Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ocak '09

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

İsfahan - Nefs-i Cihan

İsfahan - Nefs-i Cihan
 

Chehel (Kırk) Sütun Sarayı'ndan bir duvar resmi: Şah Tahmasp Hümayun'u konuk ediyor


Biraz klasik bir başlık oldu ama ne yapalım, İranlılar böyle uygun görmüşler, "İsfahan dünyanın yarısı" demişler. Gerçi Tebrizliler de bu lafın sonuna "Tebriz'i saymazsan" gibi birşey ekliyorlarmış ama görmediğim için yorum yapmıyorum. Herhalde İstanbul'u görmemişlerdi bunları söylerken demekle yetiniyorum:)

En son Rasht'ta kalmıştım...Rasht'tan Kazvin'e gitmek için bindiğim taksi-dolmuşun şoförü ve yolculardan birisi de Türk çıktı. Resmi rakamlara göre İran nüfusunun %25'i, çoğunluğu Azeri olmak üzere, Türk. Her kelimeyi anlamasanız da rahatlıkla konuşup anlaşıyorsunuz. Şoför benim de Türk olduğumu öğrenince hemen Ebru Gündeş çalmaya başladı:) Ebru Gündeş, İbrahim Tatlıses'i arabadakilerin hepsi biliyordu. Başka yerlerde de aynı durumu rastladığım için bu arkadaşların İran'da epey meşhur olduğunu söyleyebilirim. Konuştuğum bir genç Türkçe şarkıların çok popüler olduğunu söylemişti. Gittiğim bir internet kafede Türk Sanat Müziği çalıyor olması enteresandı mesela...

Rasht-Kazvin arasında zeytinleriyle ünlü bir yerden geçiyorsunuz. Yolun kenarı zeytin ürünleri satan dükkanlarla dolu. Gemlik gibi bir yer anlaşılan ama gerçekten çok fazla dükkan var. Biz de bunlardan birinde mola verdik. Dükkan sahibi 2-3 zeytin ezmesi çeşidiyle birlikte çay ikram etti. Lezzetliydiler ama orada burada dolaşırken zeytin ezmesi taşımamak için almadım. Yol üzerindeki bir başka şey ise oldukça büyük bir baraj. Trafik ise her zamanki gibi, tehlikeli hareketler eşliğinde ilerliyorsunuz:)

Kazvin'den günübirlik gidip gelerek Haşhaşinler'in kalelerini ziyaret etmek mümkün ama malesef benim bunun için vaktim yoktu. Normalde geceyi burada geçirip Kashan'a gitmeyi planlıyordum ama sonra bu planı değiştirerek gece kalmamaya karar verdim. Şehir merkezinde görülebilecek birkaç camiyi ve tarihi binayı gördükten sonra Tahran'a giden bir taksi-dolmuşa atladım. Planım oradan Kashan'a otobüs bulmaktı ama Tahran'a gece yarısına doğru geldiğim için Kashan otobüsleri bitmişti. Ben de mecburen Kashan'dan sonra gitmeyi planladığım İsfahan'a gittim.

İsfahan İran'da en çok sevdiğim şehir oldu. İmam Meydanı ve meydanın kenarlarındaki İmam ve Şeyh Lütfullah (Kadınlar) camileri, Zayende Nehri, köprüleri ve Siesepol köprüsünün ayağındaki çayhane, Cehel Sütun (Kırk Sütün) sarayı, Hasht Behest (8 Cennet) Sarayı, Minar Conbar (Sallanan Minareler), Cuma Cami, kilometrelerce uzanan Büyük Pazar (Bazar-e Bozurg) gibi görülecek pek çok şey var.

İmam Meydanı başlıbaşına bir şaheser. Dikdörtgen şeklinde kocaman bir meydan. Kısa kenarlarından birisinde İmam Cami, uzun kenarlarında karşılıklı Şeyh Lütfullah Cami ve Ali Kapı sarayı var. Tüm bunların arası kapalı çarşı şeklinde dükkanlardan oluşuyor. Öğleden sonra güneş etkisini kaybedip gölgeler uzamaya başlayınca meydandaki havuzun çevresi de kalabalıklaşmaya başlıyor. Günün son ışıklarının camilerin çinilerle bezenmiş kubbelerine vuruşunu seyretmeye gelen insanlar, piknik yapmaya gelen aileler, gelenler, geçenler...İsfahan'da kaldığım 2 gün boyunca bu meydanda epey vakit geçirdim. İmam ve Şeyh Lütfullah camileri inanılmaz güzel çinilerle bezeli. Kubbeler, duvarlar, tavanlar, her taraf rengarenk çini. Olayı aşmışlar gerçekten...
Zayende Nehri ise şehre ayrı bir canlılık veriyor. Nehir üzerinde bazıları eski, bazıları yeni pek çok köprü var. Herhalde en meşhuru Siesepol (33 kemerli, ayaklı). Şehrin en hareketli caddelerinden birine bağlandığı için daha merkezi bir yerde. Özellikle akşamları ışıklandırma eşliğinde çok güzel gözüküyor.

