Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Haziran '11

 
Kategori
Edebiyat
 

İşçi Sınıfına ve Devrime Sevdalı büyük bir Ozanı, Nazım Hikmet'i anlamak ve anmak

Ben, bir insan,
ben Türk şairi komünist Nâzım Hikmet ben,
tepeden tırnağa iman,
tepeden tırnağa kavga, hasret
ve ümitten ibaret ben…
 

Türk ve dünya şiirinin büyük ustası Nâzım Hikmet’i, 3 Haziran 1963 günü, tüm dünya proletaryası ve tüm ilerici insanlık yıldızlara uğurlamıştı. Aradan tam kırk sekiz yıl geçti. Fakat onu, içini hiç durmadan yakıp kavuran bir memleket hasretiyle sonsuzluğa uğurlamış olmanın yarası hâlâ taptaze ve hâlâ içimizi kanatmaya devam ediyor.
Çok yorgunum, beni bekleme kaptan.
Seyir defterini başkası yazsın.
Çınarlı, kubbeli, mavi bir liman,
Beni o limana çıkaramazsın…

Ne var ki şiirleri de taptaze ve hâlâ yepyeni. Yaratıcı dehasından, komünist yaşamı ve bilincinden gür bir çağlayan gibi doğan şiirleri, yaşanası bir dünya kavgamızın parıltılı ışığı olmaya devam ediyor. Ne zaman ki yığınların kavgası eşitlik ve özgürlük için yükseliyor, ne zaman ki devrim için örgütlü mücadele güç kazanıyor; apaçık gö-rüyoruz ki onun türküleri bu kavgaya daha bir gür sesle eşlik ediyor. 

Akın var güneşe akın
Güneşi zapt edeceğiz
Güneşin zaptı yakın!
 

Nâzım’ın şiirleri neden her dem böyle taptaze, dipdiri? 

Çünkü Nâzım’ın şiirleri; bizim en insanca düşlerimizin, en büyük umutlarımızın, en soylu özlemlerimizin en yoğun, en yalın ve en güzel ifadesiydi. Bugün de böyledir, kuşkusuz gelecekte de böyle olacaktır. 

Kapansın el kapıları bir daha açılmasın,
Yok edin insanın insana kulluğunu,
Bu davet bizim!
 

• Çünkü Nâzım Hikmet’in şiirleri; uğruna yaşamını adadığı işçi sınıfının ve emekçi-lerin ortak aklıydı, ortak bilinciydi ve bu eşsiz şiirler, tüm ilerici insanlığın yiğit ve gür sesiydi. Bu şiirler, bu niteliklerini bu gün de koruyorlar. 

Annelerin ninnilerinden spikerin okuduğu habere kadar,
yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı,
anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık,
anlamak gideni ve gelmekte olanı...
 

• Çünkü Nâzım Hikmet; komünist bir şairdi, yani tam bir insandı; yani halkın en yiğit, en özverili, en vicdanlı ve en bilinçli oğullarından biriydi; “tepeden tırnağa iman ve ümitten ibaret” bir savaşçıydı. Kaderini işçi sınıfının, kent ve kır emekçile-rinin kaderine bağlamış; yeteneğini, beynini, yüreğini ve tüm ömrünü emeğin kurtuluş mücadelesine adamış bir devrimciydi. 

• Çünkü Nâzım Hikmet; teslim olmadı, boyun eğmedi; onun devrimci yaşam çizgi-sinde en küçük bir kırılma, bükülme olmadı ve son nefesine kadar inançlı komü-nist çizgisini –aynı devrimci doğrultuda geliştirerek- titizlikle korudu. Onun için “Mesele eşir düşmekte değil”di, “Teslim olmamakta(ydı) bütün mesele.” Bu tutumuyla, gelecek kuşaklara; inançları ile yaşamını, şiirleri ile örgütlü devrimci faaliyetlerini sımsıkı kaynaştırabilmiş muhteşem bir komünist kişilik örneği sunmayı başardı. 

