Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ocak '11

 
Kategori
Dostluk
 

İşçinin emeği Gözümün bebeği !

İşçinin emeği Gözümün bebeği !
 

Dertliyim arkadaşlar, çoook dertliyim! Şu garip başımı alıp ta nereye gideyim. 

Bu vatan, bu bayrak, bu toprak benim. Vatanımdan başka Türkiye var mıdır, söyleyin. 

Gün geçmesin ki bir olay patlak vermesin. Bu iktidarın milleti perişan etmesinden başka bir projesi Allah aşkına, var mı? Bir bileniniz söylesin. 

Memleketin haline bakın! Cumhuriyet tarihimizden beri ilk kez bu kadar sıkıntı içerisindeyiz. Bu kadar yoksullaştık ve duyarsızlaştık. 

***** 

Balyoz, Çekiç, Kafes, bilmem ne darbe planları derken, şimdi de Torba yasası. Ne acayip buluşlar bunlar. Kırk yıl düşünsem aklıma gelmez. 

Torba, hani şu bildiğimiz torba değil tabi. Bu torba başka torba, içerisinde 52 bin belediye işçisinin emeklerinin gasp edileceği bir torba. 

Bu torba başka torba dedim ya! 

Bakın sevgili iktidarımız ne iyilik düşünmüş. Yerel yönetimlerde çalışan işçilerin bir bölümünü ihtiyaç fazlası olarak değerlendirip (Sanki mal gibi) 4- C kapsamına geçirmeye yönelik çalışma başlatmış. 

4 C nedir hatırlayalım: 

4/ C de işçi için bir sürü kısıtlayıcı maddeler var. 

-Ücretleri yarı yarıya azalacak. 

-Yılda 10 ay para alıp, 2 ay alamayacaklar 

-Kıdem tazminatları, iş sonu tazminatları olmayacak 

-Yıllık ücretli izinleri olmayacak. 

-Sendikalı olamayacaklar. 

-Toplu iş sözleşmesi yapamazlar 

-İş güvenceleri olmayacak, işe iade davası açamayacaklar. 

-İstirahat alırlarsa bu günler için para alamayacaklar.. 

"Ucuz işçilik ve taşeronlaşmayı" amaçlayan bu yasa tasarısı ne sosyal devlet, ne de anayasadaki eşitlik hakkını bırakmaktadır. Dünyanın hiçbir yerinde de sanırım böyle bir uygulama yoktur. Kısacası 4 C kapsamına almak, Tekel İşçilerimizin durumuna getirmektir. Bu yasayla ne işçi, ne de memur statüsünde olacaklar. Böylece taşeron firmalar köşe dönecek ve olan benim gariban işçime olacak. 

Yani, garibanın sırtına kambur üstüne kambur konulacak, sonrada hak aramak için yollara düşenlere; 

-Sen hak, huk diyorsun ha! 

-Al sana hak, al sana hukuk. Yer misin yemez misin? Bas biber gazını, vur copunu. Yapacaklar. Yaptıkları gibi. 

**** 

Dünyanın en zor mesleklerinden biri olan maden işçilerimizi nasıl kaybediyoruz? Daha fazla taşeron ucuz işçi çalıştırmak amacı ile beyzadeler, gerekli önlemleri almadan yerin 700 metre dibine salıveriyorlar. Bile, bile iki kuruş nafaka için çırpınan insanları ölüme gönderiyorlar.(Aldıkları para beş yüz 6 yüz arası) 

Sonra da birileri çıkıp kadere bağlıyorlar. 

Tersanelerde kaybettiğimiz canlara ne demeli? 

Tadilat iskelesinden düşen 2 işçi hayatını kaybetti. 

İnşaatta asma iskele çöktü bir işçi öldü, diğeri ağır yaralı. 

Gün geçmiyor ki bir işçimizin acı haberini almayalım. 

Tüm bunlar hayatlarını hiçe sayarak evlerine katık götürebilmek, çocuklarını okutabilmek içindir. 

