Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ağustos '10

 
Kategori
Doğa Sporları
 

İran demavent kış tırmanışı

İran demavent kış tırmanışı
 

İran-Demavent Ocak 2006


Etkinlik Adı: Demavent Kış Faaliyeti
Etkinlik tarihi: 07/15 ocak'06
Bölgenin adi: Demavent-Tahran(İran)
Etkinliğe katılanlar: H.Hüseyin Boğaz, Sönmez Erkaya, Erhan Pekmen, Hakan Çetin, Selda Üstündağ , Meltem Uymaz
Tırmanış rotası: Klasik-güney
 

Yaklaşık on yıl önce, bir kış günü Alper Sesli organizatörlüğünde Yıldız Üniversitesinin bahçesinde Demavend’e gitme hazırlıkları içerisindeydik.O donemde aspirin bile İran’da uyuşturucu muamelesi görüyordu. Malumunuz Humeyni dönemiydi. Neyse çeşitli gerekçelerden dolayı bu faaliyeti gerçeklerleştiremedik. Bir ukde olarak içimde kalmıştı. Nihayet kulübümüzün bu seneki ilk kış etkinliğinde Demavent vardı. Çok sevinmiştim. Hep yapılır diye ertelenen faaliyet sonunda gerçekleşiyordu. 07.01.2006 Cumartesi günü Demavent ve Ağrı ekibi Kadıköy’de vapur iskelesinde buluştuk. Öğleden sonra yola çıkan otobüsümüzde hayli keyifli idik. Pazar günü Ağrı ekibini Doğubeyazıt’ta bırakıp Iran topraklarına girdik. Sınırda etrafımızı saran ayaklı döviz bürolarından bir miktar para aldık. İran’da para birimi riyal olmasına rağmen, hayali olarak sondaki bir sıfır atılıyor ve adına tümen deniyor. 1TL=650 Tümen, 1$=950 Tümen. Yani paramız burada değerli. Ben bir haftada yemek, ulaşım ve yatak için bozdurduğum 50$ bitiremedim. 

Bu ülke için kafamda büyük önyargılar vardı. Yol boyunca Hüseyin ve Hakan bu önyargılarımı kırmaya çalıştılar ve bunu büyük oranda da başardılar. Kültürel ve geleneksel olarak benzerliklerimiz çok fazla. Azerilerin bulunduğu bölgelerde Türkçe de konuşuluyor. Takside, yemek evlerde Türkçe şarkıları bile dinledik. Sokaklarda dilenci yok. Üstelik hemen hemen her köşe başında camekanlı bağış kutuları var. Gecekondulaşma tarih olmuş. Alt ve üst yapı sorunları büyük oranda çözülmüş. Arabalarını, ilaçlarını ve silahlarını kendileri üretiyorlar. Kısaca kendilerine yetiyorlar üstelikte dışarıya borçlanmıyorlar. Hatemi'nin ılımlı yönetimi halka yansımış. İnsanlar gayet modern giyiniyorlar.Erkekler uzun saçlı, top sakallı, bayanlar Jean pantolonlu ve baslarında şal gibi, saçın büyük bir kısmını ortaya çıkaran örtüler örtmekteydiler. Tabi ki aşırı kapalılar da var ama dedim ya ben tam bir molla ülkesi bekliyordum; İran’ı bir Arap ülkesi sanıyordum, çoğunluğu Farslıydı. Bir de çok az cami var. Genelde küçük mescidiler var. 

Pazartesi Tahran terminalinde indikten sonra dolmuşlarla Riene köyüne aksam saatlerinde ulaştık. Burada Shelter1-2000m. dağ evine yerleştik. Hüseyin bizi yemek için daha önceden geldiği lokantaya götürdü. Burada yediğimiz bir yemek bize öyle leziz geldi ki etkinlik boyunca geri döndüğümüzde ilk iş olarak bu lokantaya gelip bu enfes yemeği yemeyi hayal ettik. Abbus denilen bu yemek bir maşrapada geliyor. Yanında bir boz taş ve bir metal çubuk seklinde; ezecek aleti. Biz bunların ne ise yaradığını anlayamadığımızdan (herhalde maşrapa içerisindekiler tasa boşaltılıp, ezecekle püre haline getiriliyor) ekmeği batırarak yedik. İçerisinde kemikli et, kabuğuyla birlikte patates, nohut ve kurufasulye. İnanın ilk önce bu ne diyorsunuz fakat sonra... 