(NÂZIM HİKMET ŞİİRİNİN ÖZGÜNLÜĞÜ VE YÜKSEK SANAT DÜZEYİ) 

• Çünkü Nâzım Hikmet; sanat değeri çok yüksek, özgün bir şiir evreni kur-du. İlk gençlik çağının oldukça başarılı hece denemelerini bir karara koyar-sak, Ekim Devrimi Rusya’sında komünist bilinci kuşanıp Mayakovski’nin uzunlu kısalı dizelerinde ve merdiven basamakları gibi sıraladığı dize isti-finde kendi dile getirmek istediği öze (muhtevaya) uygun düşecek cesur biçim’i buldu. “Açların Gözbebekleri” şiirini, Türk şiirindeki – serbest müstezat dahil- bütün biçim kurallarını altüst eden serbest ölçü’yle kaleme aldı. 

Açların Gözbebekleri 

Değil birkaç
değil beş on
otuz milyon

bizim!
…………………….. 

Değil birkaç
değil beş on
30.000.000
30.000.000!
Açlar dizilmiş açlar!
Ne erkek, ne kadın, ne oğlan, ne kız
sıska cılız
eğri büğrü dallarıyla 

eğri büğrü ağaçlar!
Ne erkek, ne kadın, ne oğlan, ne kız
açlar dizilmiş açlar! 

Bu yepyeni dünyanın kendisinde yarattığı yoğun düşünce ve duygu zengihliğini, bu serbest ölçüyle şiirleştiren ürünler birbirini izledi. 1929 yılında, Güneşi İçenlerin Tür-küsü, Salkımsöğüt, Açların Gözbebekleri, Makinalaşmak, Bahri Hazer… vb siirlerin yer aldığı “835 satır” adlı kitap; Türk şiir ve edebiyat dünyasında tam anlamıyla bir deprem etkisi yarattı. 

Bütün bu aykırı şiirler; Yahya Kemal’e, Ahmet Haşim’e, Fecr-i Âtî’ye, Beş Hececiler’e alışık; Yedi Meşaleciler’e ise genç yetenekler diye umutla bakan* bir sanat ortamın-da sunuldu ve Nâzım işte bu ortama, özü ve biçimiyle yepyeni bir şiir, yepyeni bir ses, farklı ama yalın ve olağanüstü bir güzellikle geldi. 

Bütün yerleşmiş değerler, yerinden oynadı; eski-yeni tüm usta sanatçılar şaşırdılar, tutum almaya çalıştılar; ama bu aykırı güzelliği beğenmemezlik edemediler. Okur kitlesi ise bu yeni coşkun sesi benimsemekte hiçbir duraksama göstermedi. 

İkinci kitabı Jakond ile Sİ-YA-U ve diğerleri… incelendiğinde; Nâzım Hikmet’in -bütün bu öz ve biçim yeniliği ve aykırılığına karşın- geleneksel şiirimizin söyleyiş güzelliklerinden yararlanmak, onun özsuyundan beslenmek ve çağdaş bir bire-şim(sentez)e varmak gayreti içinde olduğu, açıkça görülür. Bu yepyeni şiirleri, okuyucunun hiç yadırgamayıp hemen benimseyişinin önemli bir nedeni de budur. 

Nâzım, özlediği senteze “Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin Destanı (1936)” ile ulaşacaktır. Bu eserinde; hem divan, hem halk şiir geleneğinden beslenen, Türk-çe’nin ve geleneksel şiirin bütün söyleyiş ve ses güzelliklerini kucaklayan, olağanüstü değerde ve etki gücünde YENİ ŞİİRE ulaşmayı başarmıştır. Bu destan; değeri ve üstünlüğü tartışılmayan, herkese, şiirde ne yapılması gerektiğini gösteren bir yapıt olmuştur. 

Nâzım Hikmet, 1938’de 28 yıla mahkûm olup cezaevine girer. Artık kitapları basılmaz olur. Şiiri tamamen ortalıktan çekilir. İstanbul, Ankara, Çankırı, Bursa cezaevlerinde geçen tam on iki yıl. Bu hapishanelerde toplumsal koşulların suça ve uçuruma sürüklediği insanlarla iç içe yaşar. Artık biçimsel sanat oyunlarından uzak, tamamen yerli ve o ölçüde de evrensel bir sanatçıdır. 

1950 affıyla özgürlüğüne kavuşmuş olsa da, şiirleri ve kitapları tutsaktır. Yani ta 1965’lere kadar yaklaşık otuz yıl kitaplarının basılması, okunması yasaktır. Düşman sınıfın iktidarları yalnız bu şiirleri yazan sanatçıyı ezmeye ve yok etmeye çalışmakla, bu şiirlerin yayımlanmasını engellemekle yetinmedi; bu şiirleri cezaevinden sızdıran-lara, gizli gizli okuyanlara ve el yazısıyla çoğaltıp dağıtanlara da kan kusturdu; onların işlerini, mesleklerini, öğrenciliklerini ve özgürlüklerini ellerinden aldı; yaşamlarını kararttı. 