İslam Devrimi (Enqelab-e Islami) Meydanı tarafındaki ayağında bir çayhane var. Rehberde iki tarafında birer çayhane olduğu yazılı ama ben diğer tarafta birşey göremedim. Ramazan dolayısıyla mı kapalıydı diyeceğim ama akşam da bir şey yoktu. Daha önce giden arkadaşlar bu çayhanede nargile içildiğini yazmışlar ama nargile de yoktu. Muhtemelen halka açık yerlerde nargile içilmesinin artık yasak olmasından. Tezcan notlarında bir de kadınların tek başlarına gelemediklerinden bahsetmişti ama ben gittiğimde böyle birşey yoktu. Sadece kadınlardan, sadece erkeklerden ya da ikisinin karışımından oluşan masalar gördüm. Akşamları nehrin kenarındaki yeşil alanlar piknik yapan ailelerle doluyor. Benim gibi Siesepol Köprüsü'nden karşıya geçtikten sonra dilediğiniz kadar yürüyerek keyifli bir tur atabilirsiniz.

İsfahan'da Manar Comban (Sallanen Minareler) haricinde her yer yürüme mesafesinde. Yürümekten hoşlanıyorsanız ve hava da müsaitse keyifle gezilebilecek bir şehir. Çayhanelerde, İmam Meydanı'nda yanınıza gelip konuşan gençler oluyor. Tabi İmam Meydanı'nda satıcılar da klasik memleket nere sorusundan başlayarak muhabbete giriyorlar ama çok dert edilecek bir durum yok. Cuma Camisi'nin ana meydanından kapılarla ayrılmış diğer kısımlarını gezmeyi unutmayın. Son derece detaylı işlenmiş bir mihrap ve bu mihrabın görüntüsünü de içeren ahşap bir minber var. Hemen arkasındaki kısımda ise mermerler kullanılarak aydınlatılan bir bölüm bulunuyor. Normalde bunu anlayamıyorsunuz ama şalteri indirip ışığı kapatırsanız görebilirsiniz. Chehel Sütun Sarayı'ndaki duvar tabloları çok güzel. Bir tanesi de Yavuz Sultan Selim'in Çaldıran zaferini gösteriyor. Tabi bize göre, onlara göre Şah İsmail'in Çaldıran yenilgisi oluyor bu tablo:) Ben gittiğimde o bölüm tadilattaydı, o yüzden önünde iskelelerle çekebildim fotoğrafını.

Aşağıdaki de aynı odadaki diğer resimlerden birisi. Şah Tahmasp Hümayun'u konuk ediyor, soldaki Hümayun.

İsfahan - Nefs-i Cihan

Bu arada İsfahan'a gideceklerden bir de ricam olacak, bir zahmet yanınıza bir Atatürk kartpostalı alıp İmam Meydanı'nda, İmam Cami ile Şeyh Lütfullah Cami arasındaki köşede, iç tarafta bulunan Bastani Traditional Restaurant'a götürün. Başınızı belaya sokmaya çalışmıyorum merak etmeyin:)

Ben rehberden bulduğum bu lokantaya fesenjun (nar soslu tavuk) yemek için gittim. Yeri gelmişken siz siz olun bu fesenjunu bir yerlerde yiyin yoksa dönüşte fesenjun yemediysen gitmiş sayılmazsın diyenler olabilir:) Gerçi tavuk da kesmiyor, orjinal keklik etiyle yapılanından yemeniz gerekiyormuş ama onu da nerede bulursunuz bilemiyorum:)

Neyse ben bu lokantaya gittim, fesenjunu ısmarladım, yedim ve hesabı ödemek üzere kasaya gittim. Kasada güleryüzlü, kibar bir beyefendi vardı. Lokantadan filan konuşurken Türkiye'den geldiğimi öğrenince İngilizce olarak Türkiye'de iyi bir insan tanıyıp tanımadığımı sordu. Ben tabi anlamadım birşey, bir sürü tanıyorum dedim. Sitede çok var mesela:) Yok yok çok iyi bir adam dedi. Bulmaca filan mı acaba diye düşünmeye çalıştım ama aklıma birşey gelmedi. En sonunda eliyle arkasını gösterdi. Siyah beyaz, el kadar bir Atatürk silueti vardı gösterdiği yerde:) Bu yazıyı okuyup da İsfahan'a giden olursa Atatürk hayranı bu beyefendiye bir karpostal götürüp hediye etsin derim. Yok kartpostal yetmez, ben biblo, poster, büst, heykel de götüreceğim derseniz, ben de ağanın eli tutulmaz derim:)

Lokanta demişken, Shahrzad isimli bir lokanta pek övülüyor ama ben gidemedim. Bir akşam denediğimde kapıda sıra vardı. Ramazan ve iftar vaktiği olduğu için mi yoksa hep mi böyle bilmiyorum. Sonra da tekrar denemedim çünkü tek başına böyle yerlere gitmek pek de zevkli olmuyor. Bütün masayı işgal etmiş gibi oluyorsunuz, sırada insanlar filan garip oluyor. Yeri Abbas Abad Caddesi'nde. Siesepol Köprüsü'nü arkanıza alıp Chargh Bagh Abbasi Caddesi'nde biraz ilerledikten sonra Abbas Abad Caddesi'nden sola dönüyorsunuz. Biraz ileride sağda, 2. katta.

İsfahan günleri keyifliydi ama 2 günden sonra yola çıkma vakti geldi ve bir sonraki hedefe yani Kashan'a doğru yola çıktım...

Fotoğraflı orjinal version: İsfahan - Nefs-i Cihan

Sonraki Bölüm: Abayaneh ve Kashan...
 
Toplam blog
: 30
: 1532
Kayıt tarihi
: 15.04.07
 
 

Gezmeyi görmeyi severim. Aslında endüstri mühendisiyim ama 2 sene önce çalışma hayatına ara verdim. ..