Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Şubat '09

 
Kategori
Eğitim
 

Işık süvarileri

Yazarı: Harun TOKAK

1955 yılında Uşak'a bağlı Merkez - Kırka köyünde dünyaya geldi. İlköğrenimini orada tamamladı. Orta ve lise eğitimini Uşak'ta, üniversite eğitimini ise İzmir İlahiyat Fakültesi'nde 1979'da tamamladı. Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nın değişik kademelerinde görev yaptı. MEB Din Öğretimi Genel Müdürlüğü'nde Eğitim Uzmanlığı ve Başbakanlık' ta bazı bakanlara müşavirlik yaptı.

Eserin Özeti:

Karanlık ufuklarımızı gökkuşağına boyayan yıldızlar… Onlar ışık süvarileridir. Eğitim ordusunun ışık süvarileri. Gittikleri yerlere ışık götüren süvariler. Dünyanın dört bir yanına gittiler ve bir daha dönmemeyi göze aldılar. İlim dediler, okul dediler, hoşgörü, sevgi dediler. Kimi öğrenciydi, kimi öğretmen. Dünyasını bir bavula sığdıran bu delikanlılar ışık götürüyor, umut götürüyordu gittikleri yerlere.

Adı Ahmet’ti. Liseye giderken üniversiteli ağabeylerin evlerine gidiyordu haftada iki gün. O da ağabeyleri gibi öğretmen olmak istiyordu. Yıllar yılları kovaladı ve Ahmet üniversiteyi bitirdi. Öğretmenlik yapmak üzere Ak Asya’ya gitmeye karar verdi. Bu kararını yıllarca hasretle yolunu gözleyen annesine anlatmalıydı. Bir yolunu bulup anlatmalıydı.

Bir gün Ahmet’in annesi Hatice Hanım abisi Mustafa ile otururken Ahmet girdi içeri ve konuyu ailesine açtı. Annesinin yüreğine bir yangın düştü. Orta Asya diyordu oğlu, Türkiye’nin her hangi bir şehri değil. Yüreğine taş bastı ve “Git oğlum!” dedi. “Git! Burada bir çift göz, orada binlerce göz seni bekliyor. Sen beni düşünme gayrı. Git oğul, git!” dedi gözlerindeki yaşlara engel olamayarak.

Ailesinden izin aldıktan on gün sonraydı. Ayrılık günü gelmişti artık. Annesiyle vedalaştı, babasının mezarını ziyaret etti. Ve Ak Asya’ya doğru yola revan oldu. Havaalanında Yusuf Abisi ve orada hem üniversite okuyacak hem de öğrencilere belletmenlik yapacak Yasin ile buluştu. Dört beş saatlik uçak yolculuğundan sonra Ak Asya’ya ulaştılar. Beklediklerinden daha güzel bulmuşlardı burayı.

Birkaç gün geçtikten sonra Milli Eğitim Bakanı ile görüştüler. Kendi ülkelerinde okul açma isteklerine çok sevindi. Onlara hem izni hem de bir okul binası verdi. Okul için tahsis edilen bina mevcutların içinde en iyisiydi. Ama yine de bir hayli tamirata ihtiyacı vardı.

Tamirat malzemeleri Türkiye’den gönderildi. Ahmet öğretmen, Yusuf Bey ve Yasin okulun tamirinde bir işçi gibi çalıştılar. Laboratuar malzemelerini, sıraları masaları sırtlarında taşıdılar sınıflara. Herkes çok şaşırdı. Ülkenin şartlarında bu kadar kısa zamanda bu kadar güzel bir okul hayret vericiydi.

Okulun açılışından iki gün önce Ahmet’e Türkiye’den telefon gelir. Telefondaki ses Ahmet’e annesinin vefat haberini verir. Yüreğinden bir şeyler kopar Ahmet’in. Canı yanar, içi sızlar. Annesi, canı yoktur artık…

Ahmet, okulun ilk günleri olması hasebiyle çok yoğundur ve annesinin cenazesine gidemez. Bırakamam bu önemli zamanda okulu der ve gitmez, gidemez.

Ahmet öğrencilere yakın olmak gerektiğini düşünür. Okul misafirhanesinde kalmaya karar verir. Gündüz olduğu gibi gece de öğrencilerin ihtiyaçları olmaktadır. Nikola’nın moralinin bozuk olduğunu gören Ahmet Bey onu yanına çağırır ve ne derdinin olduğunu sorar. Nikola babasının olmadığını ve annesi hastanede ölmek üzere olduğunu söyler. Onlara yardım edecek kimseleri de yoktur. Ahmet Bey ders çıkışı Nikola’yı da yanına alarak hastaneye ziyarete gider. Doktorla görüşür. Üç ünite kan ve ameliyat için bin dolar gereklidir. Ahmet arkadaşlarını hastaneye çağırır. Kanı uyanlarla üç ünite kan tamamlanır, maaşlarıyla da ameliyat parasını öderler.

Yasin belletmenliğini yaptığı öğrencileri pikniğe götürür. Top ırmağa doğru kaçar. Nikola koşar topun peşinden. Irmağın kenarına geldiğinde ayağı kayar ve düşer. Yasin onun ırmakta can havliyle çırpındığını görür görmez tereddütsüz atar kendini ırmağa. Nikola’yı bin bir güçlükle çıkarır kıyıya. Ama kendisi balçığa saplanıp kalmıştır. Yasin Nikola’yı kurtarmıştır ama kendisini kurtaramamıştır. Yasin’in mezarı Ak Asya topraklarında bir bayrak gibi salınmaktadır artık.

Bir dönem bitmiştir. Bütün öğretmenlerin on günlük tatilleri vardır. Bu süre zarfında Türkiye’ye giderler. O yaz o kadar çok işleri vardır ki. Değişik şehirlere beş tane daha okul açılır. Bütün öğretmen kardeşlerimiz yoğun bir şekilde çalışır. Öğretmenlerin kimi boya, kimi badana yapar. Tuğla örenler, fayans döşeyenler bile vardır. Maddi manevi her şeyden fedakarlık yapar bu gönlü büyük insanlar.

Asırlardır aydınlık nadir bilmeyen milletlerin ufuklarında ışık olurlar. Yıllardır yollara dökülmüş Türkiye’deki kardeşlerinin geleceği günü bekleyenlerin gözyaşlarını silerler.

Gittiler geride gözleri yaşlı analarını bırakıp, gönüller yaralı gittiler.

Onların isimleri bir yad-ı cemil olmuş, dillerde gezmektedir.

 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..