Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mayıs '20

 
Kategori
Dünya
 

İsimlerin Yanıltma Gücü

İsimler vardır; isimler son derece insancıldır, güzeldir, nezihtir, yumuşak, pamuk gibidir. Normalde isimler birebir bir sembole uymazlar, genel karakteri yansıtma açısından belki bir bilinç veya iyi niyet olmasına rağmen gerçek çevrede o niyetten bir eser olmadığı gibi tam tersi bir durum da ortaya çıkarabilir. O zaman orijinal isme haksızlık yapılmış gibi algılanabilir. Biliyorsunuz son peygamber Hz. Muhammed (S.A.V), onun ismini yaşatmak için çocuklarına bu ismi iyi niyetle veren aileler Hz. Muhammed beklentisi ile yapmıyorlar belki ama neticede böyle bir isim insanların dini hassasiyetlerinden ötürü salavatla anacakları bir isim ve saygı duyuyorlar. Gerçekte ise bu isme sahip olan kişi son derece kötü bir çevrede yetişmiş ya da yetiştirilmişse isimden bir hikmet beklemek çoğu zaman beyhude olabilir.

İsimler bir semboldür. Öyle algılanır. Gerçekten de kişiler üzerinde algı etkisi duruma göre pozitif veya baskı unsuru olabilir. Yani en azından insan ismi değil sadece diğer isimler de öyledir. Misal gül denince insanın aklına bir anda bir gül bahçesi, rengârenk güller ve burnuna kokular geliyormuş gibi gelir. Aynı şekilde limon, muz, erik armut, masa, kuş, karga, yılan, mezarlık, döner, kebap hepsinde insana çağrışım yaptıran şey farklıdır.

Bazı isimler gerçek anlamlarını verirken, bazıları soyut anlamlarını verirler. Ancak “Allah Dostları” adlı bir gruptan kimse hırsızlık, yalan, riya gibi ismine zıt eylemler aklına getirmez. Aynı şekilde ….Aileler Yardımlaşma derneğinin suç örgütü olduğunu algılamaz. Güzel bir amaç için bir araya gelen insan toplulukları olarak algılanır.

İsimler gerçekte bir şeyleri sembolize eder, bazen de bir örtüdür. Aslanın koyun postuna gizlenmesi ya da tilkinin imajını düzeltmek tavuk ve horozları kandırmak için seçtiği özellikle bir isim de olabilir. Genellikle insanlar da isimlerle ikna edilmek istenir. Saç kesimi yapan bir kuaförden, lokantaya, sosyal derneğe kadar hemen her isim bir amaç için seçilmelidir.

Elbette Müslüman olan herkeste Muhammed ismi, annelerinin ve babalarının isimleri biz Müslümanlarca kutsal kabul edilir. Ve çocuklarımıza özenle veririz. İsteriz ki! (bilinçli olarak istediğimizden emin değilim) ahlakıyla, duruşuyla, bereketiyle, hem kendisine hem de ailesine, yani bizlere uğur getirsin. Değil mi?

Şirketler, sosyal dernekler de çoğu zaman amaca uygun olarak seçilir. Ekstra durumlarda ise kamufle etmek için kullanıldığı pek çok kez karşımıza çıkmış olabilir. Özellikle siyaset dünyamız böyledir. Genellikle bir iddia ile ortaya çıkan grup, ortaya atıldığı anda en temiz, saf ve kirlenmemiş isimleri, toplumun özlemleriyle birleştirerek bir seçim yapar. Eğer toplum nazarında itibar görürse ilerler ve bir siyasi grubun ne derece iddialarında samimi olduğunu kanıtlamanın yolu onu iktidara taşımaktır. Ama illa iktidara taşımaya gerek de yoktur. Demokrasi üyelerini seçim sistemi aslında mantığını açıkça ele verir. Üye seçimlerinde demokrasi yoksa tepesinde olması söz konusu değildir. Aynı şekilde demokratik yollardan gelmeyen bir anlayışın da demokrasiye hizmet etmesi mümkün değildir.