Ertesi gün (10.01.2006 Salı) bir Jeeple ikinci kamp yerine (Shelter2-3100m.) varmak için yola çıktık. Dağ evinden ayrılmadan görevlinin uyarısı kulaklarımızda çınladı "unutmayın, iki gün hava güzel sonrası kotu" Altı kilometrede bir ilerlemeden sonra aşırı kardan jeep ilerleyemedi. Bizde batonlara kuvvetle öğleden sonra kamp yerine vardık. Burada bir mescit var, hemen yanındaki barakada da biz kaldık. Havanın güzel oluşu ve çabuk bir şekilde buraya varisimiz biraz gevşememize yol açtı. Bu hatalı yaklaşımın akıbetini ertesi gün çekecektik. Bu gevşemeyle saat 10'da(11.01.20006)yola koyulduk. Hava açık ve güneşli. Hedef üçüncü kamp yeri. Lakin rotayı tam bilmediğimizden (ucuz olmasına rağmen rehber tutmadığımızdan) biraz bocalıyor kamp yüküyle girdiğimiz kayalıklardan kurtulmaya çalışıyorduk. Karda yoğun olduğundan aşırı batıyorduk. Sonunda hava kararmış ve biz hala kamp yerine ulaşamamıştık. Oldukça yorulmuştuk ama bivaklamakta istemiyorduk. Nihayet 20'gibi Shelter 3-4200m. varmıştık. Burada bizi bekleyen bir sürpriz vardı, Derviş Reza diye bir zat. Yılın bu zamanlarında elinde Kuranla bu barakada yasıyordu. Dervişin 40 gündür gördüğü tek insan bizlerdik. Burada rüyalar görüyor ve bunları yorumluyormuş. İlk başta itici gelen bu tipi daha sonra öylesine sevecektik ki ayrılmak zor gelecekti. Dağları seviyordu, Demaventle Ağrı’nın kardeş olduğunu söyledi.Yarim yamalak Türkçe’si ile anlatamadıklarını daha çok el, kol hareketleri ve mimik anlatmaya çalışıyordu. Sanki karsımızda sessiz film oynuyor ve bizlerde bunu çözmenin mutluluğunu yaşıyorduk. Dağ hakkında bize o kadar uyarı ve bilgilerde bulundu ki; bu küçük adam gözümüzde giderek buyuyordu. Bizimle gelip yol göstermesini istedim. Oruç tuttuğunu, yoksa seve seve dedi. 40 yasında diye düşündüğümüz bu zat tam 74 yasında imiş. Bir radyosu var idi ve hava durumunu bize bildiriyordu. Su an Tahranda kar yağıyor ve hava 5 gün boyunca kotu olacakmış. Bir anda neşemiz kaçtı. Dışarıda şiddetli bir rüzgar ve yağış başlamıştı. Benim zamanımın kısıtlı olmasından dolayı bir an önce zirve denemesini yapmak istiyordum. Lakin hepimizin epey yorgun olduğumuzdan ve havanın bozması bir günü dinlenerek geçirmek zorunda kaldık. Vakit daralıyordu eğer bu gecede hava açmazsa, artık dönmemiz gerekiyordu. Çünkü yoğun sis ve tipi dönüşümüzü de tehlikeye atıyordu. Artık umudumuzu kesmiş, birbirimizi teselli ediyorduk. 

Gece 02'de(13.01.2006) kalktığımızda rüzgar dinmiş, sis dağılmış ve gökyüzünde dolunay sanki bize gülümsüyordu. Gece dörtte çantaları yüklendiğimizde Selda, Meltem ve Reza'yi ardımızda bırakmıştık. Zirve yolunda ilerlerken bir an önce güneşin doğmasını bekliyorduk.Terlemeyi bile engelleyen bir soğuk vardı.Güneş doğduğunda bir hayli irtifa almıştık. Isınmanın aksine daha da üşüyorduk. Çünkü batıdan en az -25 derecede bir rüzgar esiyordu.Mola dahi vermeden ayakta soluklanıp adim adim yükseliyorduk. Bir ara gözlerimi kapattığımda açamadım. Kirpiklerimdeki kar taneleri hemen donmuştu. Eldiven dahi çıkaramıyorduk. Telsizle aşağıdaki ekibimize" her şey yolunda" diyorduk. Oysa bir dizi aksilikler pesimizi bırakmadı.Bir kayaya tırmanırken elime gelen tasla düşmemek için batonumu kullanarak durabilmiş fakat fazla esneyen batonum kırılmıştı. Hüseyi’nin feneri dağılmış ardından da tozluğunun fermuarı bozulmuştu. Hakanda bir ara zirveye yaklaşmışken üstüne mont geçirmek için çıkardığı kaskının gözünün önünde süzülerek yuvarlanışını çaresizlikle seyretmişti. Tam Erhan da bir şey yok derken, zirveyi yaptıktan sonra hafif bir rahatsızlığı oldu. Zirveye yaklaşırken bahsedilen kükürt dumanının epey yoğun olduğunu fark ettim. Bir ara Hüseyin bu dumanın içinde kaybolmuş, tiz ötesi bir çığlıkla feryat figan kendini zor dışarı atmıştı. 

