Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Eylül '09

 
Kategori
Sosyoloji
 

İp uçları 1

İp uçları 1
 

Haremilerin saltanatını yıkabilmek... Bekle bizi Anadolu!


1861-65 Amerikan iç savaşı; çıkış nedenleri, tarafların yapıları ve sonuçlarıyla günümüz Türkiye’sindeki bazı sorunların üstüne ışık tutabilecek bir kaynak oluşturuyor. Bu süreci dikkatle incelersek, Türkiye’nin günümüzdeki sorunlarına aradığımız çözümlerin bulmasında bize yardımcı olacaktır.

19. yy ortalarında ABD ekonomisi, büyük ölçüde tarıma dayanıyordu. Tarıma bağlı olan ve insanoğlunun diğer ihtiyaçlarını da gidermeye yönelik olan sanayi henüz emekleme düzeyinde olmakla birlikte hızla ilerliyordu.

Tarıma dayalı ekonomisi olan eyaletler, irili ufaklı yüzlerce çiftlikten oluşuyordu. Tarımsal mekanizasyonun olmadığı bu dönemde yüzlerce dönümden oluşan çiftliklerin iş gücünü karşılamak büyük bir emek gerektiriyordu. Tarım için gerekli olan işgücü, Afrika’dan kaçırılarak ABD’ye getirilen ve köleleştirilen insanlardan karşılanıyordu. Çünkü o dönemin ABD’sinde karın tokluğuna çalışacak insan gücünü bulmak olanaksızdı. Kolonileri kuran insanların ortak hedefi karınlarını doyurmak değil, zengin ve efendi olmaktı. Kölelik, ABD’nin o dönemki oluşan neredeyse tüm tarımsal üretimindeki işgücünün kaynağıydı. Henüz enerji yataklarıyla ilgili ciddi gelişmeler yoktu. Ülke, kıtanın batısına doğru yeni topraklarla genişliyordu. Yeni eyaletler kuruluyordu.

ABD’nin yaşadığı bu dönemdeki sosyoekonomik gelişim sürecini Türkiye Cumhuriyetinin ilk yıllarına benzetebiliriz. O dönem sanayi bizde de neredeyse hiç yoktu. Zamanla batı ve batıya yakın bölgelerimizde, özellikle Marmara bölgesinde sanayi yerleşmeye başladı. Batı, hem sanayide hem de tarımda modern bir şekle dönüşme çabasıyla her geçen yıl daha da gelişerek günümüze geldi. Fakat bir türlü Gaziantep’in doğusuna kayda değer bir şekilde geçemedi. Doğu bölgelerimizde sanayi düşük düzeyle kalmakla birlikte tarım ve hayvancılık ağırlıklı olarak bir noktaya kadar yaygınlaşarak durdu. Ardından birçok etkenin üst üste binmesiyle gerileme sürecine girdi. Özellikle güneydoğu bölgemizde, Kemal Sunal filmlerinde kara mizahını izlediğimiz ağalık düzeni, tıpkı ABD’nin İç savaş öncesindeki güney eyaletlerindeki haliyle günümüz Türkiye’sinde de sürme çabasını gösterdi… Bizim zencilerimiz ise köylülerimizdi. Ağa; köyün, çiftliklerin ve toprakların sahibiydi ve isterse köyünü ve topraklarını satardı. İçindeki insanlarla birlikte satardı. Ağa; kimin kiminle evleneceğine kadar karar verebilecek olan tek sahipti. ABD’deki kölelerin yerine bizim ‘Marabalarımız’ vardı. Davarolarımız, Hıyarolarımız, uçkur ve kan davalarımız vardı. Bu gün, Bilge köyünde yaşanan katliamla, sosyolojik anlamda, Somali’deki kabileler arasında yaşanan katliamlar arasında hiçbir fark yoktur. Dolayısıyla, Aden körfezini mesken tutan korsanlarla da Kandil dağını mesken tutan eşkıyalar arasında derilerinin rengi dışında hiçbir fark yoktur. Somali’deki her çocuğun rüyasında yetişkin olunca ‘korsan’ olmak, güneydoğudaki çocuklarımızın rüyalarında da yetişkin olunca ‘gerilla’ olmak vardır. Tıpkı 1800’lü yıllarda Amerika’da gözlerini açan her zenci bebeğin farklı düşler kurması gibi…

Bu bloğu okuma fırsatı bulan arkadaşlarımdan, eleştiriler getirmeden önce, sıkı bir düşünce antrenmanı yapmalarını dilerim. Bu blog, basit te olsa sosyolojik bir çalışmadır. Konu biraz uzayacağa benziyor. Amacımız samimi çözümler üretmek.

Çözüme geçmeden önce paylaşmak istediğim düşüncem şu. Mustafa Kemal’imiz öldüğünde ne yazık ki 57 yaşındaydı. Keşke biraz daha uzun yaşama olanağı olsaydı. Eğer yaşayabilseydi, Güneydoğu sorununu oluşturan feodal yapıyı da değiştirmiş olacaktı inancındayım. Böyle bir varsayımın hiçbirimize bir faydası yok elbette. Önderimiz, Kurtuluş Savaşımız sırasında da ölebilirdi. O zaman yenik mi düşecektik? Elbette hayır. Ya da kaybetseydik bu kimin suçu olacaktı? Demek ki her şeyden önce başarılarımız kadar başarısız olduğumuz konularda da kendimize karşı dürüst olmalıyız. Ne yazık ki, Cumhuriyeti kuran güç, birçok etkenden dolayı Güneydoğudaki feodal yapıyı değiştirme olanağını bulamamıştır. Ve bu durum her zaman Türkiye’nin yumuşak karnı olarak kalmıştır.

Öyleyse ne yapmalıyız?

Dilerseniz bunu da 2. bölümde ele alalm…

 
Toplam blog
: 153
: 1481
Kayıt tarihi
: 16.09.06
 
 

Tıka basa dolu bir adam değilim. Balığı gördüysem derine inerim. Uzun süre gölgede kalamam. Okuru..