Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Temmuz '18

 
Kategori
Eğitim
 

İslâm Düşmanı

İslâm Düşmanı
 

              Bak Oğul!

Ulemanın yanında dilini koru.
Evliyanın yanında gönlünü koru.
Namazdayken kalbini koru.
Yemekteyken mideni koru.
Başkasının evinde gözünü koru.
Halkın arasında dilini koru.
İki şeyi unutma: Allah’ı ve ölümü.
İki şeyi unut: Başkasına yaptığın iyiliği ve
başkasının sana yaptığı kötülüğü.

                          Lokman Hekim

İslâm inancının içine aşırı para/servet girdiği zaman orada yanlış işler doğmaya başlar. Bu tarih boyunca hep böyle olmuştur. Din ile para mümkün olduğu kadar birbirine uzak olmalıdır. Bu konuda çok ayrıntılı sözler etmek isterim ancak nice değerli din âlimlerimiz varken bunları îzah etmek bize pek düşmez...

Dinimizde kenz etmek tavsiye edilmez. Yâni, hazîne, yeraltında saklı kalmış değerli eşya, para veya altını; üst üste yığıp stok etme doğru değildir. İnancımız temelde, malın belirli ellerde toplanmasına da karşıdır. Bu sebeple servetin az sayıda kişide toplanmasını engelleyecek çeşitli tedbirler almıştır. Bu tedbirlerden biri para ve mal stokçuluğunun engellenmesidir. Milletin birlik ve beraberliği; fertler arası kardeşliğin oluşması, malın âdil bir şekilde bireyler arasında dağılmasıyla sağlanır. Bu sebeple İslâm, zekâtın yanı sıra infak kurumunu getirmiş ve bunu teşvik etmiştir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda sarf etmeyenler var ya; işte onlara acı bir azâbı müjdele! O gün Cehennem ateşinde bunların üzeri ısıtılır; bunlarla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanır; işte kendiniz için yığdıklarınız, yığdıklarınızı tadın.” (Tevbe, 9/34-35)

81 milyonluk Türkiye’de nüfusun yüzde 99,9’u Müslümandır. Ancak ne yazık ki temelde iki çeşit İslâmiyet ile karşı karşıyayız. Birincisi indirilmiş İslâm, ikincisi ise uydurulmuş İslâmdır. Önde gelen kimi din âlimleri uydurulmuş İslâma inanan insanların oranının yüzde 80-90’lar mertebesinde olduğunu da dile getirmektedirler.

Uydurulmuş, hurâfelerle doldurulmuş bir din inancı insanların doğruları göremez olmasına sebep olmaktadır. 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşadıklarımız da esasında cehaletimizin bir sonucudur…

CIA (ABD), MOSSAD (İsrail), MI6 (İngiltere), BND (Almanya), KGB (Rusya), NIS (Yunanistan), DGSE (Fransa) vb. istihbarat örgütleri dinimizi, ahlâkımızı, birliğimizi, siyasetimizi, ticaretimizi, tarımımızı, eğitimimizi bozmak için gizli ya da açık faaliyetler içindedirler. Hristiyan ve Musevî inancına bağlı bir çok sinsi devlet İslâm dininin bayraktarlığını yapmakta olan Türkiye’nin ayağa kalkmasını asla istememektedir.

Anadolu’yu bölmek, parçalamak, zayıflatmak için uğraşan ASALA, PKK/PYD/YPG, DHKP-C, TİKKO, DEV-SOL, DEV-YOL, TKP-ML, FETÖ/PDY, DEAŞ, EL NUSRA vb. gibi dinli/dinsiz yapıların tümünün arkasında ne yazık ki çeşitli fesat istihbarat örgütleri vardır.

Prof. Dr. Emin Gürses, Prof. Dr. Mahir Kaynak, Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, Dr. Erol Mütercimler, Dr. Ramazan Kurtoğlu, Mustafa Yıldırım vb. gibi insanlarımızın yazdıklarına, söylediklerine bakıldığında küresel kraliyetçi dünya düzeninin bütün şifreleri/yöntemleri öğrenilebilir.

