Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Haziran '11

 
Kategori
Deneme
 

İşine bak!..

"İşine bak”diye bir kitap çıkarmayı düşünüyorum. Yaşadığım ilginç olayları biriktirmiş bir köşede yazıp saklamışım. Dün karıştırdım o sayfaları… 

İnanılmaz olayları aklın sınırlarını zorlayan olayları not etmişim. 

Kiminde tarih var kiminde yok. 1972 yılından bu tarafa yaz Allah yaz. 

Kimseyle paylaşmamışım. 

Aslında böylesine bir köşede büzüşmüş solmuş sayfalarda duran derkenar gibi notları paylaşmak lazım zamanında. 

Yoksa orada beni oku diye yalvaran sayfalara kimseler uğramaz. 

İstedim ki, gün be gün kısa kısa sizlerle paylaşayım yaşadıklarımı. 

Bir iki bölüm seçtim. 

Umarım faydalı olur… 

İşte o kimi tarihsiz çok eski notlarımdan bir iki satır… 

İŞİNE BAK!... 

Sabah kavşağa yakın bir yerde dolmuş bekliyorum... 

Bir araba karşı yönden gelip girilmez yazılan yolun ağzından anı bir hareketle geldiği yola dönmek istedi... 

Belki dersine çalışamamış, harçlığını alamamış, hangi sıraya kiminle oturacağını düşünen bir ilk okul çocuğu, arabanın çizdiği yarım dairenin içine düştüğünü fark edemedi...Tam tur çevrilmiş direksiyonun dışarı fırlattığı teker ayağına sürttü. Kaçmakla durmak arasındaki anı kararı veremeyecek yaştaki çocuğun korkudan dışarı fırlamış masum gözlerine aldırmayan adam, ağır çekim inen bir giyotini idare eder gibi çocuğu itti, itti!.. 

Rengini tahmin edemediğim, içimi burkan tuhaf bir ses çıktı arabanın her iki yanından! Alçak adamın alçak arabasının sağ tarafı yüksek bankete sürterken, öte tarafında çocuk yere düştü... O, boynuz vurarak kazandığı arabasının çamurluğunu görmeye çalışırken, ben ölümle yaşam arasındaki rengin sindiği masum çocuğun yüzüne bakarak bir icat yapmanın düşündeydim... 

Geçim derdindeki Polisi aradım!.. 

O sırada arabadan kel kısa saçlı, esmer tenini daha bir karartan tıraşsız yüzlü, sabah güneşinin içinde kaybolduğu deli alacası kırmızı balıkçı kazaklı, kıçına koyu mavi kırmızı uzun çizgili eşofmanın yarattığı kedi pisliği gri tonun bindiği, beyazın isyanı spor ayakkabıların taşıdığı, hem aldatılmış hem de dayak yemiş, topuklarına basmayan, göğsü öne g… arkaya taşmış alçak boylu bir adam indi!... “kısmete gelmiş dana” gibi ince burnunda sıkışan hava dışarı çıkamıyordu. 

Ya çocuğu yoktu ya da başkasındandı... 

Çizgi filmlerde nurlu sağanak gibi yıldırım hızıyla indirilen bin kilo tonluk bin yumruk aklıma düştü!.. 

Benim ruhumun ezildiği gibi, onu tuzla buz edecek bir icat yapmanın düşündeyim!.. 

İşine bak dedi içimdeki ses... 

Yıllar önce… 

Trabzon’dayım. 

Bir yakınımız ölmüş. Morgda!.. 

İlle de sabahı bekleyeceklermiş. 

Neden? Nöbetçi savcı yokmuş? 

Valiye ulaşamadım, bir yetkili bulamadım. O zaman millet vekili olan bir dostumu aradım. 

Trabzon valisine ulaştı, ankesörlerden aranıyordum. Biri adam yüksek selse beni anos etti, kulübeye koştum. Vali bey “cenazenizi alın bey efendi, işlemleri tamamlandı”dedi. 

Nöbetçi savcı çoğu kez işinin başında olmazdı, biliyorum. Ateşi varmış, yalan. Yalanını duyan mikrobun damarlarına gönderileceği bir sistem... 

………….. 

Dişlerimi yaptırıyorum bir adama. 

Bilmem ne adı platin, aldandım!... 

İş bitti, faturamı alıp elimde hazır olan parayı vereceğim, bana bakıyor. 

“Fatura” dedim, ayağa kalktı. 

Üzerinde uğraştığı kim bilir hangi zavallıya ait damağı lavabolara doğru fırlattı. 

Platin falan değildi, paslı demirden de aşağılık bir vergi hırsızıydı... 

Olanca hızımla Elimdeki paraları yüzünün bir tarafına tokat gibi yapıştırdım ve hızla vergi dairesine koştum... 

Üst kat dediler. 

Aşağıda dediler. 

O bey, bu bey!... 

Yahu adam fatura kesmiyor. “Buradayım ve şikayet ediyorum”. 

Tık yok. 

Bi tanesi, alık alık yüzüme bakarken ağzında yeni yaptırdığı altın dişlerini göstermemeye çalışıyordu! 

İşine bak dedim... 

…………….. 

Böyle kısa anılarla devam eden bir kitap olacak. 

Sevgi ve saygılarımla 

 

 
Toplam blog
: 449
: 609
Kayıt tarihi
: 24.06.08
 
 

Rizede yayınlanan ilk renkli gazete ViraHaberin kurucusuyum 5 sene baş yazarlığını yaptım. İLESAM..