Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ekim '07

 
Kategori
Anılar
 

Irak' ın düzenli ordusu (?)

Irak' ın düzenli ordusu (?)
 

İran' la Irak arasında, 8 yıl süren ve ne idüğü belli olmayan bir savaş vardı.''Düşman al sana bir bomba !..'' Kabilinden uyduruk bir savaş...

O günlerde bir akrabamın, Irak'a et ve balık taşıyan modern donanımlı TIR'ıyla seyahat etme şansına sahip olarak yola çıkmıştık. Ülkemin cennet misali topraklarından çıkar çıkmaz , insanın ve doğanın sefaletine tanık olmuştum.

Düzensiz bir yapılaşma, çok yoksul ve bakımsız yerleşim birimleri arasından yol aldıktan sonra, Zaho kentine gelmiştik.Güya savaş vardı; ama ortada çatışmayı andıran hiçbir emare yoktu...Savaşın(?) neden uzun yıllara yayıldığını anlamıştım.

Yemek molası vermek için benzinlikle küçük bir lokantanın yer aldığı ağaçlık bölgede konakladık.Yemeklerini yememiz mümkün değildi.Her taraf pislik içindeydi ve sinekten de geçilmiyordu.

Uzak bir köşeye park edip TIR'ın gölgesinde portatif masamızı açmıştık.Buz dolabından çıkardığımız etleri pişirip iştahla yemeye başlamıştık.

Buralara gelmeyince Türkiye'nin ne denli güzel ve önemli bir ülke olduğunu anlayamazdık...

Tam o sırada, bir askeri araçla, üstü açık bir kamyon, tozu dumana katarak lokantanın bahçesinde durmuştu. Her iki aracın da kasasından, 30, 40 kişi kadar, askere benzeyen kılıksız tipler paldır, küldür aşağı indiler.

Üstleri başları perişan ve disiplinsiz olan bu insanlar, çok şımarık tavırlarla yerlere serildiler.Bazı askerler, silahlarını masalara bazıları da yerlere bırakmışlardı. Düzenli bir ''Tüfek çatma '' işlemi yoktu.Laçkalık ve disiplinsizlik her hallerinden belliydi.Çoğu Kürtçe, Arapça karışık konuşuyordu.

TIR sahibi olan akrabam, bunların cepheden dönen Irak askerleri olduğunu söyleyince şaşırmıştım.Askerden başka, birer hırpaniye benziyorlardı.Yerlere oturdular...

Burası onların ''Nöbet değişim'' mıntıkalarıydı.Paralı ve ''Vardiya usulü'' askerlik(?) yapıyorlardı...

Lokantacı , koca bir kazan dolusu etli pilav getirip önlerine koymuştu.Ellerini de yıkama gereğini duymamışlardı.

Ayrana benzeyen kirli beyaz sıvılarla dolu plastik sürahiler geldiğinde hemen kapışıp ağızlarının kenarından akıtarak içmeye başlamışlardı.Etlerin ve pilavın yağları dirseklerinden aşağı akıyordu...

Pilav kazanına, kepçe gibi ellerini daldırıyorlar, bir taraftan da etleri hayvani biçimde sıyırıp yerken kemikleri yanı başlarına atıyorlardı.Arka ceplerinden çıkardıkları yağlı bezlerle de ara sıra yüzlerini siliyorlardı.

Üzerlerine konup havalanan yüzlerce sineğe aldırış etmeden habire zıkkımlanıyorlardı.O sırada, kasası pasaklı askerlerle dolu koca bir kamyon daha gelmişti.Cepheye gitmesi gereken yeni bölüktü (? ) bunlar...

Kahramanca (?) nöbeti devralmaya gelmişlerdi.İçlerinde, hangisinin komutan olduğu da belli olmuyordu.Her kafadan bir ses çıkıyordu.

Onlar da ayrı bir yere çömelip, silahlarını çatmadan ve ellerini yıkamadan;yemeklerini yemeye başlamışlardı.Bu yemek rezilliği bir müddet daha sürdükten sonra bazı askerler ihtiyaçlarını (?) binanın arkasında giderip paldır küldür koşarak kendilerini bekleyen kamyonun kasasına doluşmuşlardı.

''Ye lelli '' Söyleyerek ayrılırken bize de el sallamayı ihmal etmemişlerdi.

Cepheye gidecek olanlar da aynı nizami (?) biçimde kasalardaki yerlerini almışlardı.Tozu dumana katarak lokantadan ayrıldıklarında bir de ne görelim ?

Üç asker silahlarını ağaç altında unutup gitmişlerdi !..

Varın siz düşünün, kimlerle muhatap olduğumuzu...
 
Toplam blog
: 1521
: 1639
Kayıt tarihi
: 23.06.07
 
 

İnsan yontmakla geçti ömr-ü baharı... Güzel ve canlı heykeller yaptı... Kimisinin içi çabuk boşal..