Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Nisan '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Isıtabilsem sevinçlerimi...

Isıtabilsem sevinçlerimi...
 

Bir gece, günün ağarmasına bir dudak payı kala...
Aralık kalan penceremden sızan ayazla bir olup, üzerime doğru esip ürpertti beni...
Önce bedenimi ve ardından, bana ait olan her şeyi...

Sevinç ve ızdırap... beraber koşan at ve süvari gibi...
Ne kadar çok sevinç varsa hayatımızda, o kadar da korkar oluyoruz onsuz kalmaktan. Bizim sandığımız her şeyi sahiplendiğimiz gibi, onun bir misafir olduğunu unutup henüz kundakdayken boğuveriyoruz bu bebeği...

Çoğu zaman, kaygı oluyor seviçlerimizin celadı...
İnfazı gerçekleştirenler değişsede, başarıyla yerine getiriyor onlar bizim tebli ettiğimiz görevlerini: Ya acabalar,
ya olmazsalar, ya azalırsa endişeleriyle dönüştürüyoruz ızdıraba, sevinçlerimizi..

Atsız bir süvari gibi birbaşına kalıyor, sevinçler...
Sudan çıkmış balık gibi; ait olmadığı yerde fazlaca yaşayamaz ki yürekten sökülüp, yanlız bırakılan sevinçler.

Ölüveriyor oracıkta...şimdi geride kalan sadece cansız beden...
Rengi ve kokusu gibi adıda değişiyor, dönüşüyor zamanla...
Alıp sarılıyoruz ona. Izdırabı, sevincin boşalttığı yere yerleştiriyoruz bu defa, itinayla..

Üstelik; yaşamda an'ı anlamlandırma çabamızken hayatlarımızı yaşanası kılan,
Aksi halde varlığımızın sadece soluk almaktan ibaret olacağını da bilirken,
O mutluluk dolu anlar henüz daha bizimleyken yapıyoruz biz tüm bunları...

Doyasıya pembelere, yeşillere, baharlara ve çiğ tanelerine boyamak ve çoğaltmak varken sevinçleri...
Biz ama bilerek, ama bilmeden davet ediyoruz; grileri, karaları, kışları, buz gibi yalnız ayaza kesmiş geceleri...

Başarılı bir öğrencinin, gireceği her yeni sınavda en az bir önceki kadar başarılı olma gayreti, yada gereksinimi gibi, buna dair duyduğu o sorumluluk ve hırs karışımı kaygı gibi....
Belki kendimize belkide bunun doğal yansıması zamanla var olmuş hayata karşı tüm güvensizliklerimizle, biz
henüz daha bebekken işte böyle kurban ediyoruz sevinçlerimizi...

Yavaş yavaş gün ağırmaya yüz tutuyor...odamın penceesi hala aralık...
Hava iyiden iyiye keskinleşmiş mi ne?
Üşüyorum...

Açıkta kalan omuzlarıma vuran soğuktan saklanmak için, sığınıyorum yorganıma.
"Sevinçlerimin de üzerini örtsem...onları da bu yorganın altına alıp sıcak tutsam... acaba önleyebilir miyim ızdıraba dönüşmelerini ?" derken, uykuyla uyanıklık arasında mırıldanmalarımla geçiyor zaman.
Çalıyor başucumda ki saatim ...
İrkiliyorum birden, üstelik hala daha üşürken...

Sevgi ve ışıkla,
Ayna

17.04.07


 
Toplam blog
: 268
: 1969
Kayıt tarihi
: 15.09.06
 
 

Var olan her oluş ve bozuluş hakkında gözlem, tahlil ve sonuca varma sürecindeki yolculuğumu, siz..