Benzer bir durum dünyayı dizayn eden örgütlerde de söz konusudur. Dünya Bankası, Dünya Sağlık Örgütü vs. Şimdilerde bunların hepsi tartışılmayan açılmış vaziyettedir. Sözde bunların dünyada yoksulluğa çare olacakları, dünyayı daha yaşanılabilir bir dünya haline getirecekleri öngörülmüştü ancak gerçekte Bosna’da, Afganistan’da, Somali’de daha birçok yerde paylaşım savaşının yumuşak gücü oldular. Şu sıralarda dünya bir virüsle boğuşuyor ve dünya sağlık örgütü hakkındaki suçlamalara bakıldığında suçlamaları haklı çıkarırcasına yapmış olduğu sürekli tereddütlü açıklamalar en son kertede kendisine olan güveni yok etmiştir.

Daha önce de belirtildiği gibi bu tür kuruluşlar son derece masraflı kuruluşlardır, giderleri fazla teknik olarak gelirleri sınırlı olan bu kuruluşlar bir nevi para yutan çünkü silahlı orduları yoktur, verilen bağışlarla dönerler. Dolayısıyla hemen her dernek ve örgütte olduğu gibi gücü ve parası olanın diğerlerine üstünlük sağlamasını temin eden politikalar geliştirdiklerine dair kuvvetli deliller, emareler ortaya çıkmıştır. Belki önümüzdeki yıllarda yapılarının tamamen tartışmaya açılacağı veyahut da tamamen kaldırılacaklarını söylemek pek de şaşırtıcı olmayacaktır. Dünya sağlık örgütünün ilaç, tıp ve teknoloji çevreleriyle bağımlı ilişkisi ona küresel bir rol verirken, söz konusu bu lobilerin dünya üzerindeki hâkimiyetini pekiştirme görevi yaptığı şüpheleri modern batının da sorunu olmaya devam etmektedir.

Esasında Dernekler, bu tip hayır kurumu olmayıp da kimseye kar sağlamayan kuruluşların uzun yüzyıllardır süren öyle bir tecrübeleri yok ama olsa da gücü oranında kişilere, devletlere bağımlı olacağı varsayılabilir. Her şeyden önce kuruluşların Amerika’da olması (çoğu kuruluşlarının merkezi Amerika, İsviçre) diğerlerine göre bir avantaj sağlaması demektir. Aynı zamanda zengin ve fakirin söz hakkının da aynı oranda olmadığını bilmek için müneccim olmaya gerek yok. Sübjektif kararlar verilmesi gerektiğinde hemen hemen hiçbir fırsatı kaçırmayan felsefesi hileye dayanan 21. Yüzyıl medeniyetinden başka bir şey beklenmesi de sürpriz olurdu.

İsimler ne yazık ki her zaman anlaşıldığı işlevi görmezler. Hatta yanıltıcı, tuzağa düşürücü olmak üzere tam tersi işlevleri yapması da sürprizdir. İsim yanıltmasın.

Normalde bir işletme; yıllara yayılan bir isim mücadelesinde ürettiği ürünün kalitesi, sözünde durması, servis hizmetleri, müşteri güveni vs. gibi onlarca kriteri yıllara yayarak büyür ve ismini büyütürken, bunu sadece kârını ön plana alarak bunu yapamaz. Zamana yayılan planlarda büyük düşünmek, sonraki adımları hesaplayarak atmak ister. Dolayısıyla güven kaybetmektense sağlam güven inşa eder ve büyür. Bu durum benim için baraj yapmaya benziyor.

Bir araziye baraj yapmak yeterli değildir. O yerde su olması, o suyun gür olması ve öyle bir baraja orada ihtiyaç olması gerekir.

Barajın duvarları tabanı her şeyiyle dikkatlice planlanması malzemeden kaçılmaması gerekir. Eğer uygun inşa edilmezse tabandan su kaçırır ve kaçan su havuz kısmının dolmasını, planlanan sürede dolmasını imkânsız hale getirir.

