Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Eylül '12

 
Kategori
Futbol
 

İsimler mi, Performansları mı?

İsimler mi, Performansları mı?
 

Mersin İdmanyurdu maçında, iki devrede, birbirinden zıt iki ayrı performans göstermesine rağmen, geriye düştüğü maçtan galip ayrılan Fenerbahçe’de, bu gelgitlerin sebebi ve üstesinden nasıl gelinebileceği konusundaki çıkış yollarını analiz etmeye çalışalım.
 
Öncelikle hiç pozisyon verilmeden 1 gol yenilen ve onca fırsata rağmen, ancak devrenin son anlarında eşitliğin yakalanabildiği ilk devreden bahsedelim.
 
Transfer döneminden sonra, oynanmak istenen oyuncu yapısından Sow ve Krasiç’in sakat olması nedeniyle tek santrafor Kuyt, sol kenarda Stoch ve sağ kenarda Topuz ile başlayan Aykut Kocaman, orta ikiliyi de Topal ve Meireles’ten oluşturdu. Egemen’in sakatlığı dolayısıyla oynayamadığı maçta, kulübedeki tek sağlam stoper Bekir’i oynatan Kocaman’ın planı aslında alışılagelmiş diziliş yani Alex sahadayken uygulanabilecek tek oyun şablonu olan 4-2-3-1’den başkası değildi. Fenerbahçe’nin ilk yarı kalesinde hiç pozisyon vermemesinin sebebi Topal ve Meireles’in tempolu oyunları, stoperlerin oyunu H.Ali ve Gökhan ile başlatmayı deneyip, bu oyuncuların orta ikiliyle kurduğu pas oyununun neticesinde topun Fenerbahçe takımında kalmasını sağlamalarıydı. Bunun yanı sıra Bekir ve Yobo’nun yüksek toplardaki başarısı, Kuyt ve Topuz’un gerek 3. bölge, gerekse kenarlarda yapmaya çalıştıkları, zaman zaman da başarılı oldukları hücum presinin sonuçlarıydı.
Rakibin bir kez gelip, Gökhan’ın performans düşüklüğüne bağlı olarak, kaptırdığı topla, yaptığı faulun ardından, Meireles’in ters bir kafa vuruşuyla gole dönüşen pozisyon; Fenerbahçe adına hem bir talihsizlik, hem de Gökhan’ın saha içi ve idman performansına dikkat etmesi gerektiğini gösteren bir uyarıydı. 
 
 
 
İlk devrede rakibine bu gol dışında pozisyon vermeyen Fenerbahçe, oyunu tutma isteği ve zaman zaman başarılı olmasına rağmen, duran toplar dışında, hücum organizasyonlarında pek verimli olamadı. Girilen pozisyonlar, duran top organizasyonları ve birkaç ta bireysel beceri ürünüydü. Bu aksiyonlar Fenerbahçe kalibresinde bir takımın hücum planı değil, hücum planına yardımcı olabilecek, planın işlerliği bozulduğunda sonuca etki edebilecek, yardımcı etkenlerden olmalı.

Fenerbahçe’nin Mersin maçında kurduğu hücum hattındaki isimleri kağıt üzerine yazdığımızda, ligde domine edemeyeceği takım savunma sayısı ya birdir ya da iki. Ancak uygulamada pek de karşılık bulamayan bu uç tarafın, neden duran toplar dışında etkili olamadağına bir göz atalım.

İlk olarak Alex’ten başlayalım. Alex’in formsuz oluşuna bağlı olarak Kocaman’dan yediği kesiği, böyle olmadığına inanması ile kişiselleştirip, tekrar buna bağlı olarak da bir form düşüklüğü yaşaması ile etkisiz kaldığını görüyoruz. Stoch’un mental ve fizik olarak hiç ve hiç hazır olmadığı zaten ortada. Zira bu girmeye çalıştığı çalımlarda zayıf kalmasından, hücum bölgesine yakın aldığı her topu, içeriye çekip şut atmaya çalışmasından belli oluyor. Takımı için değil de, bireysel becerilerinin ıspatı veyahut üzerinde hissettiği baskıdan kurtulmaya yönelik ihtiyacı olan golü, mutlak surette araması da hem bireysel performansına hem de takım performansına oldukça olumsuz yansıyor. Özellikle sol kenarda H.Ali’nin başlatmaya çalıştığı ataklarda Stoch’un yalnızca çizgi üzerinde, rakip savunmanın kucağında beklemesi bu kanadı işlevsiz hale getiriyor. Stoch’un orayı boşalttığı anlarda H.Ali’nin onun bölgesine ne kadar etkili bindirmeler yaptığını bu maçta gördük.
 
