Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Aralık '09

 
Kategori
Kitap
 

İskenderiye Dörtlüsü - Justine

İskenderiye Dörtlüsü - Justine
 

Lawrence Durrell’in İskenderiye Dörtlüsü’yle ilk olarak şehirler ve yazarlar konusunda araştırma yaparken karşılaştım. L.Durrell dörtlemede İskenderiye’yi romanının başkişisi yapmış. İskenderiye’yi roman da anlatmak istediklerine göre yeniden kurgulamış. Diğer birçok yazarın yaptığı gibi kurmaca bir şehir yaratmış. L.Durrell Kavafis’ten çok etkilenmiş kitabının bir çok yerinde ona göndermelerde bulunmuş notları arasında bu şiire yer vermiş.

ŞEHİR

Dedin: başka bir ülkeye , başka bir denize giderim.

Başka bir şehir bundan iyi olsa gerek.

Uğursuz ve boş, ne yaptımsa şimdiye dek,

Yüreğime-ölü bir gövde sanki- mezar olmuşum .

Bilmem niceye dek bu sayrılığın elinde ruhum.

Her nereye çevirsem gözlerimi, baksam nereye,

Kara yıkıntıları hayatımın gördüğüm bu yerde.

Nice yıllar geçireceğim, yıprandığım tükendiğim.

Yeni yerler bulamazsın, yeni denizler bulamazsın.

Gelir ardın sıra şehir, hep o sokaklarda gezersin,

Hep o dış mahallelerde geçer günlerin,

Bu evlerde ağarır saçların en sonunda bu.

Hep bu şehir varıp varacağın, kaçmak umudu

Yok başka yere, gemi yok, yol yok hiçbir yere .

Nasıl yok ettiysen hayatını bu yer de ,

Şu köşecikte, bütün yeryüzünde yok ettin batırdın.

KAVAFİS

Romanın her tümcesinde İskenderiye kurmaca olarak yer alıyor. Anlatılan olaya ve duruma göre de şehir kılıktan kılığa girmekte. Romanın her cümlesinde şiirsel bir anlatım var. Söze övgü var. Sözün gücü, yan anlamıyla, temel anlamıyla her yerde hissediliyor.

Kitapta Justine’i bir Akdeniz adasında öğretmen olan Darley isimli sevgilisi anlatıyor. Ama bu anlatım olaylardan çok sonra anlatıldığı için biraz birbirinden kopuk . Sanki anlatıcı bazı şeyleri hatırlayamıyor. Biraz bölük pörçük anlatıyor. Justine’i anlatırken sadece kendi görüşlerini değil, justine’i tanıyan diğer kişilerin Justine hakkında yazdıklarından da yararlanıyor. Farklı kişilerin farklı zamanlarda Justine hakkında anlattıklarına da yer veriyor.

Olaylar anlatılırken zaman kavramı ileriye doğru giden bir kavram değil, ileriye gidiyor, yavaşlayıp geriye gidiyor, sonra daha geriye gidiyor. Tekrar ilerliyor, sona geldiğinde aslında başa dönüyor. Bunun sebebi de yazarın bu kitapta kullandığı anlatım tekniği uygularken yeni bir yöntem kullanmasıdır. Bu yöntem ise Einstein’ın bilimsel kuramı Görelilik kuramından yararlanarak bir anlatım tekniği geliştirmesidir. Aynı şekilde roman kişilerinin birbirleriyle ve kendileriyle ilişkilerinde de Freud’un bilimsel kuramlarından esinlenerek bir anlatım yöntemi geliştirmiştir.

Justine İskenderiyeli zengin bir banker olan Nessim’in karısı olan bir Yahudi güzelidir. Kitapta anlatılan olaylar Justine ve eşinin çevresindeki olaylar ve ilişkileri anlatıyor. Justine küçük yaşta tecavüze uğramış, yaralı bir kadın. Bütün hayatı bütün tecavüzün izlerini taşıyor. Bu da yetmezmiş gibi küçük kızı kayboluyor. Ne olduğu belli değil, nerede olduğu belli değil. Sürekli kızını arıyor. Çok karmaşık bir kişiliği var; Sürprizlerle dolu. Kocası tecavüzcüsünü öldürtüyor. Ondan sonra Justine Nessim’i terkediyor. Bir daha da geri dönmüyor. Bir yandan Nessim’e aşık, bir yandan da bu olay onun başka aşıkları olmasını önleyemiyor. Zaman zaman başı derde giriyor. Sürekli onu izleyen kollayan Nessim onun düştüğü zor durumlardan kurtarıyor.

Romanda anlatılan olaylar birbirinden kopuk, dağınık bağlantısız. Kim neyi neden yapmış belli değil. Kitabı okurken kafanızda sürekli soru işaretleri oluşuyor. Bunu sebebi de bir dörtleme olması beklide. Ancak diğer kitapları da okuduktan sonra okuyucu bütün sorularına cevap bulabilecek.

Kitaptan Nessim’in Justine hakkındaki düşüncelerinin yazar tarafından aktarılışı ile ilgili bir bölüm var. Orayı aktarmak istiyorum. Kitabın anlatım tarzıyla ilgili bir fikir verebilmesi açısından:

“ Büyük bir şaşkınlıkla Justine’in artık kendisi için bir ölüden farksız olduğunu anladı.-zihinsel imgeden bir kabartmaya- insanın sonsuza dek göğsünde taşıyabileceği bir madalyona dönüşmüştü. Eski yaşamını bırakıp yeni bir yaşama başlamak insana her zaman acı gelir. Her kadın sui generis(kendine özgü) yeni bir yaşamdır. Kendi kendine yeterli kısa ve özlü olmak üzere. Bir kişi olarak Justine artık yoktu. Artık ona sahip olmak değil, kendisini ondan kurtarmak istiyordu. Bir kadın olmaktan çok bir durumdu artık o.”

 
Toplam blog
: 72
: 3894
Kayıt tarihi
: 20.09.09
 
 

Evli bir çocuk annesiyim. Eğitim alanında çalışıyorum. Felsefe, sosyoloji, edebiyat alannda atöly..