Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Aralık '15

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

İp ve Makas

İp ve Makas
 

Az bir süre sonra takvimde yıl değişecek.
Korkunç bir süratle tükeniyorlar.
Hem tüketiyoruz hem de zamana karşı direnmeye çalışıyoruz var gücümüzle. 
 
 
Sahi neden var zaman denen kavram?
Ya da nedir gerçekte zaman kavramı?
Bir gün, bir ay, bir yıl ya da ömür dediğimiz şey nedir?
 
 
Bu dünyada zaman sayılardan ibaret ve sayılar ardı sıra bir ekranda akıyor sanki...
2015 bitiyor, sırada 2016!
Kaç yaşında isek bir yaş daha eklenecek.18' se 19, 55'se 56, 89' sa 90 olacağız.
 
Geçtiğimiz haftasonu Ali Poyrazoğlu'nun " Ödünç Yaşamlar" isimli oyununu izledim İzmir AKM' de.
Sonlara doğru kendi tiyatrosunda 2 genç tiyatrocuyla aralarında geçen esprili bir diyaloğu anlattı.
Öğrenciler tam sahne öncesi ellerinde bir iple yanına gelmiş demişler ki:
 
-Hoca kaç yaşındasınız? 
 
Poyrazoğlu  önce cevap vermek istememiş, ısrar etmişler. Bunun üzerine 64 demiş.
 
Öğrenciler hemen ellerindeki ipi germişler, demişler ki : 
 
-Hoca bu ip 90 cm. Bunu bir ömür olarak düşünürsek  uzun bir süre! 
 
Ardından gençlerden biri,  diğerine demiş:
 
-Kes şimdi burdan 64 cm. 
 
Kesmişler, kalan ipi Poyrazoğlu'nun eline verip, demişler ki:
 
-İşte bu kadar kaldı!
 
Kıssadan hisse!
 
İpimizin uzunluğunu ve  nereden makas yiyeceğini bilmediğimiz için her anı içini doldurarak, güzel yaşamak lazım.
 
Siz öyle yaşamak isteseniz, kendinize öyle bir alan yaratmak isteseniz de  şartlar izin vermiyor öyle değil mi? Baksanıza ülkemizde yaşananlara.
 
Çocuklar ölürken, her gün bir cenaze haberi duyarken, bir yandan iç çatışma, şehirlere inen terör, yerlerinden, yurtlarından olan insanlar, yaşama, korunma hakkı, eğitim hakkı elinden alınan çocuklar, işsizlik, parasızlık ve moralsizlik çığ gibi büyürken mutlu olmayı bir yana bırakın, bunu kendimiz için dilemek bile ayıp gibi...
 
Nasıl güzel yaşayacağız, nasıl anlamlı ve mutlu bir hayat süreceğiz o zaman?
Ülkeyi ve dünyayı tek başımıza kurtaramayız ama devekuşu gibi başımızı kuma gömüp de yaşayamayız. 
Hem  kendimiz hem de yaşadığımız yer ve elimizi uzatabileceğimiz insanlar için yeni ve iyi bir şeyler yapma gayreti içinde olmalı o zaman.
Kendi çapımızda, ufak da olsa hayata katma değer katacak eylemler yani. 
 
Düşmanlıktan, nefretten, bencillikten, vurdum duymazlıktan sıyrılıp, ruhları temizlemeli.
Doğru tanım belki de bu! 
Yaşadığımız çevreyi kirleten bütün zehirli maddeler gibi amaçsızlık,  umutsuzluk, duygusuzluk da bizi zehirliyor.
 
Almanya’da bir hayvanat bahçesinde; dünyadaki en tehlikeli tür diye yazan bir bölüm olduğunu ve içeriye girildiğinde sadece ‘ayna’ olduğunu görmesek de  çoğumuz duymuşuzdur. 
Evet, insanoğlu eğer kendini temizleyemez, önce kendini iyileştiremezse türlerin en vahşisi, en acımasızı ve en tehlikelisi gerçekten. Önce etrafını, sonra da kendisini katlediyor.
Her gün onlarca örneğine tanık oluyoruz.
 
Rakamlar hızla akıyor, ip kısalıyor...
"Hep ben", " önce ben" demeden... " Bana ne? " demeden... " Bana mı kaldı? " demeden...
Karşılık beklemeden...Hesap yapmadan...Sadece görmek, fark etmek ve harekete geçmek gerek.
Dünyadan hırsla koşarak değil, çevresine bakarak yürüyerek geçmeyi seçenlerin neşesine, bilgisine, iyiliğine ihtiyaç var.
 
Zor durumda olan bir çocuğun okul masrafına destek olmak, ihtiyacı olan bir insanı doyurmak, giydirmek, yaşlı ve hasta olana biraz vakit ayırmak, birine kitap okumayı ya da bir şiiri sevdirmek, birisine yardım etmek, yaralı bir hayvanı iyileştirmek, bir çiçeği sulamak, derdi olan birini dinlemeye vakit ayırmak, selam vermek, birinin iş bulmasına yardımcı olmak, gülümsemek, aramak, hediye vermek, misafir etmek mesela...
 
Böyle küçük incelikler aslında çok büyük farklar yaratıyor birleştikçe...
 
Her yeni yıl yaklaşırken " yeni yıl bana şu istediklerimi versin, bana şunları getirsin"  diye hayal ederiz ya hani.
 
Bu dileklere, " Gelen bu yeni yılda ben ne verebilirim? Ben dünyama nasıl bir güzellik katabilirim? " düşüncesini de eklemek, yaşadığımız ve paylaştığımız hayatı hem bizim hem de başkaları için daha güzel hale getirebilir.
 
Yaşamdaki en büyük ikramiye bana göre önce sağlık, huzur, gerçek dostlarla, gerçek aşkla ve güzel anılarla dolu yıllara sahip olmaktır.  Bunun şartı da, almayı istediğimiz kadar vermeyi de bilmek sanırım. 
 
Herkese böyle bir  2016 dilerken bir de şarkı hediye edeyim Mehmet Erdem' den:) 
Vaktiniz olunca bir ara dinleyin.
 
Haydi gel gidelim eski günlere 
Bak herkes çok mutlu 
Ne gerek var kedere 
Bırak artık kavgayı 
Şimdi barış benle 
Yiyeceğim üç lokma huzur yoksa nafile
Doğru yanlış ararken 
Kırma kimseyi değmez 
İnsanı mutlu etmek hiçbirşeye benzemez 
Sen bulamadın ya aşkı yok zannetme 
Aramaya devam et 
Bekliyordur bir yerde 
Vakit geçer olursun pişman gidene 
Sevgini söyle vaktin var yinede
 
2015 in son günlerinde herkese sevgiler ve şimdiden mutlu seneler...
 
 
Toplam blog
: 115
: 830
Kayıt tarihi
: 18.11.12
 
 

1967 yılında İstanbul'da doğdum.Hacettepe Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesinden 1988 yılınd..