Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Temmuz '09

 
Kategori
Haber
 

İşçilere ve emeklilere yaşam hakkı tanınmayan bir ülke olduk

İşçilere ve emeklilere  yaşam hakkı tanınmayan bir ülke olduk
 

İşçilerimizle


04. 06 2009 Perşembe günü grevde olan Sinter Metal Fabrikasındaki işçilerimize dirençlerine destek amacıyla Dudullu’ya gitmiştik. Değişen gündemler dolayısı ile sizlere aktarmaya zaman bulamamıştım.

Oraya vardığımızda birkaç işçiyi üzeri derme çatma kapatılmış bir bankta oturuyorlarken gördük. Hava o gün oldukça serindi. Güneş gökyüzünde ara sıra kendisini gösteriyor ve oldukça sert rüzgâr esiyordu. Bir işçi bayan üşümüş kollarını kavuşturmuş neredeyse titriyordu.

Bizi görünce toparlanıp ayağa kalktılar ve hoşgeldiniz diyerek çevremizi sarıverdiler. Birkaç dakika içerisinde nereden çıktıklarını anlayamadığımız 15 yirmi kadar daha işçi kardeşlerimiz yanımıza geldiler. Bizler nereden geldiğimizi söyledik ve kendimizi tanıttık. İnanır mısınız gözlerindeki hüzün biraz sevince ve umuda dönüştü.

Onlar için unutulmamak ve yanlarında olmak çok önemliydi. Bunu anladık kısa süre içerisinde.

Grev gözcüleriyle birlikte onları neredeyse tek tek dinledik. İçimiz burkuldu.

Günlerdir evlerine ekmek götüremediklerini gittikçe daha çok borç batağına battıklarını anlattılar. 300 işçi olduklarını ve şu anda burada bulunmayanların inşaatlarda amelelik yaptıklarını, vardiyalı burada olduklarını anlattıkları zaman çok ama çok üzüldük. Fabrika sahibinin kendilerinin yerlerine taşeron firmalardan işçi bulduklarını ve onları çalıştırdıklarını anlattılar. Açtıkları davanın aylardır bir türlü neticeye ulaşamadığını çünkü mahkemenin uzaması için davalı tarafın çeşitli uzatma yollarını seçtiklerini söylediler. Ya avukatları gelmiyormuş veya da şahit gösterdikleri insanlar gelmiyorlarmış. Böylece de mahkeme uzayıp gidiyormuş.

O gün erkek işçilerin yanı sıra kadın işçilerin de direnişte olmaları beni bir kadın olarak gururlandırdı.

Metal işin sert ve güç isteyen bir iş olduğu kanısıyla kendilerinin ne iş gördüklerini sordum.

“İşimiz zor değil. Parçaları makineye bağlıyoruz. Ölçüleri kontrol ediyoruz. Esas zor olan fabrika büyüdükçe bizlerin sosyal haklarımız elimizden alındı. Ben burada 500 liraya çalışıyorum”dedi.

500 işçinin çalıştığı fabrikada yaklaşık 400 işçi Birleşik Metal İş Sendikası'na üye olmuşlar. Olaylar ondan sonra başlamış zaten. İlk önce ekonomik kriz bahane edilerek 37 işçiyi çıkartmışlar, arkadan bu sayı 300 zü bulmuş.. İşten çıkarılan 37 işçi 19 Aralık'tan itibaren fabrika önünde direnişe devam ederken, bir sabah fabrika patronu, sabah vardiyasına çağırdığı işçilerin işten çıkarıldığını duyuruvermiş. Hem de nasıl biliyor musunuz?. Zangır zangır bağırtılan ses cihazından.

İsimleri okunan 400 işçinin de dünyaları kararmış. Bunun üzerine duvarlardan atlayıp fabrikaya girerek direnişi başlatmışlar.

Düşünebiliyor musunuz, sabah evinizden eşinizle çocuklarınızla vedalaşarak işinize geliyorsunuz ve biraz sonra adınız okunuyor işten çıkarılıyorsunuz. Evde sizden ekmek, aş bekleyen bir aileniz var.

Birimiz kendimizi onların yerine koyalım ve düşünelim…

Gariplerin sıkıntıları yetmiyormuş gibi, birkaç hafta önce fabrika önüne gelen başka bir sendikaya bağlı bir grup, kendilerini tahrik etmeye başlamışlar. Neyse ki amaçlarına ulaşamamışlar. Çünkü büyük bir sabır göstererek herhangi bir olayın olmasına izin vermemişler.

