Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Kasım '18

 
Kategori
Şiir
 

İran'da Kadın Şair Olmak

İran'da Kadın Şair Olmak
 

"ve bak şiirlerimin beşiğine /sen doğuyorsun, güneş doğuyor" Furuğ Ferruhzad


Kadın Olmak! Hep zor, hep yokuş, hep bir kısıtlama... Bu dünyanın her yerinde olabiliyor ancak müslüman ülkelerde daha bir zor kadının işi. Hele bir de duyguyu yazıya dökmekse işi çok daha zor. Durup durup tekrarlarım ; şiir yazarların bile bazen yanıldığı nokta şiirin yaşanmışlığa yazılmış olması kanısıdır. Elbetteki yaşananlardan bir kesit vardır içinde ancak bu denli çok duyguyu yaşamak için , bir ömür yetmez.

Buyrun Şimdi İran'ın önemli kadın şairinin yaşamından kesitler sunayım sizlere. Yararlandığım kaynakları aşağıya almakla birlikte kaynaklardan mümkün olduğunca kısaltmalar yapıp kendim ele aldım ki, yazıyı sıkılmadan okuyabilesiniz.

 
İran’ın Kederli Kadın Şairi Füruğ Ferruhzad
“İnandığım başka bir şey de hayatın bütün anlarında şair olmanın gerekliliğidir. Şair olmak, insan olmaktır. Günlük davranışları şiirleriyle hiç bağdaşmayan bazı insanlar tanıyorum. Yani sadece şiir yazdıklarında şair oluyorlar, sonra bitiyorlar. İki yönlü olduklarından fakir, kıskanç, mutsuz, dar fikirli, zalim, pisboğaz, açgözlü bir insan olup çıkıyorlar. İşte, ben bu adamların sözlerini kabul edemiyorum.” demiş.
 
*İsmi Farsça ışık anlamına gelen Füruğ,5 Ocak 1935’te Tahran’da doğar. Füruğ, zekası ve aşırı duyarlılığından dolayı ne babası ne de kendi yaşıtı okul arkadaşları ile bağdaşamaz, onlara yabancı kalır. Şah Rıza’nın ordusunda subay olan babasının otoriter ordu düzeninde yönettiği bir evde büyür. Babasından gördüğü en iyi fayda, onun zengin kütüphanesini inceleyebilmesiydi. Dokuzuncu sınıfa kadar okuduktan sonra Kemal-ül Mülk Teknik Okulu’nda resim ve terzilik dersleri alır, bir yandan şiirler yazar..
Babası ordu mensubu Albay Mohammed Ferruhzad kaderci gelenekçi bir yapıya sahip ailesine karşı baskıcıdır. Annesi Turan Veziri Tebar ise hayatını geri kalmış düşünceleriyle, içinde din ve cehennem ve korkusu ile geçirmektedir. Kardeşleriyle de ilişkileri tam değildir ve Füruğ ailesi hakkında ayrı ayrı eleştiren şiirleri kaleme alır.
 
*Modern İran şiirinin en önemli şairlerinden biridir Füruğ Ferruhzad. 32 yıllık ömrüne biri ölümünden sonra yayımlanmak üzere 5 şiir kitabı, birçok kısa belgesel film sığdırdı. Aynı zamanda Modern İran Sineması’nın temellerinin atılmasında ciddi katkıda bulunmuştur.
 
Klasik Fars şiirini tümüyle reddetmeden, daha çok teknik ve ses bilgisinden faydalanarak, yeni şiir yolunda ilerlemiştir. Füruğ kendisinden önceki dönemde rastlanmayan biçimde şiire kadın sesi, algısı ve ruhunu katmış olup sakınılmadan kendi olma arzusu taşıyan bu şiirleri, dönemin muhafazakar çevrelerince eleştirilmiş ve bu anlamda  ötekileştirilmiştir.
 