Duvarlarının sağlam yapılmaması ise barajın tam dolduğunda yükü taşıyamayıp yıkılmasına neden olur. Bu durumda baraj faydadan çok zarar verir, ekili arazileri yok eder. Toprakları genişçe bir alanda onlarca yıl sürecek bir bataklığa çevirebilir.

Baraja gelen suyun içinde taşınan maddeler baraj gölünün istenenden daha kısa sürede dolmasına bir bataklığa dönüşmesine neden olur. Bir taraftan toprağın verimli kısmı rüzgâr ve heyelanla taşınarak çevrenin daha kısa sürede çölleşmesine neden olur. Kimse bugün yaptığı barajın birkaç sene içinde yıkılmasını ve balçıkla dolmasını istemez. Böyle bir durum hem çevreye hem de çevrede yaşayan canlı varlığına tehditler oluşturur, işi yapan firma da ciddi yükümlülükler altına girer ve yok olur.

İsimler, özellikle sonradan konulan isimler insanlarda farklı, eşyalarda farklı, kurumlarda farklı işletmelerde farklı şekilde gelişip büyürler veya yok olurlar. Ama mevzu bir dernek, bir parti, bir vakıfsa baştan seçilen isimler öncelikle iddialıdır. İddiası ile paralel olarak faaliyetlerini koruduğu sürece sorun olmaz. Yapı büyür ve büyümeye devam eder. Bazen de özellikle isminin altındaki tüm sermayeyi tüketerek kendini imha eden yapılar da olabilir. Özellikle siyasi partiler, dernekler, vakıflar bu tip tuzaklara çoğu zaman düşmeye meyilli olurlar. Onların yapacağı yanlışlar öyle bir kişinin hayatını etkilemekle kalmaz, o fikre gönül bağlamış milyonlarca isme bir atılmış bir kazık ve dışarıdan kimsenin yapamayacağı tahribat böylece isim içindeki üyeler tarafından yapılır. Bazen de bilhassa diğerlerin yanıltmak için kullanılan isimler vardır ki bu yanıltma işlemi sadece dar çerçevede olmayıp küresel çapta olabilir.

Dünyada kölelik yasal olarak İngiltere ve Amerika tarafından resmi olarak 1925 yılında kaldırılmıştır. Kapitalizmin bu denli vahşice uygulandığı ülkelerin bunu yapmasındaki amaç ne olabilir diye düşünmek gerekirken, kolayca istenen olur ve söz konusu ülkeler demokrasi havarileri, medeniyet sembolü haline gelebilirler. Öte yandan aynı anda Hindistan’ı, Pakistan’ı, Ortadoğu’yu Afrika’yı sömürmekte olan ülkelerin köleliği kaldırmaları nedense pek normal karşılanır. Osmanlıyı daha birkaç yıl önce parçalamış, Musul, Kerkük petrollerine çökmüş, binlerce yıldır bir arada yaşayan halkları birbirine düşman etmiş, (1071’den beri Türklerle Ermeniler birlikte yaşadılar, Osmanlı dediler, Selçuklu dediler ancak 21.asırdaki kadar birbirlerini boğazlamadılar, sorulması gereken soru biz binlerce yıl beraber yaşadık da son yüz yılda nasıl oldu da birbirimize düşman olduk olması gerekirken, en önemli soru atlandı, aynı şekilde Rumlar ve Yunanlılarla esasında 1453 yılından beri geçinen, aralarında ciddi bir savaş olmayan bu topluluklar son yüzyılda birbirlerini boğazladılar ve buna neden olan şey sonuçta birbirini tamamlayan gücü dağıtarak, bir bütünden birden fazla zayıf lokmalar bir araya getirirken kendi durumları nedense göz önüne alınamadı.) bölgede, yüzyıllarca geriye giden bir düşmanlık yaratmış olması nedense görülmez, görülmek istenmez. Yapılacaklar basittir. Söz konusu ülkelerin demokrasi ile ilgili kahramanlıkları övgülerle göklere çıkarılır. Bu konuda derin felsefi eserler yazılır, romanlar hikâyeler hep bunu vurgular falan. Hâlbuki hesap başkadır, çoğu zaman.

 

 

 

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..