Hapishane yıllarının en büyük eseri, Nâzım’ın kült eseri, Türk ve Dünya edebiyatının en büyük eserlerinden biri : Memleketimden İnsan Manzaraları’dır. Nâzım, bu ese-rinde öz-biçim diyalektiğini başarıyla senteze ulaştırmakta yeni bir düzeye erişmiştir. (Ancak –geçerken altını çizmeliyiz ki- devrimci bir sanatçı bu başarı noktalarından birinde çkılıp kalır ve kendini tekrarlayarak duralarsa, geriler. Devrimci sanatçı; deği-şerek zenginleşen yaşamla birlikte kendisinde biriken özü de sürekli zenginleştirip dönüştürmeli, bu öze en uygun biçimleri arayıp bulmalı ve böylece kendisini sürekli yenilemelidir. Nâzım, bu gayreti son nefesine kadar sürdürmüştür.) 

Memleketimden İnsan Manzaları’nda; destan, roman, öykü, senaryo ve şiir sanatı-nın nasıl bir yaratıcı potada yoğrulduğunu görüp hayran kalmamak elde değildir. Değişen toplumsal yaşama; devrimci, derinliğine ve alışılmadık bakışının kendi-sinde yarattığı yeni öze (muhtevaya) uygun -elde hazır bir biçim olmadığı ve olamayacağı için- yeni bir sanatsal biçim çabasına girmiş ve böylece bu önemli çağdaş mitos ortaya çıkmıştır. Zaten bir sanat eserinde; etkiyi, yeniliği, ilginçliği, özgünlüğü ve yeni bir güzelliği yaratan da bu yeni öze en uygun yeni sanatsal biçimi bulabilmekteki ustalıktır. 

Nâzım’ın şiirini güçlü kılan nitelikler; bir yanıyla, gerçekliğin ta derinliklerine inen devrimci bakışının yarattığı öze en uygun sanatsal biçimi bulmaktaki ustalığı; öte yandan ise bütün alışılmadık öz ve biçim ihtilaline karşın Türkçenin ve geleneksel şiirimizin söyleyiş ve ses güzelliklerinden yararlanarak özgün bir sentezi gerçek-leştirmesidir. 

Türkçe’nin en yüce şiirsel doruklarına erişen Yunus Emre, Karacaoğlan, Nedim, Yahya Kemal… şiiri Nâzım’la yeni bir niteliğe yükselir: “açıklık, dışa dönüklük, su gibi akan bir dil, sözcüğün sözcüğe vuruluşu…( yani sözcükleri yan yana getirme ve bağlamadaki ustalık- Y.Erdem)” Bir başka deyişle Nâzım’da devam eden bu şiir çizgisinin ortaya koyduğu şiir; “… açık, dışa dönük, sözcüklerin ve söyleyişin şiirine ağırlık veren, imgeleri anlatıma güç katmak için kullanan bir şiirdir.” (s.304)** 

1965’lerden sonra kitapları yeniden yayımlanarak gün ışığına çıkınca edebiyat dün-yası (dünya edebiyatında bir benzeri görülmedik bir biçimde) ikinci kez büyük bir depremle sarsılır. Önceki kuşakların mahrum kaldığı bu göz kamaştırıcı kaynaktan 68 kuşağı kana kana içer. Şiir ve edebiyat dünyası bir anafordan sonra yeniden bir dizilişe uğrar. Dünya’da ise o artık tüm insanlığın yüce şiir doruklarından biridir. Tıpkı yoldaşları Aragon, Ritsos, Neruda… gibi. 

Ömrünün sonuna doğru, şiiri saman sarısı saçlı ve mavi kirpikli genç kadına duy-duğu aşkla birlikte farklı bir zenginliğe evrilir. Ve hiç dinmeyen memleket hasretini dile getiren eşsiz güzellikteki şiirleriyle… 

TUNA ÜSTÜNE SÖYLENMİŞTİR 

Gökte bulut yok,
Söğütler yağmurlu,
Tuna'ya rastladım,
Akıyor çamurlu çamurlu...
Hey Hikmet'in oğlu, Hikmet'in oğlu!
Tuna'nın suyu olaydın,
Karaorman'dan geleydin,
Karadeniz'e döküleydin,
Mavileşeydin, mavileşeydin, mavileşeydin...
Geçeydin Boğaziçi'nden,
Başında İstanbul havası,
Çarpaydın Kadıköy İskelesi'ne,
Çarpaydın, çırpınaydın,
Vapura binerken Memet'le anası...
 

