Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Mart '17

 
Kategori
Deneme
 

İrtifa kaybeden ilişkiler...

Kentleşme ve modernleşme, etrafımızda gördüğümüz betonlaşmanın artışına ivme kazandırdı. Betonlaşmanın artışı, sahip olduğumuz duygu ve düşünce zincirlerimizin de betonlaşması sonucunu doğurdu.

Betonlaşan fiziki çevremiz, ilişkilerin harcını da betonlaştırdı. Zaten kentleşme ve modernitenin insan ilişkisi ve yaşam düzeni, mekanik dayanışma üzerine inşa edildi. Duygusuzlaşan ve hissizleşen yaşam alanlarımız, bizi de içine çekmeyi başardı.

Betonlaşma ve duygusuzlaşmayı yaşamak ve bu sürece intiba sağlamak amacıyla yaşanan dönüşümleri; algılama, içselleştirme; mekanik dayanışma(ilişki sistemi) düsturunun toplumsal kabullerimizde yadsınamaz gerçeğini bizlere dayatmıştır.

Betonarme misali, soğuk, sert, duygusuz, donuk, hiçbir insani hissiyatı yansıtmayan insan moral değerleri, toplu yaşamın 20. ve 21. yy’da tamamen çıkar ilişkisi üzerine temellenmesini öngördü.

Kapitalizm’in evrim yaşaması ve vahşi yüzünü insanlığa göstermesi, kapitalist sistemin ahlâk anlayışının tarihsel birikimlere göre daha bireyci ve çıkar üzerine dayandırılması; betonlaşan kentleri, betonlaşan insanlarla bütünledi.

Betonlaşma, sadece insanların zaman ve mekân anlayışlarında yanılsamalara neden olmadı. İdeolojik görüşlerinden, felsefe yapışlarına kadar, zihinsel birikimlerini yontulamaz derecede sertleştirdi.

Öyle ki, aynı mahallede yaşayan, birbirleri ile ilişki ve diyalog içinde olan insan toplulukları, birbirlerine düşman oldu. Sen ve ben; biz ve onlar; bizden olanlar, olmayanlar gibi kentlerin soğuk yüzü misali ilişkinin niteliği de soğuklaştı ve bayağılaştı.

Zaten, kentlerin dokusu diyebileceğimiz yaşam yerleri ve beton yığınları, ne kadar insani bir perspektif sunabilir ki? Taş, kum, su, vs bir araya gelmesi ile insanoğlunun sahip olduğu sıcaklık yakalanabilinir mi?

Kentlerin ve betonlaşmanın toplumsal bazdaki çözünürlüğü, duygu ve ilişkilerin betonlaşması süreci ile başladı. Kırdan kent’e göç, kırsal kesimin sıcak, organik temelli yaşam normları, kentle birlikte birden betonlaşıverdi.

Zaten biz değil miydik taşralıları eleştiren? Geldikleri yerin örf ve âdetini de buraya taşıdıkları için…

Ama, durumda iki çıkarımlı bir çelişki de yok değil.

Hep söyler dururuz: Kırsal kesimden göç, kentlerin aşırı biçimde imâra açılması, siyasetçilerin seçim zamanlarında, milletin, halkın malı olan toprakları, arazileri, oy adına rant adına peşkeşe açması…

Hem ironik hem de paradoksal bir vakıa değil midir?

Sanki, böyle dert yanarken ve kıyasıya eleştiri yaparken ne kadar özeleştiride bulunuyoruz? Bugün hangimiz, kapitalist sistemin öğreti ve ahlâk anlayışının dışına çıkabiliyoruz? Modernleşme ve küreselleşme, belki, evet insanları kul, köle, tebaa olmaktan çıkarıp, anayasal temelli bir vatandaş ve birey yapmış olabilir. Zaten biraz da kırılma ve kıvrılma orda başlıyor olsa gerek...

Halbuki, liberal demokrat ideolojinin öngördüğü birey, modern insan olmuştur. Fakat, başa dönersek; bu modern insan, birincil ilişkilerin dayattığı, bireyselciliğin kutsandığı, daha fazla daha fazla hırs ve ihtirasının tutsağı olmuş bir bireydir.

Son günlerde takip ediyorsunuzdur: Toplumun ruhi ve maddi durumunu… İnsanlar, eşya ya da duygu ve düşünceden yoksun bir varlık gibi kategorize ediliyor veya sınıflanmaya tâbi tutuluyor.

Betonlaşma, içinde varlığımızı sürdürdüğümüz dairelerin ya da apartmanların belli bir kesitte, ve yine belli bir oksijenin alınabileceği bir biçimde teşekkül etmesine neden olur.

Bizler de betonarmeler içinde yaşaya yaşaya, hoşgörümüzü, sağduyumuzu, empati yeteneğimizi, çok kültürlülüğe ve dile olan toleransımızı da betonlaştırmıyor muyuz?

Şu çelişkiyi de hep yaşarız. Kırdan kente göç, göç edilen yer açısından büyük problemlere gebedir. Her şeyden önce, olayın sosyo-kültürel kesiti, kent-soylu dediğimiz burjuva sınıfının sahiplendikleri devlet egemenliği gibi kent egemenliğini de  paylaşmak istememeleridir.

Çünkü kentte yaşamak, betonların içine hapsolmak, kendisi gibi olmayana bakış açılarını ve hoşgörülerini de betonlaştırmıştır. Problemin çözümünden yana, bu kesim, daha çok dışlama ve tecrit stratejisini benimser ve uygular. Ama, hani sizin bir çözüm öneriniz var mı diye sorulsa; söz altınsa sükut gümüştür kesilirler.

Kentleşme, modernleşme, küreselleşme, yadsınamaz ve tecrübe edeceğimiz olgulardır. Önemli olan, birincil ilişkiler ile ikincil ilişkiler; mekanik dayanışma ile organik dayanışma arasındaki ince ayarı koruyabilmektir.

 
Toplam blog
: 706
: 83
Kayıt tarihi
: 18.05.16
 
 

Ben, Uludağ Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü mezunuyum. Şuan için öze..