Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ocak '08

 
Kategori
Mizah
 

İronik evrim hikayesi

İronik evrim hikayesi
 

Taş devri


Yer: Afrika'dır
Yıl: Fi tarihiden de eski bir zamandır. Hatta yüzbinlerce ve yüzbirlerce yıl öncedir.
Olay:Değişim ve dönüşümdür.
Neden: İhtiyaçtandır.
Konumuz: "İhtiyaçtan satılık" biçiminde, ihtiyaçtan değişim ve dönüşümdür.

Bir tarafta yüksek ağaçlar, diğer tarafta göz görebildiğince uzun ve geniş bir mera. Buna; uçsuz bucaksız savan, otlak, çayır, alan da diyebiliriz. Hepsi uyar... Konumuz, "neden ağaçlar bütün savanı kaplamamıştır" değildir. Onun için, lütfen böyle sorular sormayın. Dikatinizi çekerim.

Biz burada evrim teoreminin üzerine yazılan ve söylenenlerden yola çıkarak, olayı somutlaştırmaya çalışacağız. Son sözü öne alararak söyleyecek olursak, hulasa şudur: Yaratılış, dini yorumla ne kadar isbatlanamaz ise, bilimsel destekli Darwinizmle de o kadar ispatlanamazdır. Son tahlilde, ikisi de inanç meselesidir. İsteyen Allah'a inanır, istemeyen Darwin'e.

Kadim atalarımız, ormanla çayırın kesiştiği bölgeyi yurtluk seçmişlerdir. Henüz su kenarında yaşamanın avantajlarını kavrayacak seviyede değilllerdir. Ancak çok susadıklarında, ormanı ve savanı paylaştıkları diğer komşularyla, en yakın dereye gitmek gibi bir alışkanlık edinmişlerdir.

Gitmek için genellikle aynı saatleri seçmeleri, belki de bir tesadüftür. Buna, daha saat icat edilmediğinden, her şey rastgele yapılıyordu da diyebiliriz... Bu defa da "neden herkes, üç aşağı beş yukarı aynı zamanı seçiyordu" sorusuna cevap bulmak lazım. Zor iş!

Belki kalabalıktan hoşlanıyorlardı. Belki macera arıyorlardı. Belki de arslanların yaban eşeklerini boğazlamalarını seyretmekten zevk alıyorlardı. Gördüğünüz gibi, asırlar ve asırlar sonra arenalarda ortaya çıkan gladiyatör dövüşlerinin kaynağını da bulmuş olduk.

Et yiyicilerin sadece zebralara değil, herkese saldırması yüzünden eski atalarımızın, kana kana su içtikleri bile söylenemez. Demek ki o yıllarda, derenin tenha bölgesini aramak, timsahları taş atarak kaçırtmak şeklinde özetlenebilecek kabiliyetler henüz gelişmemiştir.

Sabahın erken saatlerinde baba, kadınlar, yeğenler ve çocuklardan oluşan aile, savanda sabah kahvaltısı yapmaktadır. "Savanda" deyince, sahanda (yumurta) anlamayın. O zamanlarda, doğal beslenme diye bir anlayış vardı. Bekletme, pişirme, toplama, istifleme, ambarlama, kışlık erzak hazırlama gibi faaliyetler yoktu. Durum, "Allah ne verdiyse götür, vermediyse otur" şeklinde özetlenebilirdi.

İşte bu gani gönüllü, rind ruhlu atalardan; "her türlü hinliği, sahtekarlığı, stokçuluğu, düzenbazlığı, pazarlama numaralarını, başkalarının parasıyla saltanat sürme taktiklerini hayata geçiren bir "human" çıkmıştır, " diyorlar. Şimdi, "Hadi len" desem bilime saygısızlık olacak!

Bizimkilerin sulu bitki köklerine iştahla yumuldukları bu vakitlerde, sabah kahvaltısı peşinde olan başka komşular da vardır. Bunlardan biri, uzun otların arasına yatmış, temel gıda maddesinin menzile girmesini beklemektedir. Birden bir karmaşa olur, bir küpürtü kopar, ardından ciyaklamalar ve koşuşturmalar... Derken herkes, en yakın ağaçta yerini almıştır da, aslan arkadaşın sürükleyerek götürdüğü kimdir?

Daha sayı icat edilmediğinden mevcut, tam olarak saptanamamaktadır. Baba, "sizi gidi yaramazlar, hadi bakim annenizin yanına!" dediğinde, çocuklar anneyi bulamazlarsa eksiklik ancak, o zaman anlaşılmaktadır.

İlk zamanlar, "giden gider, kalan bize yeter" diye teselli bulmuşlardır. Fakat protein ihtiyacından dolayı, kendilerine olan talebin artması; aslan, kaplan, leopar gibi komşularının ağaçlara tırmanma talimlerine başlaması, "tehlikenin farkına varmalarını" gerektirmiştir. Onlar da varmışlardır. Nasıl mı? Aşağıdaki gibi.

Uzun denemelerden sonra et oburların bazıları, ağaçlara tırmanmayı öğrenmişlerdir. Artık ne yerde, ne ağaçlarda rahat yoktur. İyi ki, kurtlar ve sırtlanlar bu konuda başarı sağlayamamışlardır. Yoksa hayat daha da zor olacaktır.

Atalar atası büyüğümüz, gittikçe küçülmekte olan aileyi toplamıştır. Lafı uzatmadan, " Ne yapalım" demiştir. Bu bir rivayettir. Meramını anlatırken, bu iki kelimeyi kullanıp kullanmadığı kesin değildir. Belki de, bu anlamda başını sallamıştır.