Krizi fırsata çevirmeye çalışanlara karşı mücadelelerini sürdüreceklerini, işçileri örgütsüzleştirmeye, sendikasızlaştırmaya yönelik olarak kullananlara boyun eğmeyeceklerini ve bir takım oyunlara gelmeyeceklerini söylediler.

Fabrikanın önünde resimler çektik ve onlarla birlikte bizde slogan attık. Sanırım mikrofona veya başka bir alete gerek kalmadan sesimizi içerdekilere duyurduk. Zira tüm cadde sesimizden inledi. Daha sonra vedalaşıp tekrar gideceğimizi söyleyerek oradan ayrıldık.

Dönüş yolunda hiç birimizden çıt çıkmıyordu araçta. Çünkü hepimiz üzgündük.

Ben ise içimden düşüncelere dalmıştım.

Sendikaların birbirlerini tutacakları yerde bazılarının aralarında, düşman kardeş gibi olmalarını anlamak mümkün değildi. Ne için tek yumruk olamıyorlardı?

Emekçilerimizin hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek üzere oluşan bu örgütlenme neden işlevini tam yapamaz.? Bazı başkanlar köşeyi dönerler ama benim işçi kardeşlerim durdukları yerde sayarlar. Yazıktır, günahtır.

Sayın başbakan istediği kadar kriz bizi teğet geçti dese de, maalesef delip geçti ve halende matkap gibi delmeye devam ediyor..

Bugün haberlerde itfaiyeye 300 kişinin alınacağını ama beş bin kişinin müracaat ettiğini duydum. Görüntüde, uzayıp giden bir kuyruk var. Haber spikeri bazılarıyla konuşuyor. İçlerinde üniversite mezunu bir sürü gencimiz, (mühendisler, işletmeciler ve üniversite talebeleri) vardı. İçim sızladı. Meslek sahibi olsunlar diye aileler kim bilir ne zorluklarla bu çocukları okutmuşlardır. Şu işe bakın, bu acı tablolar ortada iken hükümet ve başbakanın umurlarında değil. Bu görüntüleri maskelemek adına boyuna gündem değiştiriyorlar.

Hani sayın başbakan bazı birileri için diyor ya, gözleri görmez, kulakları duymaz diye. Acaba kendisi görüyor ve duyuyor mu?

Türkiye rekor kırdı

Öğünebiliriz. Bugün istatistik kurumunun (TÜİK) açıklamasına göre, . Türkiye 13.8 küçülmeyle ülkeler listesinde dünya rekortmeni. Ayrıca işsizlikte de dünya ikincisiymişiz.

Hale bakınız;

Büyüyenler: Çin 6.1, Hindistan 5.8, Polonya 0.8, Yunanistan 0.3.

Küçülenler: Brezilya 1.8, ABD 2.5, İspanya 3, Fransa 3.2, Güney Kore 4.2, Almanya 6.9, Japonya 8.8, Rusya 9.5, Singapur 10.1. Türkiye 13.8

Bu arada emeklilerimiz kan ağlıyorlar. Gelir dağılımındaki adaletsizlik tehlikeli boyutlara vardı.% 4 veya 5 artışla ne olacak yani. Bir milletvekili aylığı 10 binleri bulurken işçi emeklisi dört yüz ile 750 lira civarında aylık alıyor. Bu adalet midir? Yani emeklilerin aldıkları aylıklar sadaka gibi. Ev kirası, su, telefon, yakıt derken elde bir şey kalmıyor. Sonra da sayın başbakan kredi kartı aldıkları için “kart mağduru olmaz, onlara dürüst gözüyle bakmam” diyor. İnsan bu kadar kalpsiz nasıl olur ya! Millet ne yapsın?

İnsanlar makam sahibi olunca nasıl da değişiyorlar?

Sanki analarından trilyoner doğmuşlar. Milletin sırtından sırça köşklerde oturup, altın kaşıklarla yemek yerlerken halkın bir kısmı pazarlardan atık topluyor.

Ey gidi ey! Bir zamanlar Kraliçe Marie Antoinette de “ekmek bulamazlarsa pasta yesinler “demiş değil mi?

7 senedir iktidarda olan AKP cumhuriyet tarihinin en kötü ve yoksul günlerini yaşatıyor halka. Sık sık 86 sene önceki kafalarda kalanlar diyen başbakan, o harpten çıkmış yoksul Türkiye’yi mumla aratır oldu.

Allah sonumuzu hayreylesin... Başka ne diyeyim.

 
Toplam blog
: 375
: 801
Kayıt tarihi
: 30.04.08
 
 

İstanbul Kadıköy doğumluyum. Herhangi bir menfaat grubuna bağlanmadan, açık fikirli, dürüst, önya..