlümün üzerini.

Bugün herkesi tıktığım, sıkıştırdığım yerden çıkardım. Hepiniz için tek bir mektup yazmaya karar verdim! İntizar mektubu dedim ismine de… Hepinizin bir şekilde haberi olacak bu mektuptan. Ve ilk okuduğunuzda benim için yazmamıştır diyeceksiniz, ikinci defa okuyun ya da okumayın aklınızda içinizde yüreğinizde kalacak! Kalsın diye yazıyorum çünkü!

Her şeyin sınırını evlilik olarak tanımladınız! Evli iseniz, eşinizin her şeyi söylemeye yapmaya hakkı varmış gibi davrandınız! Oysa benim sınırım evliliklerle değil, katlanabilirlilikteydi! Siz bu katlanma sınırını, evlilikle kıyasladınız! Evli miyiz diye başlayan ya da biten o sefil o zavallı cümlelerle! Ne kadar acıtıcı olduğunu bilmediniz! Yani ben sizin eşiniz değildim ne hakla böyle şeyler söylüyor ya da yapmaya cesaret ediyordum değil mi? Benden sonra evlenmiş olanlar; siz eşinize şimdi ne diyorsunuz? Eşiniz olduğu için mi katlanıyorsunuz da o cümleyi söylemiyorsunuz? Yoksa bu defa çocuklarınız var da onları mı sınır tutuyorsunuz?

Siz sadece kendinizi sıkışmış gördüğünüz anda bu cümleye sarılan adamlardan oldunuz! Bunun peşine takılarak cesaret verdiniz kendinize! Ama sizin de benim de bildiğim gerçek ki; evlenmiş olsanız da olmasanız da hepiniz için tek kaldım! Neden? Çünkü sizin gibi olmadığım için! Yüreğiniz hırpalandığında, yaşamınız hırpalandığında, canınız yandığında ilk ben geldim aklınıza! Ve geleceğim! Çünkü ben sadece kadın değildim! Her birinizin yaşamı içinde sağduyunuz, sağ kolunuz, huzurunuz, güven alanınız temiz kalan yanınızdım! Size ait olan ömür içinde hepsini bir arada bulabileceğiniz bir köşkü yok edip gittiğiniz için, aklınızda kalan tek ben oldum ve olacağım!

Her birinize ait bir şarkım var! Şimdi hepsini peş peşe dinliyorum. Ben hepinizin yaptığını unuttum ta ki, bir benzerinizle karşılaşıncaya kadar! Ve şimdi aldım önüme hepinizi hesaplaşıyorum! Giderken yaptıklarınız için, kalırken yaptıklarınızla, gittikten sonra yaptıklarınızla, benim için yapamadıklarınızla beni kıyasladıklarınızla, beni acıttıklarınızla, incitip üzdüklerinizle sizleri yüz yüze getiriyorum! Her biri ile tek tek hesaplaşıyorum! Siz düşünün şimdi, neler yaptınız bana? Nelere karşı savaştırdınız beni, ne kadar güldürdünüz yüzümü, ne kadar tuttunuz elimi, ne kadar vazgeçilmez noktasına yaklaştırdınız ne kadar dürüst ne kadar gerçek, ne kadar doğru, ne kadar adam gibi adam oldunuz da benden hak helal istemeye yüzünüz tuttu? Bana ne verdiniz alıp götürdüklerinizin karşılığında? Aşk karşılıksızdır değil mi? Sevgi karşılıksız vermektir değil mi? O sebeple ben acıdım zaten! Karşılık hiç beklemediğimden, mükâfat istemediğimden! Her ne olursa her söze ikna olduğumdan değil mi?

Hiç pişman değilim ben kadın gibi kadın olmaktan! Bir defa gönlümü versem bir âdem soyuna aynını yapardım demiyorum artık! Benim devrim geçen yüzyılda kalmış çünkü! Şimdi neredesiniz?

Kiminiz sevgili eşinizle evciliktesiniz, kiminiz bin bir çeşit flört biçiminde sözde kimseye gönül vermeden kimseye ümit vermeden arkadaşlıklar ediyorsunuz, kiminiz yeni yeni aşklar peşinde… Her nerede olursanız olun; kendinizle baş başa kaldığınız her an aklınızdayım değil mi? Alışın! Bu böyle olacak ömrünüz boyunca! Hiç bir şey yolunda gitmeyecek, dost meclislerinde bir ah aldım ama kim diyeceksiniz, kiminizde ben biliyorum kimin ahını aldığımı diyeceksiniz, kiminiz tek kendimi affetmediğim şey, birine bir şey yaptım, onu nasıl yaptım bilmiyorum ama oradan beridir taşıyorum ben bu yükü o sebeple hiç bir şey iyi gitmiyor diyeceksiniz. Adım düşmeyecek belki dilinizden ancak içinizden geçeceğim ya, o anda önünüzdeki kadehe uzanacak eliniz. İşte o anda ben dolacağım o koca ağzınıza ve aldığınız yudumun acısı değil ben çökeceğim ciğerinize. Böyleydi zaten değil mi? Bunu da söylediniz defalarca bana değil mi? Kiminiz daha o vakte gelmedi dilerim gelmez diyemeyeceğim. Çünkü hepinizi aynı biçimdesiniz, birbirinizden farkınız olmadı ki! Benim şimdi her biriniz için koyduğum her kadehte ve o kadehten aldığım her yudumda, siz çöküyorsunuz ciğerime. Size saldığım umutlarım yanıyor içeride, sizde harcayıp tükettiklerimi geri kazanamadığım çöküyor içime…

