Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Haziran '17

 
Kategori
Reklam
 

İş bileninken yaşama giydirmek niye!

İş bileninken yaşama giydirmek niye!
 

İyi bir eğitim aldı oğlum: İÜ Biyoloji’yi bitirdi, sonra da gitti Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde yüksek ihtisasını yaptı. Peki, ne iş mi yapıyor şimdi! Söylemeyeyim, siz de üzülürsünüz:(

Mühendislik yapan mühendis, öğretmenlik yapan öğretmen, petrol arayan jeolog, insanlığı inceleyen antropolog var mı günümüzde? Doktor, avukat, eczacı biraz şanslı; diğerlerinin Allah yardımcısı olsun:(

Hani, “Uçtuk, havalandık, bizden büyüğü yok!” filan ya, serzenişim ondan!

Havaalanlarına uçuştan epey önce gitmeyi severim. O ambiyansı solumak, insanları izlemek hoşuma gider. Yine geçen hafta CIP Lounge’da oyalanıyorum, hemen az ötemdeki bir genç çekti dikkatimi. Yirmilerinin başındaydı. Üzerinde yeşil bir pantolon ve eflatun gömlek vardı. Kel ve top sakallıydı. Aynı anda hem telefonuyla ilgileniyordu, hem de laptop’ıyla. Arada da başını kaldırıp TV’ye bakıyordu. Bazen gülüyor, bazen söyleniyor ve iki soluk arasında da kahvesini yudumluyordu. Bir de müzik dinlediğini kulaklığını çıkarınca anladım!

Kıroluk diz boyu adına, “Yolculuk nereye evlat?” deyiverdim ki vaki değildir sohbete böyle girişim! Sanırım oğlum nedeniyle gençlerle daha bir ilgiliyim. Belki de teselli bulma derdindeyim!

Yüzünü bana dönerken arkasına yaslandı.

“Bodrum’a.”

“Oo, tatile mi?”

“Yok, iş.”

“Ne güzel valla, keşke herkesin Bodrum’da işi olsa! Meslek ne, turizmci misin, Uluslararası İlişkiler filan mı okudun?”

“Boşversene abi, üniversite okuyup da aç mı kalacaktım; liseyi zor bitirip iş hayatına atıldım.”

“Okusaydın iyi olurdu tabii de madem işin keyifli, denecek söz yok. Peki, ne iş yapıyorsun?”

“Influencer’ım.”

Onca görmüşlüğümüz, tecrübemiz var da bu Influencer da ne ola ki diye düşünmedim desem yalan olur! Aptalı mı oynamalıyım, yoksa bilgeyi mi kararsızlığında yuvarlanırken, “Neyi etkiliyorsun ki?” dedim.

“Abi, sende sosyal medya hak getire galiba! Benim Instagram’da 600 bin, YouTube kanalımda da 170 bin abonem var. Aklına gelebilecek her şeyin tanıtımını yapıyorum: Sabah gittiğim bistronun kahvaltısını, kahvelerini ve mekânı fotoğraflıyorum, videolarını yayınlıyorum. Oradan çıkıyorum, öğle yemeğini iki farklı restoranda yiyorum. Beş çayı öncesinde birkaç mağazanın ve ürünlerinin tanıtımını yapıyorum. Akşam yemeği için bazen üç yere uğrayıp azar azar yemem; ama bolca fotoğraflamam ve IG’de yayınlamam gerekiyor. Gece yarısına doğru da barlara geçiyorum ve eve dönmem sabaha karşı üçü buluyor.”

“Bu nasıl bir yaşam nasıl bir iş evlat! Peki, parayı nasıl kazanıyorsun?”

“Sabah kalktıktan yatıncaya kadar olan süre içinde uğradığım, tanıtımını yaptığım her mekân benim için müşteri ve çaplarına göre bir bedel ödüyorlar işte. Ayrıca, yiyip içtiğim her şey de bedava.”

“Oohh, yaşam sana güzel valla! Peki bu seyahatler neyin nesi?”

“E yaz geliyor ya, güneydeki oteller davet ediyor. Uçak biletimi alıyorlar, havaalanında karşılıyorlar, konaklama ve yemekler bedava ve ayrıca güzel de para ödüyorlar. Tabii hazır oralara gitmişken, restoranlarla ve barlarla da iletişime geçip tanıtımlarını yapıyorum.”

“Kaymaklı kadayıf yani?”