Bugün dünya ekonomisinin yüzde 24’lük dilimini 340 milyon nüfuslu ABD kontrol etmektedir. Küresel çaptaki 500 büyük şirketin 400’den fazlası ABD merkezlidir. 40 milyon vatandaşının sokakta (evsiz) yaşadığı, 50 milyon kadar insanının sağlık güvencesinin bile olmadığı bu ülkede çok aşırı zenginler ve fakirler bir arada yaşamaktadır. 500 asır kadar önce Avrupa’dan göç eden Hristiyan ve Museviler tarafından kurulan, hepi topu 200 yıllık bir devlet tarihi olan ABD; 6 milyonluk askerî gücüyle 150 kadar ülkeyi sürekli olarak sömürerek/sağarak ayakta durmaktadır. Avrupa kıtasında bulunan Almanya, Fransa, İngiltere, Belçika, Hollanda, Norveç, İsveç, İsviçre gibi ülkeler aslında sadece kâğıt üzerinde vardırlar. Yani bunlar tüm siyasî, askerî ve ekonomik politikalarını belirlerken ABD’nin duruşuna/üst aklına göre karar almaktadırlar.

Petrol, doğalgaz, elektrik, temel gıda, uzay, uçak, elektronik, bilişim, tekstil, otomotiv gibi önde gelen sektörlerin devasa şirketleri hep ABD merkezlidir. Mesela 1.9 trilyon dolarlık büyüklükteki Standard Oil adlı şirket dünyanın geri kalmış 100 ülkesinin toplamından daha fazla gelire, ciroya, güce sahiptir.

Gezegenimizde irili ufaklı 193-215 kadar ülke vardır. Lâkin bunların 160 kadarı etkisiz, küçük, yoksul, bağımlı, itaatkâr, kukla devletlerden oluşmaktadır. Geriye kalan 30-50 ülke içinde süper büyüklükte ekonomiye sahip 20 ülkenin arasında, gururla ifade edelim ki Türkiye de vardır. 20. yüzyılın başında hasta adam, bitik ülke, teslim olmuş toplum olarak görülen bu millet 100 yılda yeniden koca bir dev olabilmiştir.

Berrak, ne yaptığını bilen ve Müslüman kimlikli bir ülkenin Hristiyan ve Musevîleri arasında yer alabilmesi, dünyanın en büyük 16.-17. ekonomisi olabilmesi az başarı değildir. İşte bu tablo küreselleşmeci, hırsız, ahlâksız, köksüz milletleri çıldırtmaktadır. Kendi otosunu, uydusunu, gemisini, telefonunu, tankını, tüfeğini, roketini, trenini, barajını yapabilen bir ülke onların kazançlarını azaltacaktır.

600 sene Osmanlı’nın hükümranlığı altında barış içinde yaşayan, lâkin 60-100 yıldır sahtekâr diktatörlerin zulmü altında ezilen 30 kadar milletin/ülkenin yeniden Türkiye’nin sancağının etrafında toplanmasından da çok korkmaktadırlar.

Lafı çok fazla uzatmadan, sadede gelerek ilk tezimi söyleyeyim: Din konusunda yanlış bilgilerle dolan bir insan terör örgütlerinin, ajanlık amaçlı yapıların eline daha kolay düşmektedir. FETÖ/PDY’nin kölesi olan şahısların profilleri etüd edildiğinde büyük bir çoğunluğunun yanlış İslâmî bilgilerle yetiştirilmiş/programlanmış olduğu görülebilir.

2012 yılında, o zamanın Diyânet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in bir konferansına katılmıştım. Uzun süre irticâlen çok bir nitelikli konuşma yapan Görmez dinleyicilerden de soru almak istediğini söyledi. Ben de naçizâne şunu sormuştum: “Sayın Görmez, Diyânet İşleri Başkanlığı olarak, halka sapkın dînî bilgiler veren yapıların (kitap, dergi, gazete, web sitesi, dernek, vakıf, cemaat, tarikat, mezhep) iç yüzünü neden açıklamıyorsunuz? Şu kitap yanlış okumayın, şu insanı dinlemeyin demiyorsunuz?” Sayın Görmez soruma meâlen şöyle bir cevap vermişti: “Kurum olarak halka doğru dînî bilgileri aktarmaya çalışıyoruz. Sapkın dînî yapılarla çok verimli mücadele edemiyoruz. Tâbî olduğumuz kanunlar buna pek cevaz vermiyor...”