*Ev ve okuldaki baskıdan dolayı, onun yeteneklerini farkeden ve ona olumlu yaklaşan ilk kişiye yönelmesine neden olur. 16 yaşındayken, iki katı yaşındaki akrabası resim ve edebiyatla uğraşan Perviz Şapur’la 1951’de evlenir. Perviz Şapur’un sanatçı kişiliğine rağmen aile evinden daha farklı bir mutsuzluk ve huzursuzluğun içine düşer. 1953’te oğlu Kamyar doğar. 17 yaşındayken Günah adlı şiiri Roşenfekr Dergisi’nde yayımlatır.
Günah
Günah işledim lezzet dolu bir günah
Titreyen esrik bir tenin yanında
Tanrım ne bileyim ne yaptım ben
O karanlık susku dolu zulada
O karanlık susku dolu zulada
Baktım gözlerine gizemleriyle dolu
Gözlerimin çaresiz isteklerinden
Kalbim göğsümde çırpınıp durdu
O karanlık susku dolu zulada
Yanında darmadağın oturdum
Dudaklarıma heves döktü dudakları
Deli kalbimin üzüncünden kurtuldum
Aşkın öyküsünü okudum kulaklarına:
Seni istiyorum ey benim cananem!
Ey bağrı can bağışlayan, seni
Seni ey aşığım benim divanem!
 
(Çeviren: Haşim Hüsrevşahi)
 
Bu şiirin yayımlanması Füruğ’un hayatını alt üst eder. Şiir Roşenfekr Dergisi’nin baş editörü Nasir Hodayar ile ilişkisi üzerinedir. Şiirin yayımlanmasından bir sene sonra, aynı dergide Ferruhzad’ın Günah’ı yazdığı adam Nasir Hodayar yaşanılanların ayrıntılarına pornografik bir biçimde değinen bir yazı dizisi yayımlamaya başlar. Ferruhzad, ciddi bir sinir krizi geçirir, intihar girişiminde bulunur. Bu hem evliliğinden hem de babaevinden tamamen kopmasına neden olur. 1954’te Perviz’le boşanmalarından sonra oğlunu bir daha hiç göremez. İran’da şeriat yasalarına göre evlat babanındır ve Perviz de bu insanlık dışı hakkını Füruğ’a karşı kullanmıştır.
 
1955 yılında ilk şiir kitabı Esir yayımlanır. Esir’de yer alan şiirler daha çok şairin hayatındaki olumsuzluklar, özellikle başlamasından kısa bir süre sonra ayrılıkla sona eren evliliği, sıkıntıları, ümitsizlikleri ve yalnızlıkla kararmış hayatında gelişen olayların etkisinde kaleme alınmıştır.
 
*Füruğ'un Şah dönemindeki işkencelere ve yeryüzündeki tüm haksızlıklara karşı yükselttiği sesi " yeryüzü ayetleri" adlı şiirde çığlık olmuştur.
 
Dinlenebilmek için Avrupa seyahatine çıkar. 1956’da ise kocası Perviz Şapur’a ithaf ettiği ikinci şiir kitabı Duvar yayımlanır. Ancak bu eseri klasik şiir taraftarları ve gelenekçiler tarafından yoğun eleştirilerle karşılanır. Kocasından ayrılmasından sonra kaleme aldığı bu eserinde şair bir kadının duygularından ve iç dünyasından bahsetmektedir. Kitapta yalnızlık, şaşkınlık, güçsüzlük, karmaşık rüyalar içinde yaşayan, hayali bir yaşantıyla uğraşmakta olan şair, hemen her şeye isyan etmektedir.
 