Nazım HİKMET 

NÂZIM’I ANMAK DEMEK… 

Nâzım’ı; ona hayatı zindan eden nasyonalistlerin, onu kutsal bir ikona dönüştürüp şiirlerindeki devrimci özü perdelemeye ve onun bir komünist, bir partili olduğunu, ömrünce bir tek “TKP üyesi” olmakla övündüğünü unutturmaya çalışanların elinden kurtarmalıyız. Uzun siyasi gericilik döneminin yol açtığı çürüme ortamında Nâzım’ın ve diğer tüm ölümsüz ölülerimizin enternasyonalist devrimci kişiliklerine bulaştırılmak istenen ulusalcı veya liberal kirlere izin vermemeliyiz; Nâzım’ı ve tüm yoldaşlarımızı, onlara yaraşır şekilde anmalıyız. 

Özetlersek; kalemini, dehasını, yüreğini ve tüm yaşamını
• İşçi sınıfı ve tüm emekçilerin zaferi,
• Halkların eşitliği ve kardeşliği,
• İnsanların "... bir ağaç gibi tek ve hür / ve bir orman gibi kardeşçe" yaşadığı bir dünya için savaşmaya kendini hiç sakınmadan adayan ve 

• Bu uğurda savaşan işçi sınıfı ve tüm emekçilerin bu kavgasına eşsiz şiirleriyle eşlik eden ve güç katan Nâzım HİKMET'i büyük bir özlem, saygı ve sevgiyle anıyoruz.

Marks’ın mezarı başında yoldaşı Engels tarafından yapılan konuşmanın son tümce-sini -bu büyük ölümsüz yoldaşların izniyle- değiştirerek Nâzım Hikmet için de tek-rarlamak istiyorum.

Adı yüzyıllarca yaşayacak, şiirleri de!.. 

Ve kavgamızın bu yüce doruklarının; enternasyonalizme, örgütlü mücadeleye, dev-rimci bir partiye ve komünist devrime olan inançlarını yaşatmak; umutlarını, hasretle-rini ve büyük düşlerini kavgamızda var etmek, davalarını zaferle taçlandırmak için savaşmak biz komünistlerin ve yeni komünist kuşakların boyun borcudur. 

Ve yolumuz işçi sınıfının devrim yoludur. 

Yusuf ERDEM 

Maltepe, Mayıs 2011 

Türkiye İşçi Sınıfına Selam 

Türkiye işçi sınıfına selâm!
Selâm yaratana!
Tohumların tohumuna, serpilip gelişene selâm!
Bütün yemişler dallarınızdadır.
Beklenen günler, güzel günlerimiz ellerinizdedir,
haklı günler, büyük günler,
gündüzlerinde sömürülmeyen,
gecelerinde aç yatılmayan,
ekmek, gül ve hürriyet günleri.
 

Türkiye işçi sınıfına selâm!
Meydanlarda hasretimizi haykıranlara,
toprağa, kitaba, işe hasretimize,
hasretimize, ayyıldızı esir bayrağımıza.
 

Düşmanı yenecek işçi sınıfımıza selâm!
Paranın padişahlığını,
karanlığını yobazın
ve yabancının roketini yenecek işçi sınıfına selâm!
 

Türkiye işçi sınıfına selâm!
Selâm yaratana!

Nazım Hikmet
(12 Ağustos 1962) 

Notlar ve özet kaynakça : 

• * Mehmet Fuat: Aydınlar Sözlüğü, Adam Yay.
• ** Mehmet Fuat: Aydınlar Sözlüğü, Adam Yay.
• Yusuf Erdem: Mavi Sanat Dergisi, BKS Yay.
• Doğan Aksan: Nâzım Hikmet Şiirinin Gücü, Bilgi, Yay. 

 

 

 
Toplam blog
: 56
: 599
Kayıt tarihi
: 08.03.11
 
 

1948’de Tokat’ın Reşadiye ilçesine bağlı Bereketli köyünde doğdum. İlkokulu köyümde, ortaokulu Reşad..