Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Şubat '13

 
Kategori
Magazin
 

İşkencenin Adı ‘Zero Dark Thirty’…

İşkencenin Adı ‘Zero Dark Thirty’…
 

Televizyon ve sinema yapımlarını propaganda aracı olarak kullanmayı çok iyi bilen Amerika, hemen hemen tüm yapımlarını bu doğrultuda hazırlamakta. ABD’nin patlamamış bomba imha ekibi EOD’nin Irak Savaşı’ndaki hikâyesine odaklanıp Amerikan Ordusu’nun kurtarıcı istilasını haklı bir zemine oturtmayı hedefleyen ve içeriğiyle fazlaca milliyetçi bulunup eleştirilen ‘The Hurt Locker/Ölümcül Tuzak’ filmi bu anlamda zirve yapmıştı. Nitekim bu özelliği ona 82. Oscar Ödülleri’nde en iyi film, yönetmen ve özgün senaryo dâhil olmak üzere altı dalda birincilik getirmişti.

Anlaşılan Kathryn Bigelow ve Mark Boal, milliyetçilik propagandasının verimliliğini bir kez daha yaşamak istemişler ki, ‘Zero Dark Thirty’ filmini yaratmışlar. Ancak bu kez malzeme savaş değil, yakalanıp öldürüldüğü ilan edilen Usame Bin Ladin…

Fazlasıyla soru işareti içeren ve bana göre hiç inandırıcı olmayan Ladin’in öldürülüş sürecini CIA ajanlarının takip aşamasında ele alan yapımda, seyirciye dikte edilmeye çalışılan Amerika’nın Guantanamo ve benzeri sorgulama kamplarının gerekliliği! Tabi buralardaki insanlık dışı işkencelerin ve aşağılamaların da…

***

Gerçek olayların ilk elden anlatımlarına dayanan ‘Zero Dark Thirty’, 11 Eylül olayına yönelik konuşmaların verildiği karanlık atmosferle açılışını yapmakta. Bu anın kasvetini ‘Biyoloji kuralıdır… Sonunda herkes pes eder’ diyerek 11 Eylül saldırısında Ladin’e para desteğinde bulunan bir tutukluya işkence yapan Amerikan ajanlarının sorgulama görüntüleriyle perçinleyen film, erkeklerin dünyasında aynı oranda duyarsız ve acımasız tavırlar sergileyen yeni nesil ajan Maya’nın yıllar boyu iz sürmesiyle devam edip Ladin’in öldürülüşüyle noktalanmakta.

İslamabad’daki yüksek güvenlikli ABD konsolosluğunun içindeki sözde dünya barışını korumaya yönelik görev aşkını öne çıkartan yapımda Maya’nın Pakistan’ı ‘Rezil’ bir yer olarak tanımlaması, filmin misyonuyla doğru orantılı… Bu bölgelerde çekilen yapımların olmazsa olmazı; Türkiye de aralarında olmak üzere, cümlesinde ‘Pazar yerleri’ ve sefil halk görüntülerinin verilmesi de öyle!

Anlayacağınız aciz ve yönlendirilmeye müsait halkları, aslında kendisinin yarattığı ‘terör’ belasından kurtarmak bahanesiyle ortaya çıkan ‘Süper kahraman’ın klişeleri tam tekmil yer almakta.

***

Yakaladıkları kişiye ‘Sana sahibim’ mantığıyla yaklaşıp ‘Kara Mekân’ denilen yerlerde işkencenin her türlüsünü yapan ‘barışçıl’ Amerikan ajanlarının ‘Yenilgi böyle olur işte. Cihadınız bitti’ sözüyle gerçek yüzünü gösteren yapım, Londra’daki otobüs saldırısından İslamabad’daki otel patlamasına, Ladin yandaşlarının verdiği zararları da uyguladığı sorgu tekniklerini haklı çıkartmak için aralara serpiştirmiş. Böylece kötülüğü, kötülükle kamufle etmiş.

Saldırılarda Müslümanlara zarar verilmediğine dair söylemi ve Obama’nın televizyondan halka seslenişindeki ‘ABD işkence yapmaz’ konuşmasıyla dikkat çeken yapım, Amerikan propagandasına o denli yoğunlaşmış ki Ladin’in baş kuryesi olduğu iddia edilen Ebu Ahmed isimli kişinin cep telefonu vasıtasıyla bulunuşu ve Usame Bin Ladin’in yakalanış sürecini tam bir komediye çevirdiğini görememiş.