Duvar
Kaçıyorum senden, senden uzak, açayım diye
istek kentinin yolunu
ve kentin içinde
düş sarayının ağır altın kilidini
ancak senin gözlerin suskun çığlıklarıyla
yolları gözlerimde bulandırıyor
gizinin karanlığında durmadan
çevremde duvar örüyor
sonunda bir gün…
kuşku gözünün büyüsünden kaçarım
saçılırım alaca düş çiçeklerinden saçılır gibi
gece esintisi saçlarının dalgasından süzülürüm
giderim güneş kıyılarına değin
sonsuz dinginliğinde uyuyan bir dünyada
usulca kayarım altın renkli bir bulut yatağına
dökülür ışık sevinçli gökyüzüne
dökülür yığınla şarkının tarhı
ben oradan, esrik ve özgür
bakarım dünyaya, senin büyülü gözlerinin
yollarını gözümde bulandırdığı
bakarım dünyaya, senin büyülü gözlerinin
gizemli karanlığında durmadan
çevresinde duvar ördüğü
 
(Çeviren: Haşim Hüsrevşahi)
 
Üçüncü şiir kitabı İsyan 1958’de yayımlanır. Bu kitabında şair, kutsal kitaplarda yer alan metinlere ve özellikle de insanın yaratılışı, şeytanın Allah’a karşı başkaldırmasıyla ilgili konuları göz önünde bulundurup kendisinden önce de bu konulara eğilmiş doğulu ya da batılı şairlerden de örnekler alarak duygularını dizelere aktarır. 
 
İsyan’da şairin diğer eserlerinde ana tema olan aşk yerine göreceli olarak ölüm düşüncesi öne çıkmakta, ölüm üzüntüsü şairin ruhunu gölgelemektedir. Daha önce yazılmış diğer iki kitaba oranla bu eserde romantik ve duygusal kavramlara az rastlanmaktadır.
 
Sonraları
Bir gün benim de ölümüm gelir çatar
ışıklarında bir bahar gününün
tozlu dumanlı bir kışın ya da
haykırışsız şevksiz bir güzün
bir gün benim de ölümüm gelir çatar
birinde bu acı ya da tatlı günlerin
başka günler gibi boş bir günde
gölgesinde bugünün, ayrı günlerin
yanaklarım soğuk mermer
gözlerim karanlık dalanlara dönecek
ben boşalacağım acıdan haykırıştan
ansızın bir uyku beni çalacak
şiirin büyüsünden habersiz ellerim
defterim üzerine usulca süzülür
anımsarım ellerimde benim
bir zamanlar yalazlanırdı şiir
 
(Çeviren: Haşim Hüsrevşahi)
 
Füruğ, evli ve çocukları olan film yapımcısı, modern İran öykücülüğünün önemli ismi İbrahim Golestan’a aşık olmasının ve bu aşktan hareketle şiirinde de cesur imgelerle sevişmeden ilahi aşka uzanan bir izlekte ilerlemesinin bedelini ahlaksız bir kadın olarak yaftalanarak öder. Golestan, film stüdyosunun ofis işleri, yazışmalarına bakması için işe alır Füruğ'u. Aralarındaki iş ve aşk ilişkisi Füruğ Ferruhzad ölene dek sürecektir. Yavaş yavaş sinema ile ilgilenmeye başlar, 1959’da sinema ve dil eğitimi için İngiltere’ye gider. Dönüşünde ilk belgesel deneyimi Bir Ateştir’i Golestan’la birlikte çeker. Fürûğ’a göre sinema görüntülerin diliyle konuşmaktır. Bu yüzden sinemaya geçerken şiiri ve sineması arasında keskin kopuşlar olmaz.
 
1962 yılında Cüzzamlılar Derneği Başkanı cüzzamlılarla ilgili film yapıp yapamayacaklarını sorar. Olumlu cevaptan sonra, Füruğ ve Golestan Tebriz yakınlarında Bababağ Cüzzamlılar Evi’nde çekimleri gerçekleştirirler. " Ev Karadır " çalışması ortaya çıkar ki bu Füruğ’un yaptığı en önemli çalışmasıdır. Bu çalışma sırasında cüzzamlılar evinde tanıştığı Hüseyin Mansur isimli çocuğu evlat edinir.
 
*“Kamyar’ın düşünce ve tasası rahat bırakmıyordu, beni öldürüyordu. Hüseyin geldiğinden beri daha huzurluyum. Aslında bazen onun yüzünde Kamyar’ı görüyorum. Ellerinin tutup saçlarını okşarken Hüseyin mi Kamyar mı diye hiç düşünmüyorum. Farkı yok. Hissediyorum ki o oğlumdur.
 