Alex tarafından baktığımızda, oyunun Topal-Meireles ikilisinden değil de, Gökhan, H.Ali kanatlarından başlatılmaya çalışılması, Alex’in topla buluşma yüzdesini düşürüyor ve kaptan etkisiz kalıyor. Ancak oyunu orta ikilinin başlatmaya çalıştığı anlarda, hatta bu ikilinin etkin olduğu anlarda bile Alex’in durağan kalması da etkinliği noktasında olumsuz yansıyor.
Her ne kadar Kuyt ileri uçta çok hareketli olsa ve gezse de, Stoch ve Alex’in, kendilerini boşa çıkarıp, pas alternatiflerini üretememesi, rakip savunma arasında kalan Kuyt’a da top gelmesini engelliyor. Uçta formsuz ve tempolu oynamayı bilmeyen, bu oyun yapısına elverişli olmayan oyuncular olduğu sürece, Xavi ve İniesta’nın bile böyle bir hücum hattının etkili olmasında yetersiz kalabileceklerini düşünüyorum. Zira Fenerbahçe’nin şu anki orta ikilisi, Türkiye Ligleri standartlarında bir Xavi, İniesta ayarındadır.
 
İkinci yarıya bakıldığında Topal’ın sakatlık dolayısıyla oyundan çıkarak, yerine Baroni’nin girmesi, temposuz oynayan 3. bölgeye bir de orta sahanın eşlik etmesi durumunu ortaya çıkardı. Fenerbahçe’nin performans açısından sahaya yansıyan şablonu, geri 4’lü / Meireles – Topuz / Kuyt şeklini aldı. Yani top Fenerbahçe’deyken, yalnızca bireysel başarıya bağlı bir hücum bölgesi ve top rakipteyken yalnızca 7 kişi oynayan bir Fenerbahçe silüeti çıktı ortaya
 
 
 
Bunun üzerine bir de Kuyt’ın sakatlık dolayısıyla değişiklik istemesi ve yerine Bienvenu’nun girmesi, Fenerbahçe’yi hem üretkenlik, hem oyunu rakip yarı alanda oynama, hem de takım savunması anlamında zaafiyete uğrattı. Stoch-Baroni-Alex-Bienvenu 4’lüsünün tempo yapmadan oynaması, orta alanın ve savunmanın buralara çıkaracağı paslarda, pas alternatiflerinin üretilememesine sebep oldu. Böyle olunca, savunma uzun toplar denedi. İleride yüksek top alacak oyuncusu olmayan Fenerbahçe, rakip savunmanın aldığı ve hızlı başlattığı toplarla kendi sahasına hapsoldu. Ayrıca Stoch-Baroni-Alex-Bienvenu 4’lüsünün tempo yapmaması ve rakibin pas yollarını tıkayamaması da, zaten tecrübeli ve teknik oyuncu sayısı bir hayli fazla olan M.İdman Yurdu’nun, oyunu Fenerbahçe yarı sahasında oynamasına ve etkili olmasına sebep oldu.
Bunun yanında maçın başından beri yüksek efor sarfeden M.Topuz’un yorgunluğa bağlı olarak yaptığı top kayıpları, hatalı pasları ve zaman zaman topsuz alanda yaptığı savunmada  da etkisiz kalmasına neden oldu. Ayrıca Gökhan’ın antremanlarda düzgün çalışmaması (Alex ve E. Belözoğlu’nun söyledikleri ve sık sık sakatlanmasından çıkardığım sonuca göre) ve bunun maç performansına da yansımasıyla yaşadığı form düşüklüğü de takımı doğrudan etkiliyor. Zira Gökhan’ın çıkarken yaptığı top kayıpları takım savunmasında zaafiyete neden olurken, 3. bölgeye pas-orta denemelerinin adresi bulamaması da hücum organizasyonlarının sonuçsuz kalmasına neden oluyor.
Yine aynı şekilde Baroni’nin oyunu dikine oynamaya cesaret edememesi, zaten hantal olan yapısıyla birleşince, takıma direnç ve tempo anlamında katkısı minumum oluyor. Ancak bu oyuncunun, kritik zamanlarda; ki o ana kadar takımına etkinlik anlamında hiçbir katkısı olmamasına rağmen, sert ve etkili şutlarla golü bulması da takdir edilir cinsten. Daha önce de olduğu gibi, MİY maçında da  yine böyle bir anı yaşadık. Hiç oynamadı ancak mükemmel bir galibiyet golü attı. 3 puan’ı takımına hediye etti.
 