İntizar mektubu dedim ya, sizlerden geriye kalanı çıkardım dedim ya, bilin ki, ömrünüze saldım bu geceden sonra intizarımı! Neden? Benden alıp gittiklerinizi yerine koymayı beceremediğim için! Ben eksildim ya, siz tamamlanamayın daha! Bana bunu nasıl söylersin demeyin hiç biriniz! Çünkü yine beynim ve kalbim aynı cümleyi söyleyecek! Senin bir farkın yok ki! Kiminiz çok önceleri kiminiz sonraları yaşamaya başladınız, başlayacaksınız söylediğim her bir kelimeyi! Çünkü siz benden giderken, benden almadınız intizarı. Benim anamdan aldınız! Babam annemi bırakıp gittiğinde annemin intizarı olmuştunuz hepiniz! Kızlarımın bir damla gözyaşını ziyan edenin ömrüne ver bu acıyı demişti! Ve şimdiye dek, anamın intizarı ile yürümeye çalışırken, bu geceden sonra benim intizarım oldunuz!

Şimdi hepinize sesleniyorum!

Ümitlerimi aldığınız için, hayallerim sizin toprağınıza gömüldüğü için, birinizin diğerinizden farkı olup da kalmayı beceremediğiniz için, benim kabuk tutan yaralarımı her defasında yok etmeyi vaat edip aksine kaldırdığınız için, hiç biriniz verdiği sözü tutamadığı için, adam olmayı sadece dilinizde ve belki bana sözde iyi olmakla sınırladığınız ama adam gibi bir kadına bakmayı, adam gibi bir kadını sarmayı, adam gibi bir kadına adanmayı bilemediğiniz, adam gibi gitmeyi beceremediğiniz, adam gibi dürüst olamadığınız için, adam gibi emanetinize sahip çıkamadığınız için, kendimi her defasında size inandırmak zorunda bıraktığım ve her defasında beni yanılttığınız için, her birinizin ardından kendimi yüreğimi derilerimi kazıya kazıya geriye benden hiçbir şey kalmadığı için, insanlığımı, kadınlığımı, yüreğimi, sevgimi, aşklarımı kullandığınız ve sıkıştığınızda gitmeyi seçtiğiniz için,

yani maalesef pek farkınız olamadığı için diğerlerinden, yaşamınızda intizarım var artık!

Üstat ne demişti?

En güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
Ben sokakta rastlasam bile tanımayım diye
en güzel günlerimin bu üç mel'un adamını
yer yer tırnaklarımla kazıdım
hatıralarımın camını..
En güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
Biri sensin,
biri o,
biri ötekisi..
Düşmanımdır ikisi..
Sana gelince...
Yazıyorsun..
Okuyorum..
Kanlı bıçaklı düşmanım bile olsa,
insanın
bu rütbe alçalabilmesinden korkuyorum..
Ne yazık!..
Ne kadar
beraber geçmiş günlerimiz var;
senin
ve benim
en güzel günlerimiz..
Kalbimin kanıyla götüreceğim
ebediyete
ben o günleri..

En güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
Biri sensin,
Biri o,
biri ötekisi...
Kanlı bıçaklı düşmanımdır ikisi...
Sana gelince...
Ne ben Sezarım,
Ne de sen Brütüssün...
Ne ben sana kızarım
ne de zatın zahmet edip bana küssün..
Artık seninle biz,
düşman bile değiliz..

Şimdi işte kimdir, hanginizdir seçin kendinizi gitsin…

Dedim ya, farkınız yok birbirinizden.

Yani sen, yani sen, yani sen, yani siz de herkes gibisiniz!

**Nazım Hikmet Ran'dan alıntı yapılmşıtır.

 
Toplam blog
: 10
: 1167
Kayıt tarihi
: 05.07.09
 
 

Akademik olarak Alman Dil Bilimcisiyim. Eğitim alanında serbest olarak faaliyet göstermekteyim. Geli..