*Füruğ Ferruhzad’ın hem içerik, hem mazmun açısından daha önce yazmış olduğu ilk üç şiir kitabından tamamen farklı olan dördüncü şiir kitabı Yeniden Doğuş 1964’te yayımlanır. Gerçekte de onun hayatında ikinci dönemin, sanat yaşamında yeni bir devre, yeni bir doğuşun başlangıcı olarak kabul edilen Yeniden Doğuş hem şairin kendi hayatında ve hem de Çağdaş Fars Edebiyatı tarihinde düşünce tarzının yeni ve benzeri az görülen bir çehreyle, bütün şiirsel derinlikleriyle ortaya koyduğu eseridir.
 
*Füruğ Ferruhzad’ın beşinci ve son eseri İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına, ölümünden birkaç ay önce 1966 yılında On Çağdaş Şairden On Eser dizisinde yayımlanır. Bu eserinde de konuşma diline çok yakın bir dil kullanmış olan şairin özgün dili, açıklama yeteneği ve sadeliğiyle birleşince, olağanüstü özellikler gösterir bir hal almıştır. Bu eseri ölümünden sonra yayımlanmıştır.
 
*Aşk şiirleri yanında yaşamış olduğu dönemin sosyal olayları karşısında hassas bir yaklaşım ve eleştirel bir bakış açısı sergileyen Füruğ, sonuçları açısından kadınlar için birtakım zararlar taşıyan bazı kanunlar ve geleneklerle mücadele içerisine girmiştir. Yer yer isyankar ve kimseyi dinlemeyen bir kadın olarak İranlı kadınların baskı ve zulüm altında hayat geçirmelerini asla kabul edemeyen, gelenekler ve kadınları baskı altında tutmayı amaçlayan kanunlar karşısında başkaldırıyı esas alan aydınlar grubunun bir üyesi olarak şiirini bu alanda bir araç olarak kullanmıştır.
 
*1954’te “Benim arzum, İranlı kadınların özgürlüğü ve onların erkeklerle eşit haklara sahip olmalarıdır. Ben bu ülkede bacılarımın uğradıkları haksızlıkları ve adaletsizlikleri, çektikleri sıkıntıları tamamıyla biliyorum. Bu yüzden eserlerimin yarısını onların sıkıntılarını dile getirmeye, problemlerini tasvir ederek gözler önüne sermeye ayırıyorum.” der.
 
*1967 yılının Şubat ayında, bir sabah kütüphanede Jean d’Arc çevirisine çalışır. Sonra annesine uğrar, stüdyoya gitmek üzere ayrılır. Kendi kullandığı araç ile giderken, bir çocuk servisine çarpmamak için direksiyonu kırınca duvara çarpıp, araçtan dışarı fırlar ve başını kaldırıma vurur. Henüz 32 yaşındaki Füruğ, kaldırıldığı hastanede müdahale edilemeden yaşama veda eder. Din adamları cenaze namazını kılmak istemediği için, cenazesi iki gün bekler. Cenaze namazını bir yazar kıldırır.
 
*Füruğ’un zorla elinden alınan oğlu Kamyar İngiltere’ye mühendis olmaya gönderilse de, bir yıl sonra eğitimini bırakıp resme adar hayatını ve Füruğ’un şiirlerinin peşinden, kayıp annesini resmeder, yeniden ve yeniden var eder. Diğer oğul Hüseyin ise annesinin şiirlerini Almanca’ya çevirir, onu İran’ın sınırlarından çıkaranların en anlamlı üyesi olur.
*****
 
Hâdiye Kaptan
 
Yararlanılan kaynak :https://www.cafrande.org ve https://www.onedio.com
 
 
Toplam blog
: 467
: 145
Kayıt tarihi
: 16.05.11
 
 

Güzel Sanatlara tutkulu, Türk sanat müziği hayranı,  deniz ve İstanbul âşığı şiiryazar bir fâni....