- Kategori
- Anılar
Işığı yanan bir ev
“Tıp fakültesini yeni bitirmiş, pratisyen bir hekim olarak ilk görev yaptığım yere, Konya’ya bağlı bir beldenin sağlık ocağına gitmiştim. Gençtim, bekârdım. Küçük bir beldeydi gittiğim yer. İlk gece bir eve konuk olmuştum. Tren istasyonunun hemen yanında bir evdi. Akşam yemeğinden sonra çaylarımız gelmiş, sohbetler edilmişti. Üzerimde yol yorgunluğu, geldiğim yeni yerin yabancılığı vardı. Saatler ilerliyor, ağır bir uyku beni içine çekiyordu. Ev sahibine bir şeyde diyemiyordum. Saatler epey ilerledi ama yine bir hareket yoktu. Evin büyüğü olan hacıanneye sıkılarak sordum:
“ Anneciğim, sizin buralarda kaçta yatılıyor? “
Hacıanne, “ Evladım, az sonra tren gelecek, onu bekliyoruz.” dedi.
Merak ettim. Tekrar sordum:
“ Trenden sizin bir yakınız mı inecek?”
Hacıannenin yanıtı inanılacak gibi değildi:
“Hayır, evladım, beklediğimiz trende bir tanıdığımız yok. Ancak burası uzak bir yer. Trenden buraların yabancısı birileri inebilir. Bu saatte, yakınlarda, ışığı yanan bir ev bulmazsa, sokakta kalır. Buraların yabancısı biri geldiğinde, ışığı yanan bir ev bulsun diye bekliyoruz.”
***
Prof. Saffet Solak'in bu anisi internette dolaniyor. Yorumlarda hayiflanma var:
"Nerede bu evler? Nerede bu insanlar?..."
Ben diyorum ki; bu evler de, bu insanlar da hala oradalar. Onlar bir yere gitmediler. Biz onlardan cok uzaklastik!