‘Bu bir öldürme operasyonu’ denilerek düzenlenen baskında İkiz Kuleleri patlattığı varsayılan ve diğer terörist faaliyetlerden sorumlu tutulan Ladin’le yardımcılarının onca patlama gürültüsüne ve helikopter sesine karşın yataklarında mışıl mışıl uyuduklarına inanmak mümkün mü?

Kapılarda hiçbir korumanın olmadığı binaya çocuk oyuncağı gibi giren özel ekip, entarileri içinde ortalıkta fare gibi koşturan üst düzey El Kaide elemanlarını ve Ladin’i kedi-köpeğe sesleniyormuşçasına isimlerini fısıldayarak çağırıp öldürüyorlar. İnsan bu sahneleri izlerken ‘Dünyayı tehdit eden adam bu kadar aptal olabilir mi? Evden gizli kaçış yolu olmaması mantıklı mı’ diye düşünmeden edemiyor. Ayrıca tüm bu operasyonların tıpkı film gibi ‘düzmece’ olabileceği ihtimali de değerlendirilirse, gerçeklerden yola çıktığını söyleyen yapımdaki süreç o vakit tamamen anlamını yitiriyor.

Hele ki, tek kurşun atmayan Ladin’i teslim almak olanaklıyken öldüren Amerika’nın, cesedi de ‘şehit muamelesi görmemesi’ için denize attığı iddiasının yalan koktuğu akıldayken!

***

Pek çok ülkede yapıldığı halde görmezden gelinen işkence kısmının ve Amerikan emperyalizminin aşağılayıcı varlığının gerçekliği dışında, altyapısı boş bir senaryoyla karşımıza çıkan ‘Zero Dark Thirty’, bunun haricinde yansıttığı süreçte güçlü karakterlere de sahip değil. Karşısında çıplak bırakılan tutukluya yapmacık bir yüz ifadesiyle bakıp, bilgi vermesinin hakkında hayırlı olacağını söylemekten başka işe yaramayan Maya karakteri anlamsızca abartılmış bir CIA ajanı olarak sırıtıyor. Kendini Ladin’in yakalanmasına adamış bu cinsellikten uzak karakterin statik özgüveniyle operasyon başlatılmış olsa bile canlandırdıklarının seyirci üstünde hiçbir etkileyici özelliği yok.

Filmdeki işkence sahnelerini eleştirenlere karşı ‘Göstermek yapılanları onaylamak değildir’ diyen Kathryn Bigelow, ele aldığı süreçte yapılan işkenceleri ne derece kınıyor bilemeyiz ama filmin özü, politikacıların söylemleriyle derin devletin uygulamalarının birbirini tutmadığını ispatlamak üstüne kurulu olduğundan onun bu beyanı hiç de inandırıcı gelmiyor.

Libya’dan Polonya’ya ‘Kara Mekân’ ve ‘Güvenli Ev’ bulunduran, daha olmadı ‘özel sorgulama’ faaliyetlerini gemilerde yürüten Amerikan sisteminde Obama’nın aslında ne derece ciddiye alındığını da gösteren ‘işkence’ olgusuyla öne çıkan ‘Zero Dark Thirty’ için söylenecek son söz; kendi düşmanını kendi yaratıp doğan kargaşa ortamını silah kartellerinin desteklediği emperyalizmin yayılması için kullanan ve nihayetinde talan ettiği dünya barışının kurtarıcılığına soyunan Amerika’nın bildik söyleminden öte bir özellik taşımadığı! Dolayısıyla sürecin başarıyla işlenmesi ve düzgün bir kurguyla yansıtılması da pek bir anlam ifade etmiyor.  

Amerika’nın ağzından aktarılan ve gerçekliği bile şüpheli olan bir yakalama operasyonunda yaşanan komediyle yetinenler için en büyük ödülü propaganda gücü olan filimde ‘İyi seyirler’… Terörün adı Usame Bin Ladin ise işkencenin adı ‘Zero Dark Thirty’!

 

 

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal

 

 
Toplam blog
: 1210
: 1542
Kayıt tarihi
: 10.04.10
 
 

İstanbul'da başlayan yaşamım, eski İstanbullu ailemden edindiğim kültürle gelişti. Birinciliklerl..