Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mart '12

 
Kategori
Siyaset
 

İşkence odasından naklen yayın

İşkence odasından naklen yayın
 

milgram


Sinema dünyasından “Ölümcül Deney”,  “ Resident Evil Deneyleri” filmlerini belki izlemiş olabilirsiniz ancak bilim adına  yapılan “Milgram Deneyi”ni hiç işittiniz mi? Bu deneyde neler olup bittiğini okuduğunuzda  olaylara empatiyle yaklaşacak ve günümüz dünyasında yaşanan siyasi olaylarla da bağlantı kurarak kendinizi de yargılamadan yapamayacaksınız!..

İsterseniz bu deneyin ne olduğundan biraz bahsedelim; “Milgram Deneyi” erk yani otorite sahibi bir kişi veya kurumun isteklerine kendi vicdanı değerleriyle çelişmesine rağmen itaat etmeye ne ölçüde istekli olduklarını ölçme amacını güden bir deney dizisinin genel adını sözlükler söylüyor.

Deney Nazi Savaş suçlusu Adolf Eichman’ın Kudüs’te yargılanmasından üç ay sonra Temmuz 1961 de başlar ve bu deneyin amacı da; “Eichman ve Yahudi Soykırımı’nda yer alan yüz binlerce yardakçısının sadece kendilerine verilen görevi yerine getiriyor olabilir mi ve onların hepsi “yardakçılık” suçuyla suçlanabilir miydi? Sorusuna yanıt bulmak için yapılmış bir deneydi. Ve bu deneyi yapan Stanley Milgram; sıradan bir insanın sadece bir deney bilimcisinden aldığı emirle başka bir insana ne kadar acı çektirdiğini ölçmek için basit bir deney düzenlediğini söylüyor.

Öyleyse buyurun hep birlikte deney odasının izleme bölümüne geçelim. Sakın deneye tabi tutulan öğrencilerin bağrışmalarından fazla etkilenmeyin, bu yalnızca bir deney!

İçeride 40 denek öğretmen var. Yapmaları gereken elleri, kolları ve boyunlarından bağlanan ve 15 den 450 volta kadar çıkabilen elektrik akım kablosuyla bağlanan aktör öğrencilere sorular sormaktır. Öğretmen denekler bu öğrencileri de kendileri gibi katılımcı olduğunu ve öğretmen denek rolünü kura ile aldıklarını zannetmekte ve öğrencilere sorular sorulmaya başladıktan sonra bilemedikleri her soru için voltaj artırımı yapılmaktadır. Sorular sorulmaya başlar ve 150 volta kadar öğrencilerden bir ses çıkmaz ancak 160 voltajda artık bağrışma sesleri ortalığı çınlatır. Öğretmenler bu bağrışma ile soruları kesmek isterler ancak otorite emir verir ve devam edilmesini ister. Bu arada volt 290’ı gösterdiğinde bağrışmalar kulakları kemirir. Soru soran yüzlerin ifadesi öğrencilerinki gibi olmaya başlar. Soruları bırakmak isteseler de “erk” ısrarcıdır.

Şalterler 390’a getirildiğinde öğretmenlerin belleklerinden Hitlerin “SS” leri geçmeye başlar.  Otorite de Hitler’in sloganını ardı ardına attığında, buna öğretmenlerde öğrencilerin bağırışları arasında tekrar eder.

İşte size işkence odasından denek yayını ve sonuçları;

Farklı ekonomik ve kültürel ortamlardan seçilen 40 denek yani öğretmenlerden hiç biri 300 Volttan önce deneyi terk etmez. Yine 40 denekten 24’ü 450 Volta kadar çıkmış (%65) Bu deney Princeton, Münih, Roma, Güney Afrika ve Avustralya’da tekrarlanır ve 450 volta kadar çıkan denek oranı bazı yerlerde %85’e kadar çıkar. Yine deneyden en masum kişilerin bile uygun ortam bulduklarında kişilik değişimine uğrayabildiklerini, destekçi bulan kişilerin sadistleşebileceği, bir kişinin bile desteğinin ya da engellemesinin diğerini etkilemede etkin rol oynayabileceği ortaya çıkmış…

Deney salonundan çıktınız, kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Bu deneyi dünya veya Türk siyasi hayatı ile örtüştürebiliyor musunuz?  Ben kendimce bir tahlil yaptım ve bu deneyi Türkiye dışındaki bir ülke için hayal ettim…

İsterseniz önce hayal ettiğimiz ülkenin çalışan kesimini denek yapalım. Demokratik haklarını sokaklarda arayanlara 100 voltluk cop,  150 voltluk biber gazı verildiğinde bir de  baktık ki,  yine sokaklarda hakkını arayanlar çoğunlukta,  bu kez 300 voltluk elektrik ve basınçlı su  ile dağıtıldı, ardından 450 voltluk tutuklamalarla iktidara karşı gelme, darbeye teşebbüs ve huzuru bozmaktan yargıya intikal ettirilerek bu işe girişeceklere göz dağı verildi.. Şimdi hayal ettiğim ülkede çalışanlar kuzu gibi ne verilerse itiraz etmeden kabulcü oldu…