“Yapma be abi, gecede 3-4 saat uykuyla bütün gün koşturuyoruz. Bak, şimdi 2 gün Bodrum’dayım. Oradan -bir tur firmasının tanıtımı için- Kos’a geçeceğim. Sonra 3 gün İstanbul’dayım ve ardından günübirlik Antalya’ya uçacağım. Öbür hafta bir otomobil markasının lansmanı için Portekiz’e gideceğim ve döndükten sonra da New York’ta bir cep telefonu firmasının misafiri olacağım. Ekime kadar tek boş günüm yok, son çeyreğin programı da yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı.”

“Farmaton iç bari! Demek arabalardan da anlıyorsun! Söylediğin markayı ben de biliyorum da hâlâ atmosferik motorla konvansiyonel şanzıman kullanıyorlar, bu devirde kime satacaklarsa!”

“Valla ben aslında arabalardan hiç anlamam abi! Test sürüşümü yapar, iki laf ederim; güzel güzel resimler, videolar çeker yayınlarım.”

“Bunu firmalar da biliyor mu?”

“Onları sadece yaptığım reklam ve ulaştığım kitle ilgilendiriyor.”

“Sen hangi liseyi bitirmiştin oğlum? Pardon, yurt dışı seyahatlerde ödemeler nasıl oluyor?”

“Bak o işlerde ekstra bir ödeme yok abi. Ama tüm seyahat masraflarım karşılanıyor. En lüks otellerde konaklayıp en özel restoranlarda yiyorum ve her anı fotoğraflayıp video da çekiyorum ve YouTube’da yayınlıyorum. Yani her ay Google Adsense’ten de para kazanıyorum. Lansman ve fuar seyahatleri daha çok imajımı kuvvetlendirmeme yarıyor ve yeni müşteriler getiriyor.”

“Allah daha çok versin. Peki başka kazanç yönü de var mı bu işin?”

“Hiç olmaz mı! Tipimi görüyorsun: Bizim işte biraz uçuk kaçık olmak gerekiyor, yani vizöre yakışacaksın, aralara kendi selfie’ni de koyacaksın. Markalar sponsorluk anlaşması teklif ediyor. Bu da her ay düzenli gelir demek. Mesela sabunumu, sakal yağımı, duş jelimi, parfümümü, kıyafetlerimi, ayakkabılarımı, hatta cep telefonumu dahi -tanıtmam için- bedelsiz veriyor firmalar.”

“Benim oğlum da mastırlı biyolog ve senin bir günde kazandığını bir ayda kazanamıyor! Üstelik saydıklarını da kendi parasıyla almak zorunda. Söyleyeyim de bu işlere girsin bari.”

“Akıllı adamın yapacağı iş değil abi. Çok da para yok aslında!!”

“Hadi yaa!! Üzüldüm o zaman sana!”

“Abi, benim uçuşu anons ediyorlar, tanıştığımıza çok memnun oldum! Kartımı da vereyim sana, IG ve YT hesaplarımı takip et mutlaka!”

35 yıldır seyahat ediyorum ve son yıllarda görüyorum ki iş adamı / iş seyahati tanımları da kökünden değişmiş! 20 yıl önce yabancı bir firmaya “Sizinle iş yapmayı düşünüyorum.” dediğinizde hemen cevap gelir, yazışırdınız ve karşılıklı ziyaretler yapılırdı. İlk yükleme Akreditif L/C, sonrakiler ise -güvene dayalı- Mal Mukabili olurdu. Şimdiyse tam bir komedi oynanıyor: Firmalar kesinlikle iş birliği mesajlarınızı yanıtlamıyor ve siparişinizi online shopping sayfalarından vermenizi, ödemeyi kredi kartınızla yapmanızı istiyorlar. Yani, 1 ton Jojoba yağını -tedarikçinizi görmeden- iki tıkla satın alacaksınız, sonra da uyuyabilirseniz uyuyacaksınız!

Hâl böyle olunca da lisans üstü MBA ile sıkı bir firmada işe başlamak yitirdi cazibesini. Ne kadar cİngÖzsün, o kadar başarılısın!

Yaşı küçük işi büyük velet hızla uzaklaştı ve kazancını nasıl vergilendirdiğini soramadım!

 
Toplam blog
: 462
: 1159
Kayıt tarihi
: 07.03.09
 
 

Ne güzel bloglar yazdık, ne muhteşem dostluklar kurduk; onlar kaldı baki... ..