İçlerinden biri, "Ağacın üzerine ters oturalım, böylece aşağıda olup biteni daha iyi görür, tedbir alırız" demiştir. Fikir kabul görmüştür ama aynı şeyi yerde de yapmaya kalktıklarında büyük kayba uğramışlardır. Daha fazla zayiat vermemek için bundan vazgeçmişlerdir.

Eğer bu öneri işe yaramış olsaydı, şu anda ellerimiz üzerinde yürüyor olacaktık ve en önemlisi araba kullanamayacaktık. Ya da kullanmak için her araca, bir periskop (1) taktırmak zorunda kalacaktık.

Belki de evrim süresi kadar sabır gösterilseydi ayaklarımız, el gibi işlev kazanacak, gözlerimiz daha yukarıları görmek için bir hortum biçiminde uzayacaktı. Bunu anlayabilmemiz için, en azından birkaç akrabamızı bu biçimde bırakmak gerekirdi. Demek akıl edememişler ki, böyle bir fosil çıkmıyor.

Bir gün içlerinden birisi çikita muzları görüp, ağaca doğru hamle edince, iki ayak üzerindeyken çevreyi daha iyi gördüğünü farketmiştir. Koşarak gelip vaziyeti büyük ataya anlatmıştır. O da tüm aile fertlerini toplayıp bu hareketin, sabah sporuna eklendiğini, herkesin yapması gerektiğini söylemiştir. İşte bu, dünya tarihinin ilk ritmik jimnastiğidir, airobik buradan gelmedir.

Artık bütün bireyler yerde doyunurken, arada bir kalkarak etrafa bakmaya başlamışlardır. Bu hem eğlenceli, hem faydalı olmaktadır. Düşmanları önceden görüp kaçmalarına da yaramaktadır.

Muhterem atalarımız işte böyle; çömele kalka araziyi dolaşıp, beslenirlerken, bir de bakmışlar ki, iki ayak üstündelerdir. Artık hepsi birden mi "homo erektus" olmuş, yoksa bazıları mı bilmiyoruz. Bu öyle bir zaman süresinde gerçekleşmiş ki, ne dört ayaklılar, iki ayaklı hale geldiklerini; ne de iki ayaklılar, önceden dört ayaklı olduklarını hatırlamamışlardır. Onu, en sonunda Darwin bilmiş ve bize anlatmıştır. Biz de " vay be, demek öyle ha!" diye şaşırmışızdır.

Atalarımız tarihsel, biyolojik, mutasyonik ve evrimsel bir yığın değişiklik yaparken, günden güne biçim alıp tüy dökerken, öteki maymunlar nedense, bu konuda hiç çaba sarfetmemişlerdir. Belki ayağa kalkmalarını gerektirecek bir durumla karşılaşmamışlardır. Belki de yıldırım çarpmamış veya radyasyona maruz kalmamışlardır.

İneklere, öküzlere bir şey diyemiyorum, onlar zaten adı üstünde. Fakat tilkiye söyleyeceklerim var: "Kurnaz geçinen dangalak hayvan, aptallığına doyma emi. Gözünü açsaydın, şimdi evinin bahçesinde arkadaşlarınla tavuklu barbekü partisi düzenliyor olacaktın." Mevzuya dönelim.

Evrim bu noktaya geldiğinde, "Dikilen Camız" isimli atalar beyi, kendisi gibi dikilenleri toplamış: " Ey halkım. Bu kadar uzun yolu aşıp, iki ayak üstüne kalktıktan sonra, artık ötesi kolaydır. Taaa omurgasızlardan yola çıkarak maymuna, oradan de homo erektusa kadar gelinir de burada durulur mu? Artık homo habilisi atlayıp, homo sapiens olmaya ne kaldı ki?..." demiştir. Sonrası şöyle gelişmiştir.

-Oluyor muyuzzz!
-Eveeeet!
-Söz müüü!
-Eveeeeeet!

Arkadan, davullar çalıp dansederek hep birlikte "homo sapiens" olmuşlardır. İşte çağımızda uygulanan siyasi, iktisadi, ekonomik ve tepkisel miting ve söylevlerin kökü buraya dayanır.

Eh, epey zamandır da böyle idare ediyoruz. Bundan sonra ne olacağımızı "Allah bilir desek, " bu konuyu dert edinenlerin esas amacının bilim değil, "yaratıcıyı inkar" olduğunu biliyoruz. Halbuki bu konudaki dini anlatım, daha makul ve daha derli topludur. Kimseyi, kimseye karıştırmamaktadır. İnsanlığı muallakta bıraktıklarının farkında olmayanlara duyrulur.

(1) Periskop: Denizaltılarda kullanılan ve su üstünü görmeye yarayan dürbün.

- İNSANIN SOY AĞACI -
+¦ Bitkiler
+¦ Mantarlar
+¦ Protistler
+¦ Bakteriler
L¦ Hayvanlar
+¦ Omurgasızlar
L¦ Omurgalılar
+¦ Kuşlar
+¦ Sürüngenler
+¦ Balıklar
+¦ Amfibiler
L¦ Memeliler
+¦ Etçiller
+¦ Deniz memelileri
+¦ Kemirgenler
+¦ Yarasalar
+¦ Böcekçiller
+¦ Keseliler
L¦ Primatlar
+¦ Önmaymunlar
+¦ Maymunlar
L¦ İnsansı maymunlar
+¦ Gibon
+¦ Şempanze
+¦ Goril
+¦ Orangutan
L¦ İnsan|
Kaynak: HUMAN, Editör Robert Winston, |- Burayı ben ekledim.
Penguin Yayınevi, Londra, 2004, s.12-13 |
|- Homo habilis (kalmadı)
|- Homo erektus (kalmadı)
|- Homo sapiens (stoklarımızda mevcuttur.)

Resim: gnoxis.com/forum/tarihi-kisiler-ve-olaylar/12...

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..