Tekel işçilerimizi hatırlayalım 72 gün sokaklarda yatıp kalktılar. Ne için, hak aramak için. 

Karda kışta, gecenin ayazında titreşirlerken onlar, beyzadeler sıcacık köşklerinde, malikânelerinde kuştüyü yataklarında rahatça zıbarmış yatıyorlardı. 

Açın halinden tok anlamaz derler ama bu kadar da taş kalpli olunmaz ya! 

Verdikleri maaşlar onların bir çift ayakkabılarına denktir. Bir akşam yemeğidir beyzadeler için. 

İşçilerin itilip kakılmalarına, dayak yemelerine kindar ve düşman gözü ile bakarlar. Çünkü onları yok sayarlar. Baş belası gibi görürler. Köleleştirmek isterler. 

Sen, bu yandan insan hakları de hakkımı istiyorum de umursamazlar. 

Sanki analarının karınlarından trilyoner doğarlar. 

***** 

Ben ne işçiler gördüm, avurtları çökmüş, elektrik saati sökülmüş, suyu kesilmiş. Çaresiz garibim, çaresiz kalmış. 

Bir tanesi üç ay olmuştu işten atılalı. 8 sene İzmit Tersanesinde çalışmış sonra bir gün demişler ki —İşin bitti güle, güle. Ne tazminat ne de hak ettiği para verilmiş eline. 

Ev sahibi bu! Onunda ihtiyacı var gecekondudan bozma bir evinin getirisine. 

Adamcağızı gönlü istemese de çıkartmaya mecbur. Bir hafta mühlet tanımış. 

“Ne yapacaksın şimdi kardeş.” Dedim. 

“Abla mecburen çocukları hanımı, anamlara köye yollayacağım, ben buralarda başka iş arayacağım.” 

Demişti bana. 

Disk’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası işçilerinin fabrika önündeki eylemleri 7 ay sürmüştü. Dile kolay. Sokakta uyduruk bir tente, birkaç iskemle ve bir kırık masa vardı. 

Belki aç, susuzdular, gırtlağa kadar borca batmışlardı ama inanın, başları dik ve çok gururluydular. 

Birkaç kez arkadaşlarım ile mahkemelerine gitmiştim destek olmak amacıyla. 

İşverenin avukatı boyuna eğliyordu mahkemeyi. Ya gelmiyordu ya da gelse de patrondan yana olduğu için bir bahaneler uydurup öteye attırıyordu davayı. 

Mümkün olduğunca eylemlerine katıldım ve onların dirençleri karşısında gurur duydum. 

***** 

İşçilerimiz, o nasırlı elleri öpülesi işçilerimiz. 

Kimi aylardır ev kirasını ödeyememiş, kimisi çocuğu okuluna giderken bir simit parası verememiş.İçin için kahrolur gizlice ağlarlar... 

Tüm sıkıntılarına, acılarına rağmen onurludurlar. Bir ekmeği on kişi bölüşse de, devletin verdiği sadakaya ne bir torba bulgura ne de bir kamyon kömüre boyun eğmezler. 

Onlar alın terinin karşılığını isterler. 

İşte, onları aileleriyle bu hallere düşürenler utanmalıdırlar. Hatta Allahlarından bulmalıdırlar. 

Biz Müslüman’ız diye geçinenler, işçisi aç yatarken işkembelerini şişirenler, dini siyasete alet edenler, sırça köşklerinde günlerini gün edenler, bir gün gelir mutlaka Allaha ödenmemiş hesapları öderler. 

Bizlere düşen bu onurlu insanların yanlarında olmak, haklı mücadelelerinde onlara güç vermektir. 

Hepimiz Hrant Dink’iz diyeceğimize geliniz onların seslerine kulak verelim. Biz de hepimiz işçiyiz diyelim. 

Sevgilerimle. 

 
Toplam blog
: 375
: 801
Kayıt tarihi
: 30.04.08
 
 

İstanbul Kadıköy doğumluyum. Herhangi bir menfaat grubuna bağlanmadan, açık fikirli, dürüst, önya..