Özetlemek gerekirse, geri 4’lüsünün ve Meireles-Topuz-Topal üçlüsünün ortalama performans gösterdiği ilk yarıda oyunun hakimi olan Fenerbahçe, verdiği tek pozisyonda yediği gole rağmen, yine aynı devrenin sonunda ilk yarıdaki en etkili adamı olan Topal’ın ayağından bulduğu golle karşılık vererek devreyi berabere kapamasını bildi.
İkinci yarıda Topal ve Kuyt’un sakatlanıp çıkması, yerine giren oyuncuların tempoları düşük , topsuz oyunu oynayamayan oyuncular olması nedeniyle hücum ve takım savunması zaafiyet gösteren Fenerbahçe, kritik bir anda attığı, tamamen bireysel beceriye dayalı bir golle 3 puanı almasını bildi.
 
 
 
Bundan sonra hücum hattının, tempo yapan, takım savunmasına katkıda bulunan, pas alternatifleri üreten ve rakip takımın pas yollarını kapatıp, rakibi hataya ve kontrolsüz oynamaya sevk edebilecek oyuncu profilinden kurulması gerekiyor.
Alex-Stoch-Baroni-Semih-Bienvenu tartışmalarına girilmeden, Avrupa’nın önde gelen takımlarında oynamış Sow-Kuyt-Krasiç gibi, toplu-topsuz oyunu iyi oynayabilen, kararlılığı yüksek, hücum presi yapabilen, pas-şut tercihleri noktasında doğru kararlar verebilen, hızları ile rakip savunma dengesini bozabilen bir hücum hattı tercih edilmeli. Zira bu hücum hattının arkasında Topal-Meireles gibi kaliteleri belli olan, sürekli oyunun içinde olan, dönenleri toplayıp, tekrar hücum hattına aktarabilen bir ikili, bunlara eşlik edebilecek Topuz veyahut Caner gibi, yüksek fizik gücü ve savaşma arzusuyla oynayabilen oyuncular bulunmakta. Bu oyunculardan kurulacak bir orta alan ve hücum hattının, hem üretken, hem rakibi daha 1. bölgesinde boğup hataya zorlayan, hem de hızlı ve göze hoş gelen futbolla, kazanmak için birden fazla silahı ve alternatifi olabilecek bir takımın ortaya çıkmasında etken olması işten bile değil.
 
Kaldı ki, 11’de tercih edilmemesi gerektiğini söylediğimiz oyuncular, sahada olması gerektiğini söylediğimiz oyunculara göre modern futbol noktasında daha düşük profilli  olmalarına rağmen, oyunun sıkıştığı ve sahadaki oyuncuların fiziksel olarak düşmeye başladığı anlarda taktik hamle ve skoru korumaya-değiştirmeye yönelik olarak hem kağıt üzerinde hem de pratikte katkı sağlayabilecek bir yedek kulübesi oluşturabilir.
 
Toplam blog
: 2
: 79
Kayıt tarihi
: 03.08.10
 
 

İşletme fakültesi mezunu. Webmaster olarak çalışıyor. Futbol tutkunu, Fenerbahçe aşığı. ..