Çalışanlar sustu, deney başarılıydı…

Sırada medya vardı. Onların da gazetelerde dili çok uzundu. Her şeye maydanoz oluyorlardı. Köşe yazarlarından bazıları zehir zemberek yazılarıyla halkın kafasını bulandırıyordu. Hizaya getirmek için önce küçük bir voltaj verilerek gazete patronları uyarıldı. Onlarda yazanlarını uyardı. Ama içlerinden bazıları “Ben hür yazarım ezelden beri” diyerek yazmaya devam ettiğinde bu kez iktidarın maliyecileri patronları fena sıkıştırmaya başladı. Voltaj gittikçe artıyordu, patronlar söz dinlemeyen gazetecilerinin işine son vermekte buldu. Bu da yeterli değildi. Birisi çıkıyor, iktidarın işine gelmeyen bir kitap çalışması daha yayınlanmadan, bazıları da Özel Mahkemelerin gördüğü davalar ile ilgili yayınlarıyla halkın kafasını bulandırıyordu. Bu böyle olmazdı,  mutlaka voltaj artırılarak bir gecede evlerinden alınması gerekiyordu. Öyle de oldu. Voltaj 450’lere gelse de hala davaları sürüyormuş…

Gazeteci ve Patronları susturuldu, Deney başarılıydı…

Sıra Ordu’ya gelmişti.. Hayal ettiğim bu ülkenin yıllardır darbelerden çok canı yanmıştı.  Asker bu,  her adımını planlı olmak zorundaydı.  Onlarda öyle yaptı.  Ülkesinin rejimini tehdit eden her ne olursa olsun karşısındaydı. Artık zırt- pırt darbeymiş, bilmem ne kararları gibi tehditler oluşturmamalıydı. Voltaj verilmesi lazımdı, Önce darbe eğitimi hazırlayan ve katılanların  “Darbe” plancısı olarak tutuklanması, sonra da “Terör örgütü kurmaktan” tutuklanarak “Terörist” damgası yaftası ile içeri alınması lazımdı. Öyle de oldu, darbe ile ilişkisi olduğu iddiası ile onlarca muvazzaf ve emekli askerler evlerinden bir gece de alınarak tutuklandı. Ardından voltaj artırılarak subaylara sıra geldi ardından generaller derken 450 volt verildiğinde ise Genel Kurmay Başkanı’ da tutuklanarak tam kadro cezaevlerine konuldu…       

Ordu’da hizaya getirildiğinde, deney başarılıydı…

Yargı’da eksiklikler vardı. İşte en büyük engel buydu. Çıkarılan her kanun ya üst mahkemelerden dönüyor ya da iktidarın elini kolunu bağlıyordu. Önce yazar, gazeteci, ordu mensuplarının uzun tutukluluk sürelerinin voltajları ayarlandı. Üst mahkemeler hizaya getirilmeliydi. Yeni bir organizasyonla voltaj tekrar yükseltildi.  Her kanun muhalefetin itirazıyla geri dönmemeliydi.  Özel mahkemelerde tutuklananlar lehine şerh koyan yargı mensuplarının tayinleri yapılmalıydı, voltaj ayarlanıp yapıldı.  Hükümetin beğenmediği davalara bakan yargı mensupları da çok olmaya başlamıştı. Onlara da voltaj ayarlaması ile haklarında soruşturma başlatılarak, diğer yargı görevlilerinin hizaya gelmesi sağlandı…

Yargıda tamamdı, deney yine başarılıydı…

Öğrencilere ne dersiniz?

Bakmayın bu hayal ettiğim ülkenin öğrencilerine, demokratik haklarını kullanayım derken bazen sofraların baş tacı yumurtalarla üniversitelerine gelen konuşmacılara atarak kendilerini zora sokuyorlardı.  Protesto ettikleri için aylarca içeride tutularak okullarından uzaklaştırılan, üç yumurta attı diye 10 yılı aşkın ceza talepleriyle kanı kaynayan ana kuzusu öğrencilerde korktular… Onlarda beyaz teslim bayrağını okullarına diktiler…

Ya muhalefet partileri? Bunlar olmasa ülke ne güzel idare edilecekti.  İşte sıra ona geldi. Haklarında fezleke ile susturulabilir miydi?  Voltajın dozu artırılarak karalama edebiyatı ile kendisine oy verenlere şirin görünmeyi medyadaşlarıyla yapmaya çalıştılar…

Bu hayal ettiğim ülkede yaptığım deneyde geriye kim kaldı dersiniz?  Muhalif halk, onlarda zaten yukarıdaki voltaj ayarlarını gördükçe empati ile korkudan uyuşmuş ve suskunlar...

Sahi bizim ülkenin demokrasisi kaç voltajda bilen var mı?

Sürçü lisan ettiysek affola!...

Önemli açıklama;  Yukarıda yazılanların Türkiye’mizle ilgisi olmayıp,  dünyanın her hangi bir ülkesinde olabilecek gelişmeler ışığında hayal ürünü olarak yazılmış olup, hiçbir kişi ve kurumları bağlamamaktadır.  

Ertuğrul Erdoğan

Mart 2012/Bursa

Tıwıtter: @erterd

www.erdoganlaedebiyat.com

 
Toplam blog
: 300
: 466
Kayıt tarihi
: 06.05.08
 
 

Ertuğrul Erdoğan, 1958 yılının sonbaharında Ankara'da doğdu. 1968 -1980 yılları arasında babasını..