Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Temmuz '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

İrademiz, bağımsızlığımız ve tercihlerimiz...

İrademiz, bağımsızlığımız ve tercihlerimiz...
 

İnsanoğlu, varolduğu ilk andan itibaren sürdürdüğü bir mücadelenin içindedir. Bunlardan ilki varolmak, diğeri ise varolma çabasında devam ettiği yolculuğunda, alacağı kararlarda kendi iradesiyle hareket etmektir. İnsanoğlunun bu çabası insan davranışlarını irdeleyen yazınlarda olduğu kadar tarih kitaplarında ve kutsal kitaplarda da ifadesini bulan bir gerçektir. Dolayısıyla diğer canlılardan farklı olarak insan fiziksel varlığını sürdürme çabasının yanında akıl ve iradesinin varlığını korumak ve kullanmak çabası içindedir.

İnsanın aklını ve iradesini özgürce kullanabilmesi ilk bakışta çok basitmiş gibi görünmekle birlikte aslında bir mücadeleyi de beraberinde getirmektedir. Bu da bağımsızlıktır. Akıl ve irade her ne kadar insanın kendi şahsına özgü olsa da dış çevreden, içinde bulunduğu koşullardan etkilenmektedir. Bu "etki" kiminin akıl ve iradesinin tamamen yerine geçerken, kimin akıl ve iradesini sadece destekleyici bir geri besleme mekanizması işlevi görmektedir.

Bu iki çizgi arasındaki gidip gelmeler -yani tamamen başka "etki"lerle karar almak veya bu "etki"leri sadece amacına uygun olarak kullanma iradesi- ise çoğu zaman insanın bilinçli veya bilinçsiz olarak kendi kararlarıyla şekil almaktadır. Çünkü bağımsızlığın bir bedeli vardır ki o da çalışıp yorulmayı göze almaktır.

Bu hem kafa yormak (düşünmek ve sorgulamak), hem de bedenini yormak (çok çalışmak) anlamındadır. Bunlardan biri eksik kalırsa yani insan hiç bir harekete geçmeden sadece düşünürse (kafa yorarsa), ya da hiç düşünmeden sadece çalışırsa (bedenini yorarsa) bu başka düşünen ve çalışanların işine yarar ama kişinin kendisinin işine yaramaz. Birincisinde insan soyut bir düş dünyasında tutsak kalırken, diğerinde bir köle ya da meta haline gelecektir. Bu iki durumda da insan bağımsız değil bağımlı hale gelecektir.

Bağımsızlığın bedelini ödemeyi yani çalışmayı, üretmeyi, sorgulamayı, daha iyiyi aramayı tercih etmeyen insanlar, bağımlı hale gelerek başkalarının sırtından geçinme kurnazlığının(!) içine gireceklerdir. Çünkü bir değer üretmeyen insan, varlığını sürdürmek için ihtiyaç duyduğu her artı değer için başkalarına muhtaç olacaktır. Adeta "güc"'ün egemenliği ve boyunduruğu altına gireceklerdir.

Onların ürettiği değerlerden yararlanmaya çalışacaklardır. Tabii bunu yaparken de dalkavukluk, yalan, yanlışları hoş görme(!) ne gerekiyorsa her yola başvuracak bu şekilde varlığını sürdürebilecektir. Bunun karşılığında ise bağımlı kişinin dalkavukluk vb. ile yaranmaya çalıştığı o "güç", bunun bedelini, o insanın sırtına yükleyeceği yükleri taşıtarak ya da en iyi ihtimalle işine karıştırmayıp pasifize ederek tahsil edecektir.

Bu döngü bireyler için ne kadar geçerli ise topluluklar ve milletler için de o kadar geçerlidir.

Yani bir değer üretmek için çalışmak (bedenini yormak), düşünmek (kafasını yormak) yerine kısa yoldan başkalarının sırtından geçinme kurnazlığına giren dalkavuk karakterindeki kişilerin çoğunluk olduğu bir toplum, bunun bedelini bağımsızlığını yitirerek ödemektedir.

Bir topluluk, bir millet bu görüşteki insanların çoğunluk olduğu bir yapıdaysa, güç kimin elindeyse çoğunluk onu alkışlayıp, onun şakşakçılığını yapacaktır. Bu grup için "doğru", "gerçek" egemen gücün ona sunduğu "doğru" lardır ve kendi doğruları gibi ne pahasına olursa olsun savunurlar. Çünkü dalkavukluk yaptıkları Güç, o gücü kaybederse, kurnazların(!) geçim kaynakları ellerinden alınacaktır.

Günümüz dünyasının egemen güçleri paraya, otoriteye vb. güçlere sahip olup başta parayı yöneten bankerler, şirketler, ülkeler, iktidarlar vb.dir.

Bu güçlerin ilk ihtiyaç duydukları birey tipleri, kafa yormaya üşenip bu açığı bedeniyle kapatmaya çalışan "beyinsizler" ile kafa yorduğu halde harekete geçmekten uzak "tembellerdir".

Bu güçler için kafa yoranın harekete geçmemesi, kafa yormayanın da beden gücü kadar cazip birey tipi yoktur.

Hangi türden bir birey olunacağı ise karakter ile ilişkilidir.

Birey ya "bağımsızlık benim karakterimdir" der ve bunun için gerekeni yaparak düşünüp, sorgulayıp, çalışıp, bir değer üretme zahmetine katlanır,

Ya da bunları çeşitli bahanelerle bir kenara koyar ve yeri gelir dalkavukluk yapar, yeri gelir haksızlıkları görmemezlikten gelir, susar, yalan söyler ve bu sayede başkalarının gücünü besleyerek onların kırıntılarıyla beslenirler.

Bu tercihlerde bizi bizi yapan tercihlerimizdir.

İbrahim H. KAYRAL
(Şubat 2010)

 
Toplam blog
: 64
: 810
Kayıt tarihi
: 07.07.10
 
 

www.ibrahimkayral.com ..