Saat 14:30'da(5671m.) zirvedeydik. Birde ayin 13'u uğursuz derler, halt etmişler. Yaklaşık 1500m. çıkmış ve ayni mesafeyi 4200m.'ye kadar inecektik. Vakit kaybetmeden süratle irtifa kaybetmeye başladık. Çıkarken aldırış etmediğim ayağımı vuran plastik bot iyice canımı yakmaya başlamıştı. Hava kararmış bizi sabırsızlıkla bekleyen kamptaki karaltılara yaklaşıyorduk.17'gibi barakadaydık. Bir zaman bir şeyler yiyemedik. Sıcak sıvılar alarak geçiştirdik. Tabii tüm bunları Selda ve Meltem sayesinde gerçekleştiriyorduk. Kımıldayacak dermanımız yoktu. Bu iyilik perileri (biz onlara 4200 güzelleri dedik) hem ocakta kar eritiyor hem sıvı ihtiyaçlarımızı gideriyor hem yemek işini ayarlıyor hem de üşüyen ayaklarımıza sıcak su teminini sağlıyorlardı. Tekrar minnetlerimi sunuyorum... 

Sabah(14.01.2006) siki bir kahvaltıdan sonra artık ayrılık vakti gelmişti. Reza'ya sarılıp duaları için çok teşekkür ettik. Bize "hava bozacak tez olasınız" diyerek uğurladı. Hüseyin’in elinde GPS, yoğun sis ve karda ilerlemeye başladık. Saat hızla ilerliyor lakin biz halen bilinmezlikteydik. Sonuçta hava kararmadan bir yerlere çıkabilirdik, kötüsü bivaklamak zorunda kalabilirdik. Ekip ağırlaşmaya başlamıştı. Ben ise tek batonla en ufak bir dengesizlikte batonsuz tarafa düşüyordum, ayaktaki acıda cabası....Nihayet hava kararmadan ana yola indik.Bizi alsın diye çağırdığımız Jeep kardan dolayı gelemeyeceğini söyledi. Batonlara kuvvet...Riene'ya 5km. kala tesadüfen greyderle yol açmaya çalışan isçilerle karsılaştık. Bize kurt sürüleri olduğunu on dakika sonra bir araçlarının kendilerine malzeme getireceğini ve onla geri done bileceğimizi söylediler. Bu arada iki İranlı dağcının çığ altında kaldığını (sanırım doğu yüzü) ve öldüklerini bildirdiler. Yarim saat sonra gelen araçla Shelter-1 dağ evine gittik. Tabii ilk isimiz yukarıda iken özlemini duyduğumuz Abbus yemeğini mideye indirmek oldu. 

15.01.2006 öğlen saatlerinde Tahrandaydık. Artık benim otobüsle gitme şansım yoktu. Çünkü yarin işyerinde kesinlikle olmam gerekiyordu. Ekiple vedalaşıp havalimanına hareket ettim.18 bin Tümen vereceğim otobüs yerine, 235$ Iran Air uçağına bayıldım. Fakat en erken uçak pazartesi sabahı idi. Yerimi ayırtıp kente dönmeyi düşünürken, adı Mehdi olan bir kişiyle tanıştım. Kendisinin Türk kökenli olduğunu ve Türkleri çok sevdiğini söyledi. Bir özel havayolu acentesinde çalışan bu arkadaşla hemen ahbap olmuştuk. İşyerinden izin alarak kenti bana gezdirmek istediğini söyledi. Arabasına bindiğimde çıkardığı CD’lerde kimler yoktu ki; Emrah, İbrahim Tatlıses, Emel Sayın, Sibel Can...Ayrıca evde de Türk kanallarını izliyormuş. Kenti araba ile dolaştıktan sonra ekibimin kaldığı otele bırakılmayı istedim. 

Otele geldiğimizde dikkatli olmamı üç Türkün fidye için kaçırıldığını söyledi. Maalesef otelden on dakika önce çıkan arkadaşlarıma yetişememiştim. Bir müddet bekledikten sonra sıkılıp bir taksiyle havalimanına geri dondum. Öğlen saatlerinde işyerimde iken arkadaşlarımın ne gibi serüven yasayacaklarını hayal ediyordum. Zamanları vardı ve hepsinin farklı planları vardı. Doğrusu Demavent faaliyeti her anlamda bana yetmişti. 

 
Toplam blog
: 7
: 872
Kayıt tarihi
: 06.03.10
 
 

Uzun yıllardır dağcılık ve kaya tırmanışını birlikte sürdürmekte. Ülkenin hemen hemen tüm dağları..