15 Temmuz 2016’da yaşanan dış destekli ihânetten sonra Diyânet İşleri Başkanlığının yaklaşımlarında köklü değişiklikler oldu. Bu bizleri çok memnun etti. Özellikle FETÖ/PDY’nin dînî yaklaşımının baştan sona küfür olduğu hazırlanan raporlarla ortaya konuldu…

Diyânet’in hâlâ faaliyetlerine devam eden, sapkın dînî yapıları yok etmek için pes etmeden çalışması gerekiyor. Meselâ yarı çıplak, sosyetik, lüks içinde yaşayan kadınların arz-ı endam ettiği sefil bir TV kanalında devam edegelen, İslâma zarar verici yayınların engellenmesi îcap etmektedir.

FETÖ/PDY türü şebekeler; yanlış/sapkın bilgilerle donanmış fertler ortaya çıkmaya devam ettikçe yine zemin bulacaktır. Devletimiz halka doğru dînî bilgiler verme konusunda pes etmeden çalışmalıdır.

Eğitim örgümüzü/sistemimizi millî/yerli yapmadığımız sürece dış güçler bize yanlış reçeteler sunmaya devam edeceklerdir. Ana okulundan üniversiteye kadar öğretilen derslerin içeriğinin gerçek uzmanlar tarafından ortaya konulması ana meselemiz olmalıdır.

1800’lü yıllarda Fransızların reçetelerini doğru sandık... 1900’lere doğru ise Almanların verdiği akıllarla hareket ettik... 1945 yılından sonra ise ABD’nin kıytırık/ajan âlimlerinin (?) raporlarına göre eğitim-öğretim planlamasını tercih ettik. Dış güçlerin geri bıraktırıcı reçetelerinin tümden yanlış olduğunu 2000’li yıllardan sonra çok net olarak idrak etmeye başladık…

ASELSAN gibi millî şirketimizin mühendislerini dış güçlerden emir alan FETÖ/PDY kuklaları şehit etmiştir. Toryum madeninden nükleer yakıt üretmek için uğraşan 5 bilim insanımız yine FETÖ/PDY köpekleri tarafından yok edilmiştir. PKK’nın CIA ve MOSSAD tarafından beslendiğini ortaya koyan rahmetli Eşref Bitlis Paşa’nın uçağı FETÖ/PDY tetikçileri tarafından düşürülmüştür.

Küresel kraliyetçi fesat örgütlerin uzantısı olan sivil toplum örgütleri (STK) on yıllardır bizim iç barışımızı bozmak için sinsi çalışmalar yapmaktadırlar. Misyonerlik, uyuşturucu, tütün, alkol, hedonizm içerikli çalışmaların başarılı olmasının yegâne sebebi eksik dînî bilgilerle donanmış kitlelerin çok olmasıdır.  

Opus Dei, Moon, Kesnizani, FETÖ/PDY vb. gibi taşeron örgüt ile sahte yapılar “dinler arası diyalog, hoşgörü, kardeşlik, İbrahimî dinler” gibi cilalı söylemleri kullanarak milyonlarca insanı köle/kul/köpek yapabilmiştir.

1990’lı yıllarda Ege Bölgesindeki bir ilimizde görev yapıyordum. Orada FETÖ/PDY’nin din câhili elebaşısının kasetleri, kitapları elden ele dolaşıyordu. Merak edip birkaç kaseti dinleyip, birkaç kitabı da okudum. O zamanlar din konusunda çok câhil olmama rağmen iletilen mesajlar hiç hoşuma gitmedi. İncir çekirdeğini doldurmayacak konular saatlerce açıklanarak, yönünü belirleyemeyen android/mankurt insan türleri oluşturulmaya çalışılıyordu. 2000’li yıllarda Batı Karadeniz Bölgesindeki bir ilimizde görev yaparken FETÖ/PDY’nin gazete, dergi, dernek, vakıf, okul, dershâne ve ticarethânelerini her yerde görmeye başladım. Buraları yöneten kişiler efsunlu, uyuşuk, farklı düşünceleri hiç kaale almayan, lüks içinde yaşayan kişilerdi.

2008-2013 yılları arasında Türkiye dışında bir ülkede görev yaptım. Mensubu olduğum kurumda 140 kadar eğitimci mesâi yapıyordu. Bu kişilerin hemen hemen tümünün elinde Taraf, Zaman, Sızıntı, Aksiyon gibi kara propaganda amaçlı yayınlar bulunuyordu. Haftada bir gün evde toplanıyorlar, FETÖ’nün kitaplarını okuyup, videolarını izliyorlardı. Kendilerini dokunulmaz, asil, üstün bir yapının üyeleri olarak lanse etmeleri, havalı/ukala/çok bilmiş duruşları şahsıma çok batıyordu. Öğretmenlik konusunda son derece lâkayıt, ilkesiz olan bu zatların nasıl olup da yüksek görevlere tırmanabildiklerini havsalam almıyordu.  

Türk Ordusunun üst kademelerinin yıpratılması, ilkesizleştirilmesi, saf dışı bırakılması için 2005’li yıllardan itibaren uygulamaya konulan, şu anda hangi cehennemde ajanlığa devam ettiği bilinmeyen düzenbaz polisler, savcılar, hâkimler ve gazeteciler tarafından yürütülen hukuksal kılıflı tiyatrolarla Silâhlı Kuvvetlerimiz çok zarar görmüştür.

1946 yılından beri çok partili demokratik yönetim ile idare ediliyoruz. 1960 darbesi, 1970 muhtırası, 1980 darbesi, 1997 e-muhtırası incelendiğinde tümünün NATO üzerinden emirler yağdıran ABD’nin derin devletinin talepleriyle meydana gelmiş olduğunu görebiliriz. 1980 yılında opera izleyen Carter’a danışmanları, 12 Eylül darbesini yapan askerler için, “Our Boys have done-Bizim çocuklar başardı” demişlerdir. Bu kısa cümle bile her şeyi açıklamaktadır. NATO adlı askerî örgüt ne yazık ki Türk ordusunun her adımına müdahale edegelmiştir.

81 milyonluk, vatansever, saf, iyi niyetli, yardımsever Türk milletinin bilinçli bir hayat sürebilmesi için 900 bin kişilik öğretmen ve 150 bin kişilik akademisyen ordusuna büyük sorumluluk düşmektedir. Eğitimciler olarak tarihimizi, İslâmiyeti, etik ilkeleri çok iyi bilir ve hayatımıza yansıtırsak bir çok meselemiz çözülmeye başlar. Okuyan, öğrenen, araştıran, yazan, patent üreten eğitimciler ne kadar çok olur ise medeniyet yolundaki mücadelemiz de o kadar başarılı olur.

15 Temmuz 2016’da Türk halkının demokrasiye ne kadar saygılı ve bağlı olduğunu tüm dünya devletleri berrak biçimde görmüşlerdir. Küresel çapta yayın yapan yerli-yabancı yalancı medya organları ilk başlarda bunun bir tiyatro olduğu yönünde alçakça sözler etmişlerdir. Ancak aradan geçen zaman içinde katil FETÖ/PDY’nin alçak bir kukla olarak iş gördüğü anlaşılmıştır. ABD, Almanya, Kanada, Yunanistan, Belçika, Fransa, Hollanda, İsveç, Norveç, İsrail, Mısır, Libya, Arnavutluk, Kosova vb. gibi devletlerin vatan hâinlerine kucak açtığı da not edilmiştir.

Prof. Dr. Mehmet Okuyan, Prof. Dr. Mustafa Öztürk, Prof. Dr. Süleyman Ateş, Prof. Dr. Emin Gürses, Mehmet Şevket Eygi, Nedim Şener, Ali Erkan Kavaklı, Mustafa Çalık, İlker Başbuğ, Hanefi Avcı, Sabri Uzun, Lâtif Erdoğan, Abdurrahman Dilipak, Nurettin Veren, Yalçın Akdoğan vb. gibi akademisyen, araştırmacı ve gazetecilerin FETÖ’yle ilgili olarak yazdığı eserlere göz attığımızda katil küresel güçlerden emir alan bir yapının sergilendiği görülür.

FETÖ/PDY’nin mehdîlik iddiasındaki hırsız lideri, 1960’lı yıllardan itibaren bu toprakların saf ve iyi niyetli evlatlarını zehirleyip; dinsiz, bayraksız, vatansız, mezhepsiz, takiyyeci, tuzakçı, hırsız robotlara dönüştürmüştür.

200 yıldır asalak gibi dünyanın kaymağını yutmak isteyen 20 kadar Protestan/Evanjelist/Yahudi ülkenin taşeronluğunu yapan FETÖ 50 yılda 1 trilyon dolardan fazla paramızın dışarıya kaçırılmasına aracılık etmiştir.

Dünyada 2.5 milyar Hristiyan, 1.5 milyar Müslüman vardır. Hristiyanların yüzde 40’ı üniversite mezunuyken, Müslümanların sadece yüzde 8’i yüksek öğrenim görebilmiştir. Bu yapı değişmediği sürece bilimde, teknolojide, tarımda, hayvancılıkta geri kalmaya mahkûm olacağız.

İslâm ülkelerinin uzayda üsleri, okyanuslarda dolaşan araştırma gemileri yoktur. En önemli 148 icadın 132 tanesini Yahudiler ve Hristiyanlar yapmıştır. Bu nedenle elimizde 21. yüzyılın ürünlerinin hiç birisinin patenti yoktur. Endüstri 4.0’dan uzak duran, elektronikle ilgili îcatlar yapamayan İslâm ülkeleri felsefede, sosyolojide, tıpta da yok mertebesindedirler.

63 İslâm ülkesi en ufak bir meselede bile ittifak/birlik olamamaktadır. Türkiye’nin PKK/PYD/YPG, FETÖ/PDY yaptığı haklı mücadele hususunda İslâm (?) ülkelerinin çoğu destek vermemektedir.

15 Temmuz 2016’da ülkemizin demokratik yapısını yıkmaya çalışan din maskeli çetenin yeniden harekete geçememesi için devletimizin tüm birimlerinin gerçek İslâmı öğretmek için çalışma yapması gerekmektedir. İnsanlar bilmedikleri mevzularda konuşmasalar dünya büyük bir sessizliğe gark olur şeklinde çok anlamlı bir söz var. Bu itibarla, din konusunda sadece bilgisi olanların konuşması lâzımdır.

Büyük âlim Mehmet Âkif Ersoy bize ülke hakikatleri ile ilgili ne diyor bir bakalım:

       Zulmü Alkışlayamam

Zulmü alkışlayamam, zâlimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdâdıma saldırdı mı, hattâ boğarım!
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, âşığım istiklâle;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git! diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zâlimin hasmıyım ammâ severim mazlumu...
İrticâın şu sizin lehçede ma'nâsı bu mu?

Yazımızı cibilliyet (soy-sop) adlı bir hikâye ile devam ettirelim…

Padişah vezire sormuş: “Vezir, eğitim mi önemli, cibilliyet mi?” Vezir düşünmeden cevap vermiş: “Cibilliyet padişahım.”

Padişah memleketin her yerine tellallar yollamış…

- Duyduk duymadık demeyin en iyi hayvan eğiticisine yüz kese altın...

En iyi hayvan eğiticisi padişahın huzuruna çıkarılmış. Padişah eğiticiye sormuş:

- Bir kediye tepsiyle servis yapmayı ne kadar zamanda öğretebilirsin?

- 6 ayda öğretirim padişahım.

6 ay dolmuş, adam huzura alınmış. Padişah:

- Öğrettin mi?

- Öğrettim padişahım.

Saray erkânı toplanmış. Kedi elinde tepsi, servis yapmaya başlamış. Tam vezirin önüne gelmiş; padişah yine vezire sormuş, “Vezir, eğitim mi önemlidir, cibilliyet mi?”

Vezir padişahın sorusuna cevap vermeden önce cebinde bulunan fareyi yere bırakmış. Kedi tepsiyi attığı gibi farenin peşinde koşmaya başlamış. Hâliyle 6 aylık eğitim de boşa gitmiş. Vezir cevap vermiş:

- Cibilliyet padişahım. Rabbimiz bu milleti, önüne bir fare düştüğünde, eline fırsat geçtiğinde, çıkarı için vatanını satmaktan, halkını harcamaktan tereddüt etmeyecek yüksek eğitimli kedilerden muhafaza kılsın…

Son söz:15 Temmuz’da 249 kahraman insanımızı şehit eden FETÖ alçağını asla affetmeyeceğiz. Diyanet İşleri Başkanlığımız millete doğru dînî bilgiler verdiği sürece sapkın Haşhâşîler bir daha türeyemeyecektir…

 

 
Toplam blog
: 288
: 1733
Kayıt tarihi
: 24.04.11
 
 

Eğitimci - Yazar - Yayıncı. 1968'de doğdu. Marmara Üniversitesi, Teknik Eğitim Fakültesini bitird..