Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Şubat '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

İskeletlerin gerçek hikâyesi

İskeletlerin gerçek hikâyesi
 

Bu gün sevgililer günü ya! Mecburum sanki bu günle ilgili yazmaya. Bazı arkadaşlar yazmışlar... Yazılarını da birbirine sarılan iki iskelet resmiyle süslemişler. Bu resmin neresi romantik Allah aşkına! Dikkatli bakınca iskeletlerin ikisi de erkek gibi gözüküyor!

Merak ettim olayı araştırdım. Olay 12.yüzyılda vuku buluyor. Yer Trakya... 50li yaşlarda çok zengin bir adam; Haydar ağa... Haydar Ağanın birbirinden güzel dört tane karısı var...

Haydar Ağa durumdan pek memnun değil ama hepsinden sıkılmış. Sıkıntı performansa olumsuz etki yapmış. Adam laf aramızda bunalıma girmiş.

Derdini içine ata ata yemeden içmeden kesilmiş. Cinsel hayatı da bitmiş. Kuvvet macunları da para etmeyince, derdine derman aramaya başlamış.

Bir gün kahvede otururken duymuş ki Silivri’de bir bilge kişi yaşar, etrafındakiler ona “ALİ’STEFELS” der.

Üşenmemiş atlamış atına, iki gün, iki gece yolculuk etmiş. Gelmiş Ali’stefeles’in yanına.

Bu arada konumuzla pek alakası yok gibi gözükse de; bayati makamındaki “suya düştü gülümüz ötmüyor fülüngümüz” adlı eserin söz yazarı da Haydar Ağadır... Güftesinin kime ait olduğunu bende bilmiyorum.

Ali’stefeles, Ağanın derdini dinlemiş ve ona “on sekiz yaşında bir kızla tekrar evlenmesini öğütlemiş...”

Ağayı almış bir düşünce, evdekilere durumu nasıl açıklayacak? Yol boyunca konuya nasıl gireceğini düşünmüş, geçtiği şehirlerden de eşlerine entari, fistan, incik boncuk almayı da ihmal etmemiş. ( Kadınların gönlünü yapacak) Hatta bir tanesine de terlik almış ama o ayrı bir yazı konusu...

Ağa eve gelince ilk önce aldığı hediyeleri vermiş sonra sofra kurulmuş, ev ahalisi sofradaki yerini almış.

Haydar ağa çekmiş sofra bezini üstüne, bağdaş kurmuş, oturmuş.

Yemek bitip de, orta kahvesini içmeye başlayınca; Alistefeles’le yaptığı görüşmeyi en ince ayrıntısına kadar anlatmış

Evde kızılca kıyamet kopmuş.

Bir hafta ağanın yanına ne yaklaşan nede yatağına giren olmuş.

Ağa iyice içine kapanmış.

Evdekiler bakmışlar iş iyice sarpa sarıyor.

Ağanın isteğine “he” demişler ve Haydar ağayı on sekiz yaşındaki Hayriye ile evlendirmişler.( Kızın yaşı hakkında çeşitli rivayetler varsa da ben on sekiz olduğunu kabul ediyorum)

Hayriye’ yi alınca...

Haydar ağa bir kendine gelmiş. Bir toplamış sormayın gitsin. Neşelenmiş adam.

Mutlu günler çok uzun sürmemiş,

Bir gece ağa aldığı kilolar yüzünden kalp krizi geçirmiş. Ölmüş.

Evdeki dört kadın Haydar ağanın ölümünden on sekizlik Hayriye’yi sorumlu tutmuş. (Haksız sayılmazlar ya neyse)

O zamanki adetlere göre eşlerinden bir tanesinin Haydar ağayla beraber gömülmesi gerekiyormuş.

Kadınlardan hiç biri gömülmeyi kabul etmeyince, aralarında çöp çekmeye karar vermişler ve bir punduna getirip kısa çöpü Hayriye’ye çektirmişler.

Ne yapsın Hayriye, çöpüne, kaderine razı olmuş.

Üzerlerine toprak atılmaya başlayınca, ölü de olsa Haydar Ağaya sarılmış...

Bu olaya çok üzülen Hayriye’nin annesi ağıtlar yakmış.

Ağıtlardan bir tanesi de türkü olmuş!

Evden çıktı yürüdü
Saçı yerden sürüdü
Sağ olasın Hayriye
Cahil ömrüm çürüdü

Hayriye
Hıldır hıldır yürüye
Gelin ömrün çürüye
Erim erim eriye
Bizim evden geriye
Üç adım gel beriye
Kalem kaşlı Hayriye
Hoş bakışlı Hayriye

 
Toplam blog
: 1280
: 1114
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

Deniz tutkunu.Amatör kıyı balıkçısı. Aynı Şarkı ve Ilık Havada Hoşça Kal adlı kitapların yazarı ..