Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ağustos '07

 
Kategori
İş Yaşamı - Kariyer
 

İşimi sevmek istiyorum

İşimi sevmek istiyorum
 

Çalışkan bir insanım. Taaa ilk okul 4.sınıftayken Alah rahmet eylesin, emekli Komiser Şükrü Amca'nın kırtasiye dükkanında yaz tatillerinde çalışarak başladı meslek hayatım. Pardon yanlış oldu.Aslında 7-8 yaşlarndayken teyzemin oğullarına uyup pazarda su satarak başlamıştı.:)

Her hafta Pazartesi günleri kurulurdu pazar. İlk su sattığım hafta sorunsuz geçti.Tam birbuçuk lira para kazandım ve altı tane hikaye kitabı aldım.İnsanın, annesinden babasından para istemeden kendi parasıyla hikaye kitabı alma zevkini tadınca da ikinci hafta pazara çıkması kaçınılmaz oluyor. Bu sefer daha teşkilatlı idim geçen haftanın tecrübesiyle, anneannenin turşu bidonlarından biri su doldurulur buzluğa konulur ki sabaha kadar buz olsun, diğeri de su ile doldurulur bir de en az iki bardak lazım aynı anda iki kişi isterse diye.Neredeeee bundan otuz yıl önce şimdiki pet şişeler?Çocuk aklıyla suların turşu koktuğu akıl edilmez tabi.Yine de turşu kokan suları satarsınız pek problem olmaz.

İkinci hafta yakalandım tabii.Bu sefer de kırtasiyeden bir sürü boya kalemi ve resim defteri almıştım.Annem çekti karşısına ve "Bana bek sen nereden buluyorsun bunları alacak paraları?" meğerse herkese sormuş "Bu çocuğa para verdiniz mi?" diye olumsuz cevap alınca da sorgu başladı tabi ve itiraf ettim. Bir araba da dayak yedim ve 10 gün evden çıkmama cezası aldım."Senin pazarada su satmakla ne işin olabilir?Biz sana ne istedin de yapmadık?" felsefei ile.Pazarda su satma maceram böylece nihayet buldu.

Neysa Allah'tan ki Şükrü amca tanıdıktı ve O'un yanında çalışmama, o da ben çok istiyorum diye, izin verdiler.Yoksa gerçekten halimiz vaktimiz pek çok insana göre yerinde sayılırdı en azından benim çalışmama ihtiyaçları yoktu , fakat ben son derece sıkılgan bir çocuktum ve en sevdiğim yerde çalışıyordum kırtasiye.Genelde de maaş yerine kalem, kitap, ve değişik süslü not kağıtları, kokulu defterler vs olurdu ücretim.

Ne ilginçtir ki şu anda kırtasiye sektöründeyim.25-30 yıl sonra kader beni daha kapsamlı olarak aynı sektöre getirdi. Tüm hayatım boyunca işimi sevdim.Tüm işlerimi sevdim.Tüm eşlerimi sevdiğim gibi.Ne acıdır ki hem işlerimde, hem eşlerimde ihaneti yaşadım.Tüm özverime, saygıma , sadakatime rağmen.Her daim işimin eşimden önce gelmesine ve hayat felsefemin Nil Karaibrahimgil'in parçasındaki gibi"Çocuk da yaparım, kariyer de!!!" olmasına rağmen, evlilik hayatımın bana çocuk vermemesi gibi, iş hayatım da kariyer sağlamadı.
Çok iş değiştirdim hele hele 2000 krizinden sonra değiştirdiğim işlerin haddi hesabı yok.Yeni iş yasasına göre üç ay deneme süresi boyunca patronların personeli üç ay çalıştırıp, üç ay sonunda, dışarıda ekonomik krizlerle işsiz kalmış neredeyse bir ordu tecrübeli adam olmasına güvenerek ersonelini, tazminatsız ve hak talep ettirmeksizin kapının önüne koymasını pek çok insanın yaşadığını bilemeden günlerce kandimi suçladım başarısızlıklarımdan ötürü ve depreyonlara girdim. Son sekiz yıldır iş yaşamında gözlemlediğim iş yüküm ve yaşım artarken, aldığım ücretin daha doğrusu razı olduğum ücretin günden güne daha da düşmesi.Her değiştirdiğim işte de, emeğe ve insana olan saygının daha da azalması.
Bir arkadaşımın 16 yıldır çalıştığı işte patronu vefat etti. Yerine patronun oğlu işi devraldı ve patronun oğlu işi devir aldıktan sonra, önce yılda dört kez aldıkları ikramiyeleri kaldırıldı, sonra Cumartesileri yarım gün çalışma konuldu, sonra mesai saatleri uzadı ve en son olarak iş yerindeki kötü ve saygısız muameleden ötürü arkadaşım iki çocuklu bir baba olmasına rağmen 16 yılı yakıp istifa etmek zorunda kaldı.

İşini son derece seven bir insanım, çalışmayı son derece seven bir insanım, çalışmayıp evde oturduğum zaman resmen ilaçla tedavi görecek kadar depresyona giren bir insanım işim için yapabileceğim her şeyi yaparım bunu da belli ederim.Belli edince ne oluyor biliyormusunuz? Siz yüzbinlerce liralık çekle masanızda boğuşurken, patronunuz şirkette, sekreteri, çaycısı, şöförü ve daha bir çok alt kadro elemanı varken gelip sizden telefon şarjı veya uzatma kablosu isteyebiliyor ve eğer siz o çekleri ya da tuttuğunuz hesapları bırakıp o kabloyu temin etmezseniz istediği bir şeyi yapmamış ve görevinizi ifa etmemiş addediliyorsunuz. Tüm konsantrasyonunuzu bozup çekleri kaldırıp, bilgisyardan herhangi bir yanlışlık olmasın diye yarım bıraktığınız kaydı silip başlıyorunuz kablo aramaya.Veya birmüşteri ya da satıcı ile hesap kitap yaparken printere kağıt koymanızı isteyebiliyor ve yapmadığınız zaman yine siz suçlu olabiliyorsunuz.
20 yıllık bir bankacı ve yönetici olarak, Türkiye koşullarında bu tarz işler yapmak zorunda kalmanın acısını benim kadar iyi bilebilen pek çok yandaş bulacağımdır kendime.Sadece evimde 63 tane iş yaşamı, kişisel gelişim kitabı, kanunlar, mesleğimle ilgili kitaplar var. Vaktin birinde iyi maaş aldığım zamanlarda abone olduğum mesleki dergiler var. Vaktin birinde ben de düzenlenen eğiti seminerlerlerinde hocalık yaptım. Ve tavsiye etmiyorum. Evet tavsiye etmiyorum arkadaşlar. Kesenize yazık. Ve de o kitaplara harcadığınız zamana yazık.

Neden mi? Okuyorsunuz, çabalıyorsunuz, emek harcıyorsunuz, didiniyorsunuz, işinizi seviyorsunuz, değer veriyorsunuz ve en iyisini en mükemmelini ortaya çıkarma çabasında oluyorsunuz.Elbetteki insanın kendini geliştirmesinden daha güzel birşey yok, lakin en alt kadrosundan en üst kadrosuna kadar herkes bunu hakkıyla yapabiliyorsa.Sizler kendiniz için yapın arkadaşlar fakat ne yazık ki günümüz Türkiyesinde bütün bunların size bir fayda sağlayacağını ummayın hele ki dayınız, arkanız, sağlam bir babanız yoksa.Hele hele patron şirketlerinde çalışıyorsanız ve hele hele güç bende, patron benim mantığı güden bir işverenle çalışıyorsanız ve hele hele kasasaında para bulundurmayıp "sen harca cebinden bana masraf çıkar ben sana paranı her cuma ödeyeyim!" mantığı ile çalışan bir patronla çalışıyorsanız. Benim bildiğim yani hatırladığım ancak şimdi hiç rastlayamadığım şirket kurallarına göre harcama yapacak personele bir miktar harcırah verilirdi ya da işavansı çıkılırdı bu kitaplar, bu emek, öğrendiğiniz tüm stratejiler boşa gidiyor.Eğer ki tecrübe edindiğiniz ve öğrendiğini bilgilerle yola çıkarsanız uyumsuzluk problemi yaşayıp sudan çıkmış balığa dönüyorunuz.
Benim gibi kırk yaşına gelmiş, ekonomik krizler dolayısı ile işsiz kalmış, çalışmayı seven ve çalışmak isteyen insanlar ya işe alınmıyorlar "siz bize fazlasınız!!!" söylemi ile ya da eğer, işinizi gücünüzü bırakıp patronunuza şarj aleti ya da fiş götürecekseniz "ben bu kariyerdeki bir insana bile bu işi yaptırabiliyorum" egosu taşıyan insanların elinde oyuncak olmaya razı olarak çalışıyorsunuz.
Böyle koşullarda randımanlı iş çıkarabiliyormusunuz, yaptığınız işi hakkıyla yapabiliyormusunuz, hatasız ve hızlı çalışabiliyormusunuz? Bu soruların cevabını siz verin.

Her yerde ve her koşulda iş yaşamında bir kalitesizlik ve gerileme gözlemliyorum.Üstelik bütün o kalite, randıman, performans, iş geliştirme stratejilerive kişisel gelişim stratejileri söylemlerine rağmen.Bütün bu stratejiler bir göz boyamadan öteye gidemiyor mu acaba? diye ister istemez soruyorum kendime.

Günümüz Türkiyesinde nerden ve nasıl zengin olduğu bilinmeyen sonradan zengin yeni yetme bir sürü insan, insan ve çalışan haklarını hiçe sayarak, emeğin karşılığını unutarak, insana saygıyı unutarak, paylaşımı, performans arttırma stratejlerii ve teşekkürü unutarak "işine gelirse" mantığı güderek ve bu mantığı da personeline her an hssettirerek bir çalışma stratejis geliştiriyor.Söylem şu "Dışarıda işsiz ve benim verdiğim ücrete razı binlerce adam var ve kapı orada tercih senin." Bu gemi böyle gider mi ?

İşimi sevmek istiyorum.Sekiz yıl öncesine kadar daima sevdim.Krizden sonra ise sevemiyorum.İşimi sevmek istiyorum.Çünkü o benim karnımı doyuruyor.Eskiden sadece karnımı doyurmazdı.Beni sinemaya, tiyatroya, konsere götürürdü.Hafta sonları yemeğe götürürdü.Yazları tatile götürürdü.Eskiden işim ruhumu da doyururdu.Şidi sadece karnımı doyuruyor ve ben işimi sevmek istiyorum!!!!

 
Toplam blog
: 167
: 1867
Kayıt tarihi
: 20.04.07
 
 

01/06/1967 Rize/fındıklı doğumlu olmama rağmen doğum yerimi hiç görmedim. Türkiye'